(Gözde Tüzer’in Evrensel’de yayımlanan haberini okurlarımızla paylaşıyoruz.)
Türkiye’deki ekonomik koşullar nedeniyle sanat yapmak, sanatla uğraşmak zor, hele bir sanat merkezini yerelde kurduysanız daha da zor. Ancak zoru başarmak hem gerekli hem zorunlu. Ayvalık’ta o zorluklardan doğan bir sanat merkezi var: “Fabrika Ayvalık.” Ayvalık’ta eski bir taş binadan performans sanatları merkezine dönüştürülen “Fabrika Ayvalık” yaz boyu olduğu gibi kışın da hem sanatçıları hem de sanatseverleri bir araya getirmeye devam ediyor.
Funda Başaran, zaten Ankara’da birlikte olan bir ekip olduklarını söylerken Ankara’da sahneye koydukları “Haysiyet Vertigosu” oyununu hatırlatıyor: “Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, oradaki yaşanan ihlaller, haysiyet meselesini ele alan bir oyundu. Hepimiz çalıştığımız konuları sanat aracılığıyla aktarabilir miyiz diye düşündük. İnsan hakları ve sanat gibi bir girişimi mi kursak diye konuşurken ‘insan hakları için sanat’ kavramsallaştırması oldu.”
Büyükşehirlerde sanata ulaşmak oldukça kolay. Ayrıca toplumsal sorunları dile getirip insan hakları üzerine çalışan alanlar da var. Fakat küçük yerleşim alanlarının sanatla kurdukları ilişki daha karmaşık. Zira sanat merkezleri ya şehir merkezlerinde ya da oldukça uzak bölgelerde. Fabrika Ayvalık için bu son derece önemli. Funda Başaran şöyle anlatıyor: “Sanatın evrensel olduğu konusunda hepimiz anlaşıyoruz. Sanat tam da bizim uğraştığımız temel işler ile ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, insan hakları gibi kavramların ortasında yer alıyor. Sanat, bizim bugün sahip olamadığımız temel haklara ilişkin her şeyin tam ortasında. Ama diğer taraftan da evrensel. Bu ikisini koyduğumuzda sadece belli bir bölgenin yerel olanaklarını geliştirmek, orada sanat üretimine katkı yapmaya çalışmak değil, aynı zamanda o sanatın evrensel örnekleriyle o topluluğu buluşturmak, başka dünyaların kapılarını açan bir yere dönüşür diye düşündük.”
Ezgi Koman ise “O yüzden bir taraftan yerel sanat üretimini teşvik edecek atölyeler yapıp, sahnelerimizi yerel sanatçılara yerel gruplara açmaya çalışıyoruz. Diğer taraftan da sanatın uluslararası örnekleriyle yerel üretimi buluşturmak, etkileşimi artırmak istiyoruz” diyor.
DOĞRU İŞ YAPMAK İÇİN DOĞRU ZAMANI BEKLEMEMEK
Sanatı üretmek bir yanda, sanat mekanı açmak bir yanda… Türkiye’de pek çok “yasak” varken, özgürlükler yok edilmeye çalışılıyorken, temel insan haklarının yer aldığı bir performans sanatları merkezini var etmek çok da kolay görünmüyor.
Funda Başaran “Yanlış zamanlarda doğru işler yapmanın şartları” diyerek gülümsüyor ve şöyle devam ediyor: “Bizim yaptığımız iş doğru, sıkıntı yok, ondan eminsiniz. Ama yanlış zaman olabilir. Ona da direniyoruz. Burada Rosa Luxemburg’a gönderme yapmak gerekiyor. Doğru iş yapmak için doğru zamanı beklemek anlamlı değil. Sürekli olarak denemek gerekiyor ki doğru zamanı yakalayabilin. Türkiye’de her anlamda zorlu zamanlardan geçiyoruz, zor günler yaşıyoruz. Ama zorlu zamanlarda insanlara kamusal alanlar yaratmak gerekiyor.”
Sanatı “Hak aramanın, özgürlükleri elde etmeye çalışmanın, değişimler yaratmanın bir yolu” olarak tanımlayan Funda Başaran “Diğer taraftan kendini ifade edebilmek için neredeyse başka hiçbir olanağın kalmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Gerçekten karanlık dönemlerde toplumsal bir iyileşme aslında, sanat. Sanata sahip çıkmak zorundayız. Sanat başkalarına bırakılmayacak kadar değerli bugün” diyor.
Ezgi Koman; halkın bir araya gelişlerde, buluşma olanakları sağlamak, ilham verici işlerle karşılaşmalarına destek olmanın çok kritik olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Bu hem hayatta kalmayı güçlendiren bir şey, aynı zamanda da toplumsal olarak iyileşmeyi, kolektif bir şeyler üretmeyi de destekleyen bir şey. Burası beş kişinin kurmuş olduğu bir yer ama burası kamusal bir alan, kamusal bir olanak. Mekanından, sesine, ışığına, bağlantılarına kadar her şeyini kamusal alana sunan bir yer.”
SANATIN HER ALANINDA PROGRAMLAR
Ezgi Koman sanatın her alanında ele alınabilecek programlar oluşturmaya çalıştıklarını söyleyerek “Bir taraftan konserler yapıyoruz. Diğer taraftan daha genç, başka yerlerde sahne bulamayan insanlara sahnemizi açmaya çalışıyoruz. Uluslararası sanatçı inisiyatifleri ile bir ilişkimiz oldu.
Sanatı “kendini ifade aracı” ve “bu ifadeyi de toplumsallaştırmanın aracı” olarak ele alanların işlerini sahnede göstermeye ya da onlarla etkileşim içinde olmaya çalıştıklarını söyleyen Funda Başaran “Tabii birtakım şeyleri söylemek için de çok erken. Bir sürü şey var aklımızda. Ama ne kadarını yapabileceğiz, bu ekonomik koşullarda ne kadarını yapamayacağız ya da kaç kişiye ulaşabilecek şu anda çok iyi bilmiyorum” diyor.
KRİZLER ÇAĞINDA BİR KAMUSAL ALAN YARATMA
Elbette ekonomi tüm Türkiye’nin merkezinde. Tiyatrolar kapanıyor, oyunculara ücret ödenemiyor, oyunlar sergilenemiyor… “Böyle bir kamusal alanı kişilerin öz kaynaklarıyla yürütmesine imkan yok” diyerek söze başlıyor Ezgi Koman ve şöyle devam ediyor: “Mekanın sürdürülebilirliği, nitelikli buluşmalar ve karşılaşmalara olanak sağlaması için destek alıyoruz. Bu ekonomik sistemde, bu krizde hatta krizler çağını yaşarken; bunu kişisel kaynaklarla yürütmek gerçekçi değil. Hele de bizim gibi insanlar için…”
‘BİZ AYVALIK’I SEVİYORUZ, AYVALIK DA BİZİ SEVECEKTİR’
Yerel sanatı evrenselle, evrensel sanatı da yerel halkla buluşturmak ve etkileşimi artırmak elbette önemli. Ama “Neden Ayvalık?” diye soruyoruz. Sözcü Funda Başaran ve Ezgi Koman’a bırakalım:
Ezgi Koman: Sanat hakkına hem erişimde hem üretimde, ülke çapındaki eşitsizlikleri bir parça giderebilir miyiz, diye düşündük. Ayvalık olmasının sebebi biraz da bu. Ayvalık sanata çok açık bir toplum. Ayvalık Akademisi zamanından beri sanata ilişkin bir şeyler burada hep olagelmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri bir tiyatrosu var. Tiyatro oyunları oynanıyor.
Funda Başaran: Bir taraftan sanata çok açık bir toplum, böyle bir yapı ama diğer taraftan da sanata erişimde de sanat üretiminde de belli darboğazları olan, kısıtlılıkları olan bir yer. Burada böyle bir işe başlamak anlamlı geldi. Ayvalık Balıkesir’in bir ilçesi olarak küçük bir ilçe olarak tanınıyor. Ayvalık’ta iki şeyi de bence söylemek iyi olabilir. Ayvalık çok derinlikli, çok katmanlı bir yer. Bir yandan çok kederli bir tarihi var, bir mübadele meselesi var ama onun öncesinde de burada işçilik var. 1800’lerin ortalarında Ayvalık’ta çok sayıda zeytinyağı fabrikası ve sabunhane var. Muhtemel ki burası o sabunhanelerden birisi. Mesela şurada bir bacası var. Ayvalık tarih boyunca da bir işçi şehri olmuş aslında. Bunun da çok ilham verici bir tarafı var. Ayvalık’ı seviyoruz biz, Ayvalık’ta bizi seviyordur bence ya da sevecektir eminim.”