Erdoğan Mitrani
Theodoros Terzopoulos İO Tiyatro Festivalinde
DasDas’ın hayata geçirdiği İO Uluslararası Festivali her ay müthiş heyecan verici yeni bir sürprizle devam ediyor.
Festival bu kez, 1945’te doğan, kariyeri boyunca, gerek ulusal gerekse uluslararası sayısız ödül kazanan, kendi adıyla anılan metodu ve Antik Yunan tragedyasına yaklaşımı dünyanın dört bir yanındaki tiyatro akademi ve okullarında ders olarak okutulan efsanevi tiyatro adamı Theodoros Terzopoulos’u misafir ediyor.
Terzopoulos’un 1985’te kurduğu, antik tragedya performansları ile dünya çapında 30 üniversitede ders konusu olan Attis Tiyatrosu, kurucusunun yönettiği ve Aglaia Pappas ile birlikte sahnede olduğu ‘İO’ ile 3 – 4 Kasım tarihlerinde DasDas Sahne’de olacak.
Attis’i yeniden izlemek mucizevi bir ayrıcalık. Tükenmeden biletinizi almaya bakın derim.
Bir müjdem daha var. Attis Tiyatrosu, Terzopoulos’un İbsen’in ‘Bir Bebek Evi’nden çevirerek uyarladığı, yönettiği, sahne enstelasyonunu yaptığı ‘Nora’ ile yakında yeniden İO Uluslararası Tiyatro Festivali’ne gelecek.
Hofesh Shechter İKSV İstanbul Tiyatro Festivali’nde
Hofesh Shechter’in yerleşik sanatçısı olduğu Sadler’s Wells’in ortak siparişi üzerine yarattığı ‘Çifte Cinayet’, 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nde gözden kaçırılmaması gereken önemli bir gösteri. İlk kez Türkiye’ye gelen, 1975 Kudüs doğumlu, 2002’den beri Londra’da yaşayan dünyaca ünlü İsrailli dansçı, koreograf besteci Hofesh Shechter’in festivalde gösterilecek nefes kesici ikili gösterisi, toplumsal hizipleşmeleri ve insani yakınlaşmaları keşfe çıkarken çağımızdaki şiddet kadar şefkat ve umudu tüm çıplaklığıyla önümüze seren bir dans tiyatrosu örneği.
Çağdaş dansı geniş izleyici kitlelerine açmanın öncülerinden, halk danslarından rock müziğine, enstalasyondan sinemaya, farklı alanlardan ilham alarak, bestelediği müzikler eşliğinde sürükleyici ve yüksek enerjili eserler yaratan, modern dansın önemli yaratıcılarından Shehter, 2016’dan beri ‘Tiyatro Sahnesinin En Etkileyici 100 kişisi’ arasında yer alıyor.
2008’de kurduğu Hofesh Shechter Company’yle dünyanın önde gelen festivallerine konuk olan, Londra Kraliyet Balesi’nden Metropolitan Operası’na, NDT’den Broadway’e farklı topluluklar için koreografiler üreten Shechter dünya çapında tutkulu izleyici kitlesine sahip bir sanatçı.
Kaçırmayın derim. 14 – 15 Kasım Zorlu PSM’de.
Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu’nun yeni yapımı: ‘Equus / Küheylan’
“Var olan bir tutku yok edilebilir belki ama olmayan bir tutku ortaya çıkarılabilir mi? Normal nedir? Normali tasarlayan kim?
Biz sadece toplumun tasarladığı bir birey miyiz? Toplum bizi neye göre tasarlar?”
Çoğu sinemaya da uyarlanmış oyunlarıyla çok sayıda ödül kazanan Yahudi asıllı İngiliz oyun yazarı, senarist, romancı Sir Peter Levin Shaffer (1926-2016) Türk seyircisinin iyi tanıdığı bir yazar. İlk oyunlarından ‘Five Finger Exercise / Beş Parmak’ı (1958) Küçük Sahne’de Haldun Dormen yönetmiş, ilk kez 1998’de izlediğimiz ‘Black Comedy / Karanlıkta Komedi’ (1965) defalarca sahnelenmiş, 1979’da yazdığı, ilk kez 1983’te Cüneyt Gökçer tarafından yönetildikten sonra defalarca yeniden sahnelenen ‘Amadeus’, hâlen Çolpan İlhan & Tiyatrosunca üçüncü sezonunda kapalı gişe oynanmakta.
Shaffer’ın duyduğu bir olaydan esinlenerek kurguladığı, Broadway’de 1209 kez sahnelenmiş Tony ödüllü başyapıtı ‘Equus / Küheylan’ (1973), Cüneyt Gökçer’in 1974’deki efsanevi yorumunun ardından Türkiye’de sık sahnelenmiş.
Bu kez Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu ve Piu Entertainment ortak yapımı olarak karşımıza Barış Erdenk yönetiminde çıkıyor. Dekor tasarımını Merve Yörük, ışık tasarımını Cem Yılmazer, kostüm tasarımını Gül Sağer, hareket tasarımını Sibel Erdenk, müziği Gürkan Çakıcı üstlenmiş.
Çalıştığı ahırdaki atları tutkuyla seven 17 yaşındaki yeniyetme Alan Strang (Emir Özden), bir atın gözünü kör eder. Gerçekleştirdiği korkunç olaydan ötürü psikiyatrik hastaneye yatırılan Alan’ın tedavisini Psikiyatrist Martin Dysart (Kerem Alışık) üstlenir.
Dysart bu anlamsız eylemin sebebini araştırırken işçi sınıfından ateist babası (Devrim Nas) ve aşırı dindar eski öğretmen annesiyle (Hatice Aslan) görüşse de, olayı çözmek için asıl gerekenin, genç adamın güvenini kazanarak açılmasını, olay gecesini anlatmasını sağlamak olduğunun farkına varır.
Alan’ın belleğinde, zamanda ileri ve geri gidişlerle çıkılan yolculukta, onun yeni yeni gelişen cinselliğiyle inançlarının, çatıştığı bir kargaşaya düştüğü, ibadet ve dini ritüeli aynