İBB Şehir Tiyatroları 2024-2025 Sezonu Açılışı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever, ´Sürdürülebilir Bir Dünya İçin… Barış´ temasının hâkim olduğu iki yıllık 2024-2026 repertuvarını Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesinde düzenlenen toplantıyla basın mensupları ve kültür-sanat camiasıyla paylaştı.

İşsever, 2021-2023 için ‘İstanbul Klasiklerle Buluşuyor’ başlığıyla hazırlanan repertuvarın, kurumun bütün birimlerinde çalışanların sahiplenmesi, özverili çalışması ve inancıyla başarıyla sürdürüldüğünü, yüzde 91 doluluk oranı ve yüzde 95 seyirci memnuniyeti ile tamamlandığını belirttikten sonra geçmiş sezonun bir değerlendirmesini yaptı.

İnsanın önce kendisiyle, diğer insanlarla, çevresiyle, hayatla, hayvanlarla, bitkiyle, bütün evrenle, havayla, suyla, toprakla, ağaçla iletişimine odaklanmak, her türlü savaşı durdurmak amacıyla yeni sezonda bir adım öne çıkılacağını, kendimizden başlayarak, çatışmadan uzak, sevgiyle, enerjimizi barıştan, esenlikten, güzellikten, sanattan yana bir adım atmayı amaçladıklarını belirtti. Yeni sezonda yüreğimizden ve kültürümüzden devşirdiğimiz sınanmış bilgiden hareket ederek, ‘Sürdürülebilir Bir Dünya İçin… Barış’ temasını öne çıkaracaklarını söyledi.

Bu bağlamda oluşturulan gösterim programı şöyle:

2024-2025 sezonuna Yaşar Kemal’in romanından Yiğit Sertdemir’in uyarladığı ve yönettiği ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ ile girilecek.

Repertuardaki diğer yeni yerli yapımlar, Yelda Baskın’ın yöneteceği Haldun Taner’in ‘Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım’ıyla, 1986 doğumlu Alp Tuğhan Taş’ın yazdığı, yönettiği ve Ebru Üstüntaş’la birlikte rol aldığı iki kişilik ‘İkinci Perdenin Başı’.

Repertuarın uluslararası modern klasikleri Mihail Bulgakov’un aynı adlı romanından sahneye uyarlanan, Onur Demircan’ın yönettiği ‘Köpek Kalbi’ ile Yıldırım Fikret Urağ’ın yönettiği Frierich Dürrenmatt’ın ünlü oyunu ‘Yaşlı Bayanın Ziyareti’ olacak.

Ali Gökmen Altuğ’un yönettiği, Lucy Kirkwood’un ‘Gök Kubbe’si ve Johnna Adams’ın yazdığı, Ersin Umutlu’nun yönettiği ‘Gidion’un Düğümü’, biri İngiliz biri Amerikalı iki kadın yazarın birer çağcıl eleştirel yapımı.

Gülmeyi de unutmayalım. Repertuara iki de güncel komedi giriyor: 1968 doğumlu İngiliz Torben Betts’in ‘Yenilmez’ini Nihat Alpteki yönetiyor. Lerzan Pamir’in yönettiği, ‘Yoldan Çıkan Oyun’un yazarları Henry Lewis ile Jonathan Sayer ve Henry Shields.

Bu dokuz oyun 2024-2025 sezonunda repertuara girecek.

2025-2026 sezonu için planlanan yerli oyunlar, Turan Oflazoğlu’nun ‘Deli İbrahim’i, Tarık Akan’ın ‘Anne Kafamda Bit Var’ı, Bilgesu Erenus’un ‘Misafir’i, Macit Koper’in ‘Geçmişin Gölgesi’ ve Nazım Hikmet’in ‘Sevdalı Bulut’u.

İngiliz kadın yazarlardan da iki çağcıl oyun var: Morgan Lloyd Malcolm’un ‘Emilia’sı ile Zinnie Harris’in ‘Macbeth (Bir Düzeltme)’si.

İddialı bir yeni proje de Bertolt Brecht’in ‘Üç Kuruşluk Opera’sı. Son olarak her yaşta gence hitap edebilen Ferenc Molnar’ın ‘Pal Sokağı Çocukları’ var.

İyi seyirler!

‘Ağrı Dağı Efsanesi’

“Kavuşursan masal olur. Kavuşmazsan efsane. Masal olamayanların efsanesi, Ağrı Dağı Efsanesi. (…) Tüm olamamış aşklarımızın, kaybettiğimiz umutlarımızın, ayrılıklarımızın hikâyesi. Öyle bir ayrılık ki, sanki ortamıza kocaman bir kılıç saplanmış da, elimiz birbirine dokunamıyor. Dokunabilse, el ele tutuşacağız ama ne mümkün. Dokunabilse, masal olacağız. Dokunabilse… Ah bir dokunabilse… Masal olamayanların ülkesinde, efsaneye mahkûm bir ahire adım adım gitmek… Belki oluruz masal. Kılıç ortadan bir kalksa. Kavuşuruz. Dokunuruz.”                                                                              Yiğit Sertdemir

İBBŞT sezonu görkemli bir üstün yapımla, dünyaca ünlü, sayısız ödül sahibi efsane yazar Yaşar Kemal’in romanından Yiğit Sertdemir’in uyarlayıp yönettiği, ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ ile açtı. Dramaturgiyi Sinem Özlek, dekor tasarımını Barış Dinçel, kostüm ve kukla tasarımını Candan Seda Balaban, ışık tasarımını Osman Aktan, ses tasarımını Gökhan Suna, koreografisini Senem Oluz ve Özge Midilli’nin üstlendiği oyun boyunca, geleneksel halk ezgileriyle çağcıl tınıları ustalıkla harmanlayan Oğuzhan Balcı’nın özgün müziği,

Burçak Çöllü’nün yönettiği İBBŞT orkestrası tarafından canlı icra ediliyor.

Yaşar Kemal’in çocukluğunun geçtiği Van yöresi kültürünün, gelenek ve görenekleriyle törelerinin yoğun izlerini taşıyan, ‘anlatı içinde anlatı’ olarak kurguladığı, 18. yüzyılda Doğu Beyazıt’ta geçen Ağrı Dağı Efsanesi’nde Ağrı Dağını, gazabından korkulan bir insan gibi yansıtır.

Oyun, çobanların her bahar gün doğmadan Ağrı Dağındaki Küp Gölünün etrafında toplanıp, kavallarıyla gün batımına kadar ‘Ağrı Dağının Öfkesi’ denen nağmeyi çalmalarıyla başlar ve törene kaynaklık eden öyküye geçer:

Ağrı Dağı eteklerindeki Sorik Köyünde yaşayan Ahmet’in evinin kapısına günün birinde kır bir at gelir. Yaşlı bilge Sofi’nin tavsiyesiyle atı üç kez uzaklara bırakan Ahmet her döndüğünde onu Sofi’nin yanında bulur. Bu durumda Sofi atın töreye göre Ahmet’in olduğunu ve gerçek sahibi kim olursa olsun, onu geri alamayacağını söyler. Atın sahibi Beyazıt Sancağı yöneticisi Mahmut Han etraf beylerin aracılığıyla atını istettiğinde Ahmet töreye göre kendisinin olan atı kimseye vermeyeceğini söyler. Baba soyu da ‘dağlılardan’ olan Mahmut Han’la, ‘bir dağlı parçası’ dediği Ahmet arasında, ölümcül bir mücadele başlar.

Önce Sofi’yi, sonra da kandırarak ayağına getirttiği Ahmet’le buna karşı çıkan, Ahmet’i ikna etmek için Hakkâri’ye gönderdiği Musa’yı zindana attıran Mahmut Han at 40 gün içinde kendisine iade edilmezse üçünü de öldürteceğini söyler. Arada, kendisine kaval çalan zindandaki Sofi’ye yemek götürmeye başlamış Mahmut Han’ın üç kızından en çok sevdiği Gülbahar, Ahmet’i görür ve kendisine gizlice âşık olan zindancı Memo’nun isteksizce izniyle Ahmet’le zindanda buluşmaya başlar. Buluşmalar aşka ve giderek sevişmeye dönüştüğünde Gülbahar, saçından bir tutam vererek Memo’yu ikna edip zindandakileri serbest bıraktırır. Öyküsünü dengbejlerden dinleyeceği Ağrı Dağının Öfkesinden habersiz Mahmut Han için olaylar artık atının iadesini aşmış, Han herkesi, hatta Gülbahar’ı bile ölüme gönderecek kadar çığırından çıkmıştır. Buna karşın, çevre ahalisinin sarayın üzerine yürümesinden çekinerek ve Osmanlı’nın gözünden düşmekten korkarak, Ağrı’nın tepesine çıkıp büyük bir ateş yakarsa kızını Ahmet’e vermeyi kabul eder.

Genç adam imkânsızı yapmayı kabul eder; dağa çıkar; ateşi yakar; kızı alır gider; ancak ona dokunmaz… Çünkü…

Yiğit Sertdemir’in hem destan, hem masal, hem roman olan metni sahneye bire bir aktaran usta işi uyarlaması, efsaneyi edebi tadını koruyarak tiyatro ortamına taşır. Ana teması aşk olarak görülse de, halk bir araya gelince hiçbir gücün onu durduramayacağını bilen Yaşar Kemal zaten yöresel töreden bihaber iktidarla halkın mücadelesine, insanların birleştiklerinde neler başarabileceklerine değinmiş olduğundan, Sertdemir toplumsal-siyasal mesajı vurgulayan gereksiz güncellemelere gitmeksizin anlatının şiirsel ve masalsı tadını yansıtmayı yeğler. Gerçekçi oyunculuk anlayışı yerine, oyunun başkişisi olarak ‘dağlılar’ı, antik tragedyaları anımsatan ikisi kadın üç koro şefinin başını çektiği bir koro olarak öne çıkarır. Koro anlatıcı görevini üstlenirken, Candan Seda Balaban’ın, hem geçtiği yüzyılı hatırlatan hem de her türlü zamanın dışında ustalıklı giysilerinin desteğiyle metnin çok sayıda yan karakterini de canlandırır. Candan Seda demişken, bu müthiş yaratıcının tüllerden var ettiği olağanüstü at tasarımının, hem görsellik hem canlandırma bağlamında bir başyapıt olduğunu belirtmem şart.

Teatral boyut oyun boyunca görkemli bir görsel işitsellikle pekiştirilir. Barış Dinçel’in dekor ve Osman Aktan’ın ışık tasarımlarının yarattığı düşsel dünyada Oğuzhan Balcı’nın müziği, destansı anlatımın her duygusuna, her heyecanına etkileyici bir boyut katar. Özellikle bu bağlamda dengbejler sahnesinin görsel işitselliği unutulur gibi değildir.

Sonuç olarak Ağrı Dağı Efsanesi, Yaşar Kemal’e selam ederken barış temalı bir sezonun açılışına yakışan, çok başarılı bir çalışma. Mutlaka izlenmeli. Sezon boyunca İBBŞT sahnelerinde.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla