Bir Katilin Dramı: Cani

Pinterest LinkedIn Tumblr +

                    Fuldem Özkan

Aileen Wuornos, hayatıyla pek çok filme konu olmuş bir seri katil. Ancak senaryolarda kendisine yer bulmasının sebebi, işlediği cinayetlerdeizlediği akıl almaz metotlar değil, çocukluk yıllarından erişkinliğe dek başına gelenler… Bazı psikoanalistler, Wuornos’un cinayetlerini zevk için işlemediğini gerekçe göstererek onu seri katil olarak kabul etmemişlerdir.  Ve bu sebepledir ki, Aileen Wuornos başlı başına, tartışma konusu olmuştur: O gerçekte bir cani midir, yoksa toplum tarafından uğradığı zorbalıkların ardından, buna itilmiş bir mağdur mudur? Yaşadıkları, işlediği suçların yükünü hukukun karşısında hafifletmeye yetmese de, sanata ilham verdiği aşikâr.

Ölümünün ardından hayatı, Charlize Theron’un başrolünde olduğu ve ona Oscar ödülü kazandıran, 2003 tarihli ‘Monster’ isimli filme, ‘The Selling of a Serial Killer’ isimli belgesele ve ‘American Horror Story: Hotel’e konu olmuştur.

Bülent Aydoslu kaleme aldığı Cani adlı oyunda, Aileen Wuornos’un yaşam öyküsünden yola çıkarak, kadının toplumdaki yerini, toplumun ona dayattıklarını; cinsel yönelimin, bireyin yaşam standartlarını belirlemedeki etkisini ve toplumun zorbalığa varan tutumunu irdeliyor. Para kazanmaya mecbur olan kadın çaresizliğe mahkûm edildiğinde, seçtiği değil, mecbur kaldığı hayatı sürer. Aydoslu, buna dikkat çekmek için, aynı zamanda yönettiği oyununda oyun kişilerinden biri olarak, bir savcıyı kullanmayı tercih ediyor. Savcıyı seyircilerin arasına alarak seyirciye, duyarsızlaşan toplumun “seyreyenleri” olarak eleştiri getirmesi ve yine onlara jüri görevi verip, suçluyu yargılamak konusunda düşünmeye sevk etmesi yaratıcı bir fikirdi diye düşünüyorum.

Aileen Wuornos, idam edilmeden hemen önce şöyle söylemişti: “Yaptığım her şeyin altında korkunç bir öfke yatıyor. Beni idam etmeniz gerek; çünkü hapisten çıkacak olursam yine cinayet işlerim.” Onun bu büyük öfkesinde, sevgilisi Tyria Moore tarafından polise ihbar edilmiş olması ve onun kendisinin aleyhinde mahkemede tanıklık etmiş olmasının payı ne kadardır bilinmez, ancak Bülent Aydoslu’nun kaleminde Aileen Wuornos, sevgilisini affetmeyi seçiyor. Yazar, onun insani yanına eğilerek, kişi üzerinden önemli bir kavramı tartışmaya açıyor aynı zamanda: Sevgiye aç bırakılan insan, caniye dönüşür mü?

Ancak oyunun ana temasını besleyen yan temalarının da aynı ölçüde baskın oluşu, oyunun kendi meselesini zayıflatıyor bence; o hâlde, her konuya eğilen, odağını şaşırmış bir metin çıkıyor karşımıza. Yarattığı kargaşa, etkisine ket vuruyor. Fakat bu riski aza indirgeyen, oyunu sıkıcılıktan kurtaran ayrıntılardan biri bence, Buse Sevindik’in başarılı performansıydı. Acı çeken, topluma karşı öfkeli, yaptıklarından beis duymayan ve onları savunan Aileen Wuornos’u başarılı biçimde hayata geçirmişti bana kalırsa. İnandırıcı ve doğal oyunculuğu, hikâyeden uzaklaşmaya pek fırsat vermiyordu.

Cani, incelediği mesele nedeniyle bıçak sırtı olmasına rağmen, yazarın, üstesinden gelebildiği, katı ve hastalıklı yargıların irdelediği anlamlı bir belgesel tiyatro örneği. Yargılama sahnesindeki ince buluş ve zaman atlamaları,  anlatım tekniğini zenginleştirerek seyircinin dikkatini dinç tutuyor. Çünkü toplumu ikiye ayırmış ve oldukça ses getirmiş bu olayda, kişinin yaşam öyküsü ilginç de olsa, onunla yetinmek talihsizlik olurdu.

Bana kalırsa oyunun en dikkat çekici unsuru, sahip olduğu cesaretti: Seyircinin karşısına çıkıp, üstelik seyirciyi de “karşısına alarak”, eşitlik, özgürlük ve adalet kavramlarını son derece “rahatsız edici biçimde” haykırmak çıkmak kolay iş değil. Ekibi bu açıdan kutlamak gerek diye düşünüyorum. Bence Cani, kendi sınırlarını keşfetmek isteyen ve onları sorgulamaktan korkmayanlar için izlenesi bir oyun.

#BoyozAkademi #İzmirTiyatro #BuseSevindik

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Fuldem Özkan

Yanıtla