Savaşlarla Çalkalanan Dünyamızda Aida Operası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Zehra İpşiroğlu

Zehra İpşiroğlu’nun Teb Oyun’da yayınlanan yazısını paylaşıyoruz.

Sığınakta kilitlenip kalanlar

Görkemli bir sığınaktayız.  Art nouveau lambalar, kanatlı kapılar, beyaz fayanslarla döşenmiş duvarlar. Mekân şaşırtıcı derecede gösterişli ama her yeri yıpranmış, eskimiş, kısaca dökülüyor. Beyaz fayanslarda bir türlü çıkmayan küf ve kan lekeleri (Sahne tasarımı:Katharina Schlipf). Zehir yeşili bir ışıkta harıl harıl çalışan pembe giysili beyaz önlüklü bobtipi perçemli, kısa saçlı köleler duvarlara yapışmış kan lekelerini çıkartmak için uğraşıyorlar.  Pembe beyaz giysili kölelerin kıyafetlerinin Viyana’daki Aida Cafesi’nin garsonlarını çağrıştırması günümüze gönderme yapan bir alaylama olmalı.  Habeş Kralı Amanastro’nunkızı Aida da bu kölelerden biri. Mısır Habeşistan topraklarına girmiş ve pek çok köle almıştır. Aida da  Firavun’un kızı Amneris’in kölesidir.  Aida ve Amneris  Habeşistan’a karşı savaşa gönderilecek olan Komutan Radames’e âşıktırlar. Ama Radames’in gönlü sadece Aida’dır.

Savaş çığırtkanları

Savaş çığırtkanlığını yapanlar, ülkenin savaş madalyalarıyla donatılmış rahiplerdir. Bir anda sahne yaş ortalaması sekseni geçen bu rahipler ordusuyla dolup taşıyor.  Sahnede tekerlekli koltuklarla dört dönen ihtiyarların kimi inleyip sızlıyor, kimi titrek parmaklarının arasında serum şişesini tutmaya çalışıyor, kimi oksijen cihazına bağlı,  ayakta olanlar yürüme desteği ya da bastonlarla sağa sola savrularak yürüyorlar. Başrahip ise (Andreas Baur Kanabas)  sürekli uyuşturucu alarak kendini ayakta tutmaya çalışıyor. Olayların sorumlusu ve yöneticisi hem savaş çarkının vidasına dönüşmüş hem de vicdan azabından yakıp kavrulan bir insan başrahip. Bütün sahne bir anda hasta ya da ölmek üzere olan ihtiyarlarla dolu bir bakım evine dönüveriyor.

Bu iç kapayıcı atmosferde ihtiyarların  ‘savaş, savaş’ çığlıklarıyla savaşa gönderilen Radamesise çocuk gibi sevinçli. Çünkü onu parlak hem de çok parlak bir gelecek beklemektedir. Ne kadar acımasız bir savaş ve şiddet oyununun içinde olduğunun farkında bile değildir.

aida operası_1
Fotoğraf: Barbara Aumüller

Bir sonraki sahnede Radames’in zaferi kutlanıyor. Savaş tutsakları kanlar içindeki paçavralarla sefil halde sahneye getirilirken sığınağın dört bir yanından kahkahalar yükseliyor, şampanyalar patlatılıyor. Tutsaklar hırpalanıyor, tekmeleniyor, işkence görüyor;  onlar acı çektikçe, büyük zaferlerini kutlayanların da mutluluğu aşama aşama artıyor. Tutsakların arasında babası Amanastro’yu keşfeden Aida ise (Ekaterina Sannikova) büyük bir iç çatışma yaşıyor. Kendi ülkesi ve babasının mı (Nicholas Brownlee) yanında olmalı, yoksa aşkı Radamesi’n mi? (Stefano La Colla). Hem ailesini, ülkesini çok sevmektedir hem de Radames’e delice âşıktır. Öyleyse kimdir Aida, nereye aittir, nasıl bir seçim yapmalıdır?

Birden sahne kararıyor. Art arda gelen patlamalar, bombalar, hava alarmı, makinalı tüfek ve mermi sesleriyle bütün salon bir savaş alanına dönüşüyor. O kadar ki oturduğum yer sallanmaya başlıyor. Giderek artan patlamaların yarattığı tedirginlik… Patlamalar azaldığı anda salonda alkışlar ve yuhalamalar…. Bu yorumu beğenenler olduğu kadar beğenmeyenler de çok. Uzun süredir operada sahneden izleyiciye geçen böylesine yoğun bir enerjiyi hissetmemiştim.

aida_2
Aida Operası‘nda Aida rölüyle Guangun Yu.

Kanlı savaş çarkında

Frankfurt Operası’nda sahnelenen Aida’nın yönetmeni Lydia Steier yarattığı karabasan dünyasıyla orijinal librettonun sınırlarını iyice kırarak ve konuyu tarihselliğindensoyutlayarak bugüne taşıyor.  Bu yorumda konunun başkişisi savaştır, kanlı savaş çarkının insanları yozlaştırması, katılaştırması ve yok etmesidir. Böyle bir dünyada sevgiye, aşka hiç yer yoktur. Radames ile Aida’yı bekleyen de trajik ölümleridir.

Radames, iktidar ve güç tutkusunun insanların gözünü döndürdüğü bu dünyada oradan oraya savrulan küçük bir çocuk gibidir. Başrahip tarafından gagaları kan içindeki ölüm kuşlarına teslim edilen beş, altı yaşlarındaki bir çocuk Radames’in kaderine gönderme yapar.  Bu sahne laytmotif olarak birkaç kez yinelenir.

Şiddet ve savaşın ürettiği robotumsu kadınlar

Savaş eril bir dünyanın acımasızlığını yansıtıyor, ancak kadınlar da bu dünyanın parçasıdır.  Zafer kutlamalarında kölelerin üstüne şampanya döken ya da onları ince, sivri topuklu ayakkabılarıyla tekmeleyerek şuh kahkahalar atan gece kıyafetleri içindeki şık hanımlar buna bir örnek veriyor.  Aida’nın rakibi firavunun kızı Amneris de (Claudia Mahnke) insanları göz kırpmadan harcayan astığı astık kestiği kestik bir diktatördür. Kâh Marilyn Monroe tipi platin sarısı saçlarıyla vamp kadını, kâh erkek kıyafetleriyle erkeklerin acımasızlığını yansıtırken kölelere uyguladığı şiddet sınırsızdır. Amneris belki de duyguları olan gerçek bir insan değil  güç ve iktidarın yarattığı  yapay bir figür, bir tür robottur. Bir sahnede kendisine direnen bir köleyi bir makasla delik deşik ederek öldürür, başka bir sahnede başka bir kölenin gözlerini deler. Amneris kötülüğün sözcüsü olarak yorumlandığı için operanın finalinde yaşadığı yoğun duygular, ölümle cezalandırılan Radames’in bağışlanması için yalvarması, ona duyduğu derin aşk inandırıcılıktan ister istemez uzak kalıyor.

Gusngun Yu (Aida), Stefano La Colla (Radames)

Savaş patolojik bir hastalık mı?

Karabasanımsı sahnelerle korkunç bir savaş çarkının gösterildiği bu dünyanın içinde yok olup giden Radames ve Aida ise yolunu şaşırmış iki küçük çocuğu andırırlar. Savaşta ne çocuklara, ne kadınlara ne de aşka yer vardır. Ancak yönetmen yarattığı bütün bu karanlık dünyaya karşın, belki yine de ufak bir umut kapısı aralıyor. O da savaşın sürmesini sağlayan rahipler ordusunun kendi içine kapalı patolojik, hasta insanlardan oluşmasıdır, onlar çoktan tükenmiş bir dünyanın son kalıntılarıdır sanki. Frankfurt Operası’ndaki Aida günümüze gönderme yapan çarpıcı bir yorum sunuyor bizlere: Olağanüstü seslerin ve müziğin içimize işlediği gerçeküstü bir dünyanın etkisinden opera sona erdikten sonra da kolay kolay kurtulamıyoruz.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Zehra İpşiroğlu

Yanıtla