Zafer Diper
“Oturmuş abur cubur yiyorsun. Bunların sağlıklı olmadığını söylemiştim sana..” “Yo valla azcıcık.. Açlığımı bastırsın hani, o kadarcık..” Elinden alsam kıyamet kopacak. Ama bilirim ben senin iştihanı kaçırmasını.. “E, ufaklık, ne yazdın 22 Mart için?” Yaa canım, çıtır çıtır kırık parçacıklar, ağzında kalakaldılar: “Hangi dersle ilgili konuşuyosun?” diye sorarken. “Okuldan söz etmiyorum.” diyorum ben de. Aval aval bakıyor yüzüme.. “Ne peki, ne yazacağım o zaman?” “Her yıl, saptanan değişik bir konuda şiir yazılması için, dünya çocuklarına çağrıda bulunuluyor bugün, bilmiyor musun?” “Yoo, bilmiyorum, kim çağırıyor?” “22 Mart Dünya Çocuk Şiirleri Günü..” Toparlanıyor biraz; başına yeni bir bela aldığını algılarcasına: “Yani şimdi şiir mi yazıcam?” “Bence iyi olur,” diyorum. “Beceremem ki..” “Kız arkadaşına yazdığın şiiri düşün.. Başarılıydı!” diyorum. “Okutmaz olaydım sana!” diyor tepkisel. “Yani kalemin hiç fena değil, bana yazdığını anımsa hem..” diyorum. “Yaa, anımsaymış.. Ne demek “babalar günü”? Şiir yazacaksan istediğin bir gün, istediğin bir şey için yaz, ısmarlama değil!” diye kızdığını unuttun mu?” “O başka,” diyorum. Ve o çekiyor bir “Haydaaa.. Hani sen günler’e karşısın? Neden bugün için bir şiir?” “Buna karşı durmak gelmiyor içimden!” “Zırt pırt karar değiştiriyosun yani?” Bir sıkkın ki, sanki kurdeşen dökecek. “Yav olmuyo ki, her gün yeni bir şey çıkarıyosun.. sen.. bu hafta değil mi.. hah, dünya tiyatro gününe bak sen..” “Geçelim onu,” diyorum, “bu benim için daha önemli..” Ağzında tutadurduğu lokmacığı zorlukla yutuyor. “Başına geleceği bildiğin için böyle yapıyorsun!” diyorum yavaşça.. “Ne gelecekmiş başıma?” “Bugüne şiir yazmak gelecekmiş..” “Bıktım bu baskıdan! Ben artık çocuk değilim!” “Evet de, sen genç bir adam olarak çocukluktan da pek öyle uzak sayılmazsın.” “Yav, bir diyorsun ki sen çocuk değilsin, bir diyorsun ki..” “Çocuk şiiri yazman için çocuk olman gerekmiyor. Ayrıca istersen büyükler için de yazabilirsin?!” Bakıyor ki kurtuluş yok, “Peki bu yılın konusu neymiş?” diye soruyor. “Bilmem..” diye yanıtlıyorum; “biz bulalım konuyu daha iyi.” “Ne konuda yazayım, ne bileyim?” “Dünyaya olan bitenlere bir baksan yeter.. Düşün şu anda Japonya ne durumda? Oradaki çocuklar?.. 1945’te atom bombası..şimdi de deprem sonrası suya, süte bulaşmış radyasyon sızıntıları..” “N’apıyo orada çocuklar acaba?” diyor düşünceli. “Ve bombalar yağdırıyor ABD bağlaşıklarıyla Libya’ya..” “Ya oradaki çocuklar?” diye heyecanlanıyor. “Hah, kafan işlemeye başladı” diyorum. “Dön bize, bizim sokaklara.. “Bunlar nerede yatıyor geceleri?” dediğin sokak çocuklarına.. Kimsesiz, bırakılmış, yoksul çocuklar, sorunlu çocuklar, özürlü çocuklar..” Kızarak parlıyor: “Hep üzücü konuları söylüyosun.. yok mu mutlu çocuklar?” Yakalamışım gözyaşlarını, bırakır mıyım ardını: “Dünyada kötü beslenmeye bağlı nedenlerle her yıl 6 milyon kadar çocuğun yaşamını yitirdiğini ve açlığın çocukların öğrenme yetilerini, çoğunlukla geri dönüşü olanaksız biçimde kötü etkilediğini, işte en çok da zekayı etkilediğini biliyor musun? Dünyada bir milyar kişinin yeterli yiyecekten yoksun olduğu araştırmalar sonucu ortada.. 2010 Küresel Açlık Dizini’ne göre açların hemen hemen yarısını çocuklar oluşturuyor. Yoksulluk en çok Afrika ülkeleri ile Güney Asya’da görülüyor.. “Offf!” diyor, “şiir dedin geldin nerelere gene..” “Hayır, yani sen, ne bulayım, ne yazayım diye sordun da..” “Bunları yiyesim yok artık..” diye bırakıyor elindeki çitosları pitosları.. “Üzülmen için değil, yazacağın şiire konu bulmak için söyledim bunları..” diye yineliyorum. “Ne, hangisi, konu ne peki?..” diye soruyor. “Ne mi?” diyorum; “Savaş varsa barışı korumak için, açlık varsa ona karşı durmak için.. Yani neden ve kimden yana yazacağını bilerek..” “Bi dakka bi dakka..” diyor, “bi şey sorucam..” “Sor!” diyorum. “Hani beslenemeyen aç çocuklar var…” “Evet, var..” “Ben de onlar için yazayım..” “Güzel olur.” “İyi de…” derken, eyvah, öyle bir duraksıyor ki gene bir şeyler yumurtlayacak: “Şiirle karınları doyar mı?”