Bir Sahne İki Oyun- Cihangir Atölye Sahnesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet Zeki Giritli

Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner tarafından 2017 yılında Cihangir’de kurulan Cihangir Atölye Sahnesi hem kendi oyunlarıyla hem de konuk ekiplerin oyunlarıyla oldukça dolu bir program sunuyor seyirciye. 2017 yılından önce “Bo Sahne” adıyla yine bir tiyatro mekânı olarak kullanılan mekân son altı yıldır Cihangir Atölye Sahnesi (CAS) olarak yolculuğuna devam ediyor. Kendi tiyatro sahnemiz kentsel dönüşüme kurban gittiğinde bize de bir süre ev sahipliği yapmış bir mekân olduğundan burada hala tiyatro yapılıyor olması benim için ayrı bir öneme sahip. Bu vesileyle mekânı tiyatro olarak yaşatmaya devam eden Arzu Gamze Kılınç ve Muhammet Uzuner’ı tebrik etmek gerek.

Mekân sadece oyun sahnelemek için de kullanılmıyor. Aynı zamanda yeni oyuncuların yetiştiği bir konservatuvar. Konservatuvardaki bütün öğrencilerin tam burslu olduğunu da belirtmek lazım. İki yılda bir 10-12 kişilik öğrenci kabul edildiğini belirtmişler internet sitelerinde. Eğitim süresi ise üç yıl olarak belirtilmiş. Konservatuvardan mezun olan öğrenciler mekânda sahne deneyimi kazanma fırsatına da sahip. Oyunculuk eğitiminin artık büyük oranda ticari bir yapıya büründüğü İstanbul’da bu ciddiyette bir oyunculuk okulunun olması genç oyuncu adayları için çok önemli ve heyecan verici bir fırsat.

Ben bu sezon sahnenin iki oyununu seyretme fırsatı yakaladım. Kısasa izlenimlerimden bahsetmek isterim.

İki Efendinin Uşağı Alaturka

Ünlü İtalyan oyun yazarı Carlo Goldoni’nin 1746 yılında yazdığı “İki Efendinin Uşağı” ülkemizde de dönem dönem sahnelenmiş klasik bir komedi. Goldoni oyunun ilk halini oyuncu Antonio Sacco’nun isteği üzerine kaleme aldığından bu ilk halinde doğaçlamaya fazlasıyla yer verilmiş. Sonrasında oyunda bazı değişiklikler yapan Goldoni 1787 yılında oyuna bugün sahnelenen halini vermiş. Klasik bir commedia dell’arte oyunu aslında. Commedia dell’arte için İtalyanların geleneksel tiyatro biçimi desek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Commedia dell’arte karakterleri İngilizce’de “stock characters” dediğimiz psikolojik derinliği olmayan, belli bir sosyal sınıfı temsil eden, günümüz tiyatrosunun gerçekçi karakterlerinden oldukça farklı karakterler. Dolayısıyla böyle bir oyunda gerçekçi bir oyunculuk beklemek de oyunun doğasına aykırı olur. Oyunu uyarlayan Kıvanç Kılınç ve yöneten Muhammet Uzuner gayet yenilikçi bir yaklaşımla oyunu orta oyunu biçimiyle harmanlayıp XIX. Yüzyıl İstanbul’una taşımışlar. Bu uyarlama ilk dakikalarda biraz yadırgatsa da sonrasında oyun yavaş yavaş seyirciyi içine çekmeyi başarıyor. Bunda en önemli etken ise oyuncular arasındaki iletişim ve üslup bütünlüğü. Oyunda tam anlamıyla bir ekip çalışması seyrediyoruz. Dokuz oyuncudan hiçbirinde diğerinin önüne geçme çabası görmüyoruz. Bununla birlikte bütün oyuncuların enerjisinin oldukça yüksek olması seyircinin 90 dakika boyunca dikkatini sahnede tutmasını sağlıyor. Oyunun en önemli aktörlerinden birisi de kuşkusuz çok başarılı kostüm tasarımı. Fakat kostümle ilgili bilgiye sahnenin internet sitesinde ulaşamadım. Oyunla ilgili küçük bir eleştirim ses düzeniyle alakalı. Özellikle oyunun başlarındaki şarkıların sözleri tam olarak anlaşılamıyor. Burada ses düzeninde bir ayarlama yapılabilir. Özetle klasik diyebileceğimiz bir oyunun koşulları nispeten sınırlı, bu kadar küçük bir mekânda oldukça başarılı bir şekilde ve akılcı sahne çözümleriyle sahnelendiğini söyleyebilirim.

