Sanat İş Kolu Platformu: Güzel Sanatlar İş Kanununa İhtiyaç Var

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Haluk Kalafat’ın Murat Muslu ile yaptığı ve Reportare’de yayımlanan söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Sanat İş Kolu Platformu organizatörü Murat Muslu amaçlarının sanatçıların toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmasının önündeki yasal engellere karşı bir farkındalık yaratmak olduğunu söylüyor. Özellikle Pandemi dönemindeki kapanma sırasında sanat sektöründe çalışan emekçilerin güvencesiz çalışma koşullarında sömürüldükleri daha ne bir biçimde anlaşıldı. Sanatçılar konserlerin, gösterilerin, sergilerin yapılmadığı dönemde derin bir yoksullukla ve açlıkla karşı karşıya kaldı. Peki, bu son deneyim sanat dünyasında bir uyanış, bir hareket oluşmasına neden oldu mu? SÖZ Platformu sanat alanındaki örgütlü yapılarla yapacağı söyleşilerle bu sorununun yanıtlarını arıyor.

Sanat İş Kolu Platformu’nun tarihçesinden kısaca bahseder misiniz? Ne zaman ve hangi amaçla kuruldu? Platformda kimler yer alıyor?

2012 yılında AKP hükümeti Meclis’e yürürlükte olan 12 Eylül darbe döneminin Sendikalar Kanunu’nun yerine yeni bir kanun tasarısı getirdi. Fakat bu tasarı da 12 Eylül darbecilerinin kanunu gibi sendikal özgürlükleri genişleten değil kısıtlayan bir tasarıydı. Daha önceki sendika yasasında 31 sıra nolu bağımsız, ayrı bir iş kolu olarak yer alan güzel sanatlar alanı 12 Eylülcülerin Kanunu’nda ticaret, büro ve eğitimle birleştirilerek 17 sıra nolu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar iş kolu olarak tanımlanmıştı. Kanundaki yüzde 10 iş kolu barajı nedeniyle, iş kollarının birleştirilmesi sanat emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmalarını imkansız hale getiriyordu. Çünkü iş kolları birleştirilince yüzde 10 barajını geçmek için daha fazla çalışanı sendikaya üye yapmak gerekiyordu. Kaldı ki sanat alanında çalışanların tümünü bile bir sendikaya üye yapsanız iş kolu barajını geçecek sayıya ulaşılması pek mümkün görünmüyordu o yıllarda. Ne yazık ki bu durum AKP’nin bugün kanunlaşmış olan o günkü tasarısında da değişmiyordu. Yeni tasarı sadece 17 sıra nosunu değiştirip 10 yapıyor Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İş kolu başlığı aynı kalıyordu. Tasarıda iş kolu barajının yüzde 1’e düşürülmesi de bu durumu değiştirmiyordu. Öte yandan sanat alanındaki örgütlü yapılardan da tasarıyla sanatçıların, sanat emekçilerinin toplu sözleşme ve grev hakkının gaspının yeni tasarıyla da devam ettirilmesine karşı etkili bir ses çıkmıyordu. İşte sanat iş kolu istiyoruz kampanyası ve platformu, bu sessizliğe bir tepki olarak doğdu. Sanat kamuoyunda yeni sendika yasa tasarısının sanatçıların toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmasının önündeki yasal engellere karşı bir farkındalık yaratmak, eğer başarabilirse bu yasa tasarısında güzel sanatların 12 Eylül öncesinde olduğu gibi bağımsız, ayrı bir iş kolu olarak tanımlanması için bir imza kampanyasıyla başladı. Bu süreci aynı zamanda Oyuncular Sendikası’nın da kuruluş sürecini başlatan ancak genel kurul sürecinde yönetim dışında kalan oyuncu Murat Muslu yani ben ve sendikanın kurucu yönetim kurulu üyelerinden oyuncu arkadaşım Murat Zubi organize ettik. Maalesef sendikanın ilk yönetiminin o süreçte konuyla ilgili kamuoyuna yansıyan bir girişimi olmaması üzerine bu kampanyayı başlatmak zorunda kaldık. İmza kampanyasına kurumsal olarak Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası (Müzik-Sen) ve İzmir Müzisyenler Derneği (İMD) destek olurken bireysel olarak senaryo yazarlarından oyun yazarlarına, oyunculardan yönetmenlere, heykeltıraşlardan karikatüristlere, animatörlerden, müzisyenlere, sinemacılardan, tiyatroculara sanatın değişik dallarından birçok sanat emekçisi katıldı.

“Sanatçılar kendilerini işçi olarak görmüyor”

Sanatçıların mevzuattaki statülerinin değişmesi yolunda kuruluşundan itibaren olumlu ya da olumsuz ne gibi değişiklikler oldu?

Mevzuattaki statü derken, bizim temel meselemiz iş kolu ve benzeri barajların kalkmadığı koşullarda Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda güzel sanatlar alanının ticaret, büro ve eğitimle birlikte değil ayrı bir iş kolu olarak düzenlenmesidir. Bu konuda ne yazık ki kampanyamızı gerçekleştirdiğimiz 2012 yılından bu yana bir değişiklik olmadı. Çünkü yasanın değiştirilmesi konusunda sanat alanından etkili bir çıkış ya da girişim olmadı. Ne sanat alanındaki sendikaların ne de bireysel olarak sanatçıların konuyla ilgili yeterli farkındalıkları ya da duyarlıkları var. Sanat emekçilerinin çoğu kendini işçi olarak görmediği için toplu sözleşme ve grev hakkı gibi sendikal haklar konusunu da fabrika işçilerine başka bir deyişle mavi yakalı işçilere ait bir sorun gibi görüyor. Oysaki bir işverene bağlı çalışan herkes, ister beyaz yakalı ister mavi yakalı ister kafa emekçisi, ister kol emekçisi olsun sanat alanında da olsa işçidir, çalışandır. İş Kanunu’nda da bu, bu şekilde tanımlanmıştır.

Devamı için tıklayın.

Paylaş.

Yanıtla