Dündar İncesu
Livingstone’nun aktardığına göre, Afrikalılar bir yabancı ile konuşurken, ona “ne yapıyorsun, nerelisin, ne iş görürsün veya hangi dili konuşursun?” diye sormaz,
“Ne dansı oynarsın?” diye sorgularmış.
Yadırgatıcı, gülünç gelebilir. Fakat, bizim “arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü kadar doğal ve katmanlı bir yaklaşım. Çünkü; “dans” bir insanın sosyal davranışları kadar zevkleri, soyu-sopu, inancı, kültürünü belirler. “Dans” bir hayat şiddeti, coşkusu ve hareketlerini taşımak, yaşama sevincini diri tutmak belirtisidir.
Saadet; insanın içindeki iyi cinin patlayarak fırlayışı ve gönlünün birbirine uygun atbaşı gidişini gösteren davranışıdır. Bu dansla görünür kılınır. Kişi kimi zaman ortada mutlu olacak bir neden yokken, içten bir oynayışı oluşturuverir. Sevincin böylesini kul da, tanrı da, doğa da hoş görür – rıza gösterir. Çünkü kısmet ve kadere sığmayan hareketsizliğin, tembelliğin devrilmesi içindir bu devinim.
İtalyanca “ballere” sözünden türetilen bale sözcüğü “koreografik olarak düzenlenmiş dansların toplamı” şeklinde tanımlanıyor. Balenin doğuş yeri Rönesans İtalya’sının soylu salonları. 17. yüzyılda 14. Louis, Kraliyet Dans Akademisi’ni kurarak gösterilerin sahnelenmesini sağlamıştır. Marie Camargo – Marie Salleé, Gaetan ve Auguste Vestris ünlü dansçıları o zamanın.
19.yüzyılda Batı Avrupa ve Çarlık Rusya’sında dans yaygınlaşıyor. 20. yüzyıldaki klasik bale alışılmışların ve kalıpların dışındadır. Klasik balenin günümüzdeki iki kolu veya iki yolu Diaghilev’in yeşerttiği “Çağdaş Bale” ve “Modern Dans” tır. Bu yol Geoges Balanchine’nin neoklasik ve Maurice Béjart’ın “Dans Tiyatrosu” yapıtları ile ivme kazanmıştır. Alınan yol Isadora Duncan- Martha Graham ve Merce Cunningham tarafından geliştirilerek bir platform oluşumu sağlanmıştır.
21. yüzyılda “klasik bale, çağdaş bale, modern dans ve dans tiyatrosu” sahne sanatlarının en estetiği olarak kabul görmektedir. Dünyada bunca ilgiye rağmen Yurdumuzda dans ve dans eğitimi istenilen normlarda yaygınlaşamamıştır. Beş büyük şehir dışında geride kalan yerlerde hala “taşıma su ile değirmen” döndürülmeye çalışılmaktadır.
Resimden yontuya, tiyatrodan dansa uzanan bu geniş alanda karanlıkta kalan kısım maalesef çok geniş. Sahnelerimizin dününü ölümsüzleştirecek araştırmalar müthiş açmazlarla karşı karşıyadır. Hayatta olan sanatçılarımıza gereken yaklaşım gösterilmemekte, “unutulmaya” terk edilmekte, kaderleriyle baş başa bırakılmakta.
Ninette de Valois’ın bugün hayatta olan öğrencilerinden Sayın Kaya İlhan 1995 de Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde oluşturduğu “Sahne Sanatları Hareket Laboratuarı” benzeri çalışmalar siyasi nedenlerle engellenmiştir. 15 yıl süren bu çalışma 2007 seçimleri ile durdurulmuştur. Buradaki çalışmalara katılanların gönüllerinde derin bir yara olarak yer alan bu engelleme, dans tarihimizde kara bir lekedir.
29 Nisan “Dünya Dans Günü” yurdumuzda diğer alanlarda olduğu gibi “matem” içinde anılıyor. Sebep olanlardan yakın zamanda kurtulma dileğiyle, “Ah-Vah” demeden“Oy/Oy” diye ünleyerek, Arzumanova’nın “Bedii Raks” serüvenini yaşatacak Halkevleri’ndeki dans gösterilerinin yeniden üst katmanlara taşıyacak bir nesil keşfetmeye ve susamışlara kaynak için hep beraber “dans” etmeye çağırıyorum sizleri…
14 Haziran 1582’de III.Murat İstanbul’da Atmeydanı’nda yoksul çocukların sünnet ettirmek amacıyla düzenlediği şölenin ardından geçen 429 yıl sonra, 12 Haziran 2011’de bir gerçek “dans” gösterisine dönüşümdür yıllardır hasret kaldığımız.
Onun için soruyoruz “Kiminle dans ediyoruz?” sorusuna doğru yanıt verebilecek miyiz?