Neredeyse Eşittir

Seyrettiğim diğer oyun ise çağdaş İsveç tiyatrosunun ses getiren yazarlarından Jonas Hassen Khemiri’nin 2014 yılında prömiyerini yapan “Neredeyse Eşittir” oyunu. Oyunun yazarı Khemiri yazarlık kariyerine 2003 yılında yazdığı romanla başlamış. 2006 yılında ise yazarın ilk tiyatro oyunu sahnelenmiş. Yazar “Neredeyse Eşittir” oyunuyla 2015 yılında Expressen tiyatro ödülünü kazanmış. Oyun “Ne kadar para kazanıyorsunuz? Kime hizmet veriyorsunuz? Verdiğiniz hizmetin karşılığını ne kadar alıyorsunuz?” gibi sorularla başlayıp çok daha ahlaki sorularla devam ediyor. Ekonomik çarkın içinde dönüp duran, zaman zaman yolları kesişen bir grup insanın bazen güldüren bazen sinirlerinizi geren hikayelerini seyrediyorsunuz. Böyle okunduğunda çok didaktik bir oyunmuş izlenimi bıraksa da yazar oyunun temelini soru sorma üzerine kurarak bu didaktik havayı dağıtmayı başarıyor. Yazarın bir başka özelliği ise metinde ekonomik sistemi sorgularken, genel olarak yapıldığı gibi bu sistemin alt tabakasındaki yoksulları kurbanlaştırmaktan kaçınması. Bu anlamda oyun popülist söylemlere dayalı bir sistem eleştirisi olmaktan kurtuluyor. Fakat metindeki in-your-face’i andıran sahneler metnin bütünlüğünü zaman zaman zedeliyor. Oyun metninde oyunun isteğe göre dört kişi ile yirmi kişi arasında bir ekiple oynanabileceği belirtilmiş. CAS oyunu dokuz oyuncuyla sahneliyor. Bu oyunda da tüm oyuncuların enerjilerinin çok yüksek olduğunu belirtmek gerek öncelikle. Fakat diğer oyundan farklı olarak bu oyunda oyunculuk üslubu açısından zaman zaman oyuncular arasındaki bütünlüğün bozulabildiğini görüyoruz. Oyunda genel olarak ve gayet yerinde bir tercih olarak grotesk bir oyunculuk tarzı benimsenmiş olsa da oyunculardan bazılarının gerçekçi oyunculuğa yakın bir performans sahnelemesi, bazılarının ise oldukça uçlarda bir grotesk oyunculuk sergilemesi oyuncular arasındaki bütünlüğü zaman zaman etkileyebiliyor. Bu oyunun gizli kahramanı ise kesinlikle ışık tasarımı. Oyunun ışık tasarımını “İki Efendinin Uşağı Alaturka”nın yönetmeni Muhammet Uzuner’in yaptığını görüyoruz. Sahnenin seyirciye göre sağ arka tarafındaki küçük ekranda değişen şekiller ise oldukça efektif bir tasarım olmuş. Şahika Tekand’ın “Aşınma” oyunundaki ışık tasarımını anımsatıyor. Oyunda bütün karakterlerin adı metindeki haliyle bırakılmışken Peter karakterinin adı Cihan olarak Türkçeleştirilmiş. Zannedersem ön oyunun gerçekçiliğini artırmak amaçlı böyle bir tercihte bulunulmuş ama bu tercihi yadırgadığımı söylemeliyim. Ufak tefek gözden geçirilmesi gereken noktaları olsa da her iki oyunun da amatör ruhunu kaybetmemiş profesyonel bir yaklaşımla sahnelendiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bol seyircili bir sezon dileğiyle.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet Zeki Giritli

Yanıtla