“Kürt Sanatçılar Olarak Dört Parçaya Bölünmüş Bir Halkın Temsilcileriyiz.”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Tuğçe Yılmaz’ın Argonotlar’da yayımlanan ve Kenan Demir, Yavuz Akkuzu, Barış Işık ile yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Kürtçe tiyatro ve kültürün yaşatılması, her geçen gün artan baskılara rağmen dirençli bir şekilde devam ediyor. Anadolu Kültür ve zusa girişimi olan VAHA gibi bir ulusötesi kültür sanat programının sağladığı finansal ve sosyal destek, sanatın toplumsal entegrasyonda oynadığı rolü daha da görünür hâle getiriyor. Program, aynı kentten veya komşu kentlerden iki-üç inisiyatifin bir araya gelmesini teşvik eden “hub” sistemiyle yereldeki kültür sanat altyapısını güçlendirirken, ulusötesi bağlantılar kurarak işbirlikleri geliştirmek için ayrıca destekler sunuyor. Bu tür destekler sayesinde hayata geçirilen projeler, kentlerde yalnızca göçmen topluluklar için değil, kentin tüm sakinleri için ortak bir hafıza ve paylaşım alanı yaratıyor. Kentsel dönüşüm ve sosyal ayrışma gibi güncel sorunlar karşısında, sanatın birleştirici gücü, toplumsal değişimin merkezinde yer alıyor.

VAHA işbirliğiyle hazırladığımız bu yazı dizimizde programın ikinci döneminde (2023-2024) yer alan hubları yakından tanıyoruz. İkinci söyleşimizde yer alan üç hub da Kürtçe kültürel mirasın ve sanatsal üretimlerin korunması, kayıt altına alınması ve yaygınlaştırılması üzerine farklı açılardan çalışmalar yürüttü. Batman’dan PlayRoots hub’ı Dîwan Uluslararası Tiyatro Akademi ve Batman Yenisahne ortaklığında çalışmalar yürüttürken, Diyarbakır’dan Tora Çand û Hûnera Kurdî hub ise Amed Şehir Tiyatrosu, Mezopotamya Vakfı ve Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği (OSAD) işbirliğinde yürütüldü. Diyarbakır’dan Mordem Sanat, Batman’dan Nîsk Huner ve Mardin’den Şaneşîn Performas ise biraraya gelerek LabHub çatısı altında faaliyetler yürüttü. Bu çalışmaların nasıl gerçekleştirildiğini ve karşılaşılan zorlukları, PlayRoots’u temsilen Dîwan Akademi’den Kenan Demir, Tora Çand û Hûnera Kurdî hub adına Amed Şehir Tiyatrosu’ndan Yavuz Akkuzu ve LabHub’ı temsilen Mordem Sanat’tan Barış Işık ile konuştuk.

Söyleşide Kürtçe tiyatro özelinde anadilinde sanat yapmanın önemini, geleneksel oyunların sahneye taşınmasını, sanata erişimin engellerini ve uluslararası işbirliklerinin gücünü ele aldık. Her biri farklı alanlarda faaliyet gösteren kurumlar, kültürel mirasın korunmasından sanat terapisine kadar geniş bir yelpazede çalışmalarını sürdürüyor. Tiyatro, sadece bir sanat dalı değil, aynı zamanda bir direniş biçimi olarak, bu gruplar için toplumsal hafızanın canlı tutulmasında hayati bir rol oynuyor.

Öncelikle derneğinizi tanıtabilir misiniz?

Kenan Demir: Dîwan Akademi, Kürtçe tiyatro ve sanat eğitimi vermek, Kürtlerin hâlâ çok canlı olan sözlü, sesli ve fiziksel kültürünü (danslar, oyunlar, ritüeller, mitler, şarkılar vb.) araştırmak ve çağdaş tiyatroyla bağlantısını kurmak amacıyla Batman’da kurulan bir tiyatro okulu. Aynı zamanda bu alanda uluslararası işbirliklerini geliştirmeyi hedefliyor.

Ne yazık ki Türkiye’de Kürt dili, kültürü ve sanatı baskı altında. Dîwan Akademi, sanat yoluyla sesleri özgürleştirmeye yönelik estetik ve anti-kolonyal bir müdahale olarak tanımlanabilir. Akademi, Şermola Performans ve Dîwan Akademi’nin kurucu direktörü Mîrza Metîn’in Ateşin Dramaturjisi ve Sesin Karnavalı adını verdiği düşünsel ve pratik çalışmalara dayanıyor.

Barış Işık: Mordem Sanat’ı 2017’de bir yerleşke olarak kurduk; ancak köklerimiz 2007’ye kadar uzanıyor. İlk yıllarımızda tiyatro ve sinema odaklı bir dernek olarak faaliyet gösterirken, zamanla ekolojiye yöneldik. Batman’da bir ekoloji merkezi kurmaya çalıştık, Dersim’den ötesine 950 km’lik bir yolculuk yaparak ekolojik tahribatları belgeledik. Amacımız sadece doğa tahribatını göstermek değil, insan-doğa ve tahakküm ilişkilerini de sorgulamaktı.

Ancak kayyım atamalarıyla birlikte Batman’daki tiyatro faaliyetlerimiz sona erdi. Ben de şehir tiyatrosunun kurucu üyelerinden biriydim, kayyımdan sonra biz de bağımsız bir alan yaratmak istedik. Kardeşimle birlikte dedemizden kalan tarla ve arsaları satarak Mordem Sanat’ı kurduk. Burayı dört temel prensip üzerine inşa ettik: Kültürel mirasın korunması, sanata erişim hakkı, ekoloji odaklı çalışmalar ve bağımsız sanatçılar için alan yaratma…

Yavuz Akkuzu: Geçmişi 1990’lara dayanan bir tiyatro grubuyuz. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olarak kurulan Diyarbakır Şehir Tiyatrosu, 2016 Kasım ayında kayyım atanmasıyla birlikte kapatıldı ve oyuncuları işten çıkarıldı. 2017 yılının Şubat ayında ise özel tiyatro olarak yolumuza “Amed Tiyatro” adıyla devam ettik.

Aslında kökleri belediye şehir tiyatrosuna dayanan bir grubuz ve 2017’den bu yana özel bir tiyatro olarak varlığımızı sürdürüyoruz. 2003 yılına kadar kamusal alanda Kürtçe yasak olduğu için tiyatromuzda yalnızca Türkçe oyunlar sahneleniyordu. Ancak 2003 yılında ilk kez Kürtçe bir oyun oynandı ve 2009 yılına kadar her yıl bir Türkçe ve bir Kürtçe oyun sahnelemeye başladık. 2009’dan itibaren ise yalnızca Kürtçe tiyatro yapıyoruz.

Bugüne dek gerçekleştirmek istediğiniz işlerden hangilerini hayata geçirebildiniz?

D.A: Çocuklara anadilinde yaratıcı drama dersleri sunarak onların sanatsal ifade becerilerini geliştirmeyi hedefliyoruz. Uluslararası tiyatro ve dans kurumlarıyla işbirlikleri kurarak atölyeler düzenliyoruz; bu kapsamda Sabine Choucair ile palyaço atölyesi, Roberta Carreri ile The Dance of Intentions atölyesi gibi etkinlikleri hayata geçirdik. Kürtçe tiyatro eğitimleri organize ederek dilin sanatsal üretimde aktif bir şekilde kullanılması için alan açıyoruz. Aynı zamanda, Kürt ritüellerini, seslerini ve danslarını araştırarak kayıt altına alıyor, bunları modern ve estetik bir çerçevede sahneye taşıyoruz. Kürt danslarının yanı sıra çağdaş dans derslerini de Kürtçe olarak sunarak sanat eğitiminde dilin önemini vurguluyoruz. Geleneksel Kürt oyunlarını halka açık alanlarda sahneleyerek bu kültürel mirası görünür kılmayı amaçlıyoruz.

Dîwan Akademi olarak yeni bir kurum olsak da, Şermola Performans 2008’den bu yana İstanbul, Almanya ve Batman’da metinler üreterek tiyatro prodüksiyonları gerçekleştiriyor. Dîwan Akademi de Şermola Performans’ın uzun yıllardır hayalini kurduğu bir projeydi ve bu hayali gerçeğe dönüştürmeyi başardık.

M.S: Sanata erişim bizim için en önemli meselelerden biri. Özellikle kırsal bölgelerde çocukların, kız çocuklarının ve engelli bireylerin sanata ulaşımı oldukça sınırlı. Devletin bu konudaki eksikliklerini sanat yoluyla kapatmaya çalışıyoruz. Deprem sonrası kırsal alanlarda sanat terapisi yöntemleriyle çalışan eğitmenleri yetiştirerek çocuklarla çalışmalar yürüttük.

Kültürel mirasın korunması da bizim için hayati bir konu. Geleneksel sanat formlarını ve şenlikleri araştırarak, bunların yaşamasına katkıda bulunuyoruz. Baharın gelişini ve doğanın yeniden uyanışını kutlayan ritüeller her halkta olduğu gibi Kürt kültüründe de önemli bir yer tutuyor. Sanatın bu döngüsel sürecin bir parçası olduğuna inanıyoruz. Ekoloji, yalnızca çevresel bir mesele değil; toplumsal hafıza ve kültürel kimlik açısından da büyük önem taşıyor. Geleneksel tarım pratikleri, şenlikler ve ritüeller doğayla iç içe geçmiş durumda. Biz de bu bağı güçlendirmek adına yaklaşık 100’den fazla atalık tohumu muhafaza ediyor ve çiftçilere dağıtıyoruz. Çiftçiler ekim yaptıktan sonra hasat ettikleri tohumları tekrar bize getiriyor, böylece sürekli bir döngü sağlanıyor ve yerel tarım desteklenmiş oluyor.

A.T: Türkiye’de binlerce Türkçe tiyatro grubu bulunmasına karşın, Kürtçe tiyatro yapan sadece yaklaşık 10 grup var. Bizim için Kürtçe tiyatro yapma kararı, sadece sanatsal bir tercih değil, aynı zamanda politik bir duruşun ifadesi. Geçmişte Türkçe tiyatro da yaptık, ancak Kürtçe sahnede kendimizi daha güçlü ve özgür bir şekilde ifade edebileceğimizi fark ettik. Bu süreç, sadece dilin değil, kimliğin ve kültürün de sahnede vücut bulması anlamına geliyor. Seyirciyle kurduğumuz bağ, anadilimizde çok daha derin ve anlamlı oluyor.

Seyircilerimizin demografik yapısı da ilginç bir tablo oluşturuyor. İzleyicilerimizin yaklaşık yüzde 65-70’ini gençler oluşturuyor, orta yaş grubu ise yüzde 20 civarında. Yaşlı izleyici kitlesi ise yaklaşık yüzde 10 gibi bir oranı kapsıyor. Yaşlı kuşağın tiyatro izleme alışkanlığı olmadığı için genellikle daha az ilgi gösteriyorlar. Ancak, gençlerin aile büyüklerini oyunlarımıza getirmesiyle birlikte, zamanla yaşlı izleyiciler de tiyatromuza ısınmaya başlıyorlar. Bu, bizim için büyük bir kazanım çünkü tiyatro, kuşaklar arası bir iletişim ve kültürel aktarımın aracı.

Devamı için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla