Dikmen Gürün
Evet, 29 Ekim 2023’te ne kadar büyük bir coşkuyla, aşkla, sevdayla, özlemle kutladı gençlerimiz, yaşlılarımız, çocuklarımız, kadınlarımız, erkeklerimiz Cumhuriyetin 100. yılını… Atatürk’ümüze nasıl da büyük bir içtenlikle bir kez daha sarıldık sıkı sıkıya…
Varsın, cumhurbaşkanı Dolmabahçe yerine Vahdettin Köşkü’nü tercih etsin Türk donanmasını selamlamak için… Varsın, Diyanet tarafından Atatürk’ün adı hiçbir şekilde ve hiçbir koşulda anılmasın… Varsın, tüm Cumhuriyet ve Atatürk düşmanları nakaratlarına devam etsinler, akla ve mantığa zarar türlü yasaklamalarını sürdürsünler… Evet, 29 Ekim 2023 coşkusu bir kez daha gösterdi ki içleri Mustafa Kemal Atatürk ateşiyle yanan ülkenin dört bir yanındaki bu milyonlardır Cumhuriyeti geleceğe taşıyacak olanlar…
ATATÜRK, KÜLTÜR VE SANAT
Atatürk bir derin deniz… Onu okumak, onun için söylenenleri yazılanları okumak… Onun müzikten edebiyata, şiirden tiyatroya, resim ve heykele her alanda düşüncelerini özümsemek ayrı bir zenginlik.
Elimde, Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Kürsüsü’nün kurucularından Prof. Dr. Melahat Özgü’nün Türk Tarih Kurumu’nda 25 Ocak 1963’te vermiş olduğu Atatürk’ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı başlıklı konferans notları var… Atatürk’ün Söylev ve demeçlerinden, çeşitli hatıralardan, belgelerden oluşan bir çalışma ve sunum. Konuşmasına Atatürk’ün “kültür” üstüne söyledikleriyle, onun “kültür” anlayışıyla başlıyor Prof. Özgü:
“Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, intibah almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir. Yine insan enerjisiyle ve fakat tabiatın ona iltifat edildikçe tükenmez yardımıyla, yükselen, genişleyen insan zekâsı, hudutsuz kavrayış anlamında ‘insanım’ diyen bir vasf-ı mahsusu olur. İnsan, hareket ve faaliyetin, yani dinamizmin ifadesidir. Bu böyle olunca kültür, insanlık vasfında insan olabilmek için bir esasi unsurdur.”
Sanata dair düşüncelerini de şu sözlerle yansıtıyor Atatürk:
“Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe, büyük bir felakete mahkûmdur. Birçok unsurlar o felaketin derecesini fark etmez. Fark ettiği gün de ne kadar müthiş bir faaliyetle çalışmak lazım geldiğini tahmin eyleyemez… Sanatın ehemmiyetini takdir etmeli ve bu takdirin bugünün icabatına göre lazım gelen vesaite tevessül ile olacağını anlamalıyız.”
Ve nasıl unutabiliriz Atatürk’ün 1930 yılında, Ankara’ya turneye giden Darülbedayi sanatçılarını oyun sonrası ağırlarken çevresindekilere söylediği şu sözleri: “Efendiler… Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisicumhur olabilirsiniz. Fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim!”
Yüzümü, Atatürk’ün sözlerinden aldığım esinle tiyatroya dönüyorum: Tiyatro hep olageldiği gibi ufkumuzu genişletiyor. Tiyatro sahnesi hayata dair tartışmaların özgürce yaşandığı bir alan olarak önümüze kapılar açıyor. Tiyatroyu siyasi çıkarlarına bir engel olarak görenler ise onu bastırmaya çalışıyorlar. Ama her akşam dünyanın dört bir köşesinde binlerce tiyatro perde açıyor. Ne güzel ki Cumhuriyet sayesinde bu sularda da her akşam tiyatrolar düşünceyi, sözü, hareketi yüceltiyor. Tiyatronun işlevi bir bilgilenme/bilgilendirme ve düşünme/ düşündürme süreci olarak kendini gösteriyor…