Deniz Gümüştekin
“Canlı Para”da görüntü aynı meydan sahneye benziyor ancak atmosfer arena gibi
Her zaman utanmışımdır, benim ve yaşamımın dışında kalan konuşmaları duyduğumda. Ancak önceki gün, arka masamda oturan kadınlı erkekli grubun konuşmalarını duyduğumda, hissettiğim yanaklarımın kızarmasının yanında, içinde ne olduğuna bakmamın yasak olduğu söylenen bir dolabın kapısını aralamamanın heyecanı gibi, konuşulan mevzuya kulak kabartmaktan kendimi alamadım. Canlı Para yarışması ve meydan sahne arasında kurulan bağlantı ve popülerlik ile çeşnilendirilen konuşma günümüz popüler kültürüne ve sanatına bakışı ortaya koyuyordu.
20. yüzyılda, televizyon programları popüler kültür ürünlerinin başında gelmektedir. “Popüler kültür”ün tanımlanmasında, onu oluşturan iki terimin, yani “popüler” ve “kültür” kavramlarının ayrı ayrı ne anlama geldikleri önem taşımaktadır; ama “popüler”in tanımı, “popüler kültür”ü açıklamakta “kültür”den daha belirleyici bir rol üstlenmektedir. Popüler kelimesinin günümüzde kullanıldığı biçimiyle iki temel anlamı vardır: Hakim olan birinci tanımda popüler, “yaygın olarak beğenilen, tüketilen” anlamında kullanılmaktadır. İkinci tanımda ise popüler kelimesi popüler kültür-yüksek kültür tartışmalarından yola çıkılarak “halka ait olan” anlamıyla ele alınmaktadır. Popüler kültür deyince hemen akla gelen ve günümüzde hala yaygın olarak kullanılan üst kültür/kitle kültürü ayrımı, aslında modernizmle birlikte ortaya çıkmıştır. Serbest piyasa ekonomisinin gelişimiyle birlikte “pazar” ve “tüketim” kavramlarının benimsenmesi, çoğunlukla sanat yapıtlarıyla özdeşleştirilen kültür tanımının iki ayrı düzlemde ele alınmasına neden olmuştur: Mevcut dünya ve gündelik yaşamı aşarak ideler dünyasına hitap eden sanatçıların yapıtlarıyla oluşan “üst kültür” ve kitlelerin güdülüp yönetilebilme ve yönlendirilebilmesi amacıyla üretilip yaygınlaştırılan “kitle kültürü”. Ne var ki bu tanımıyla “kitle kültürü” kavramı, çağı açıklamakta oldukça yetersiz kalır. Popüler kültür, kitle kültüründen farklılık içerir, çünkü farklı kullanımlar ve yorumlar açısından toplumdaki farklı grupların kullanımına açıktır. Popüler kültür yaklaşımlarında homojen ve standartlaşmış bir halk anlayışı yoktur.
Popüler kültür, en geniş anlamıyla “gündelik hayatın kültürüdür”. Daha dar anlamıyla ise gündelik hayatın eğlencesini içerir. Popüler kültür en başta, kitle çapında üretilip dağıtılan kültürel ürünler veya mallarla tanımlanabilir. İlk akla gelen popüler kültür ürünleri; radyo ve televizyon programları, dizi filmler, haberler, dergiler, çizgi romanlar, müzik albümleri, reklamlar ve sinema filmleridir.
Popüler kültürü okuyarak dönem analizi yapma iddiasında bulunan herhangi bir çalışmanın dayandığı kuram, popüler kültürü toplumu yönlendiren ve etkisizleştiren bir olgudan ziyade toplumsal tepkileri ve gerçekleri yansıtan bir kaynak olarak kabul etmelidir. Ancak ne Marksist Yaklaşım, ne de Frankfurt Okulu popüler kültürü bir geçmişi okuma aracı olarak kullanır. Bu yaklaşımlar daha çok popüler kültürün yönetsel etkileri üzerine yoğunlaşır. Onların daha çok üzerinde durduğu nokta, kültür endüstrisi tarafından üretilen ve dağıtılan popüler kültürün, halkı daha iyi yönetmek ve yönlendirebilmek için sanayi ve medya tarafından halk üzerine empoze edilen bir yönetim aygıtı oluşuna dair tartışmalardır. Bu bakışta halkın bahsi geçen üretim ve dağıtım sürecinde hiçbir denetimi yoktur ve halka hiçbir yaratıcı ve verimli girişim olanağı verilmez. Popüler kültür kitlelere hem “sahte bilinç” aşılar, hem de “sahte ihtiyaçlar” yaratır. Bu sayede kitleler gerçek ve asıl ihtiyaçlarını dışarıda bırakarak alternatif olan düşünsel yollara ve hareketlere yönelirler.
Son dönemlerde adı sıkça duyulan, yarışma programı ile tiyatro arasındaki bağlantıyı izlenen/izleyen ve merak öğesi unsurları ile birbirine bağlayan konuşmacılardan birinden konuşmanın devamında ilginç bir cümle geliyor: “Canlı Para’da görüntü aynı meydan sahneye benziyor ancak atmosfer arena gibi”. Konuşmalarına hararetle devam ederlerken gözümün önünden meydan sahneye, arenalara dair görüntü ve bilgiler hızla gelip geçti. Fakat mevzudaki hususi nokta, popüler kültürün sahte bilinç aşıladığı kitleleri oluşturan insanların, belki de en tedirgin edici yanını kültür olarak kabul ettikleri bir unsurun, aslında kültürü baltalıyor olmasını fark etmiyor olması olsa gerek. Dergi, gazete, sinema, televizyon programları kitle hareketini hedeflediklerinde ve belirli oranlara ulaştıkları zaman, içinde bulundukları dönemin analizini yaptıklarını ve elde ettikleri sonuçlarla da istenilen nitelikte çalışmalar yayınladıklarını düşünüyorlar. Oysa ki yaptıklarının sonuçlarıyla elde ettikleri verileri çalışma ortamlarında işlediklerinde dönemin niteliğini standartlaşmış hale getiriyorlar.
Yetenek sınavları için oyunculuk eğitimi aldığını belirten kız, “öğrendiğim kadarıyla arenalarda halkın istediğini veren gösteriler oluyormuş – yani meydan sahne düzenlemesinde.” Arenalarda yapılan gladyatör dövüşleri bir dönemin barbarlığının yansıması olarak değerlendirilebilir. Ancak para dağıtan bir yarışma, halkın elde etme istediğini, barbarca bir alanda izleyenlere arenaları hatırlatacak bir ortamda verebilir; ancak sorunun cevabından önce araya reklamların girmesini tiyatrodaki merak öğesi ile birleştirmek ve Engin Altan Düzyatan’ın tepkilerini de önseme olarak niteleyip belirli bir terminoloji içerisinde kullanılması oldukça düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücüydü. Mevcut dünya ve gündelik yaşamı aşarak ideler dünyasına hitap eden sanatçıların yapıtlarıyla oluşan “üst kültür” ve kitlelerin güdülüp yönetilebilme ve yönlendirilebilmesi amacıyla üretilip yaygınlaştırılan “kitle kültürü” olarak, iki farklı tanımlamayı harmanlayarak ortaya üst kitle kültürü gibi bir kavram çıkaran sohbetin kişileri, birbirlerini hayranlık ile dinlediler ve onayladılar. Düşündüğüm ise; son dönemlerde sanata duyulan ilginin, popüler kültürün bir parçası olmaya başlamasıyla beraber, ortaya çıkan kavram karmaşasında, toplumu etkisizleştiren ve yönlendiren ürünlerin yanında tiyatronun kendine has terminolojisinin mevcut kullanımının kitle iletişim araçlarının halkın daha iyi yönlendirilip, belirli güdümlerle hareket ettirilmek istenmesine alet ediliyormuş olduğu.
Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan oyun izleyip çıkan grubun konuşmalarında çıkan sonuç ise, televizyon ve kültür alışkanlıklarının gerçeğini gösteren, bilgi ve bilgisizliğin bir kağıdın ön ve arka yüzü gibi bir arada olduğu; kağıdın hangi yüzüne sahip olduğunu bilmek ve fark etmek arasındaki fark bir de.[1]
[1] Genel olarak yazı, Barthes, R., Özbek, M. , Tufan, H. & Eyüboğlu, A. adlı yazarların mevcut konu ile ilgili düşüncelerinden hareketle yazılmıştır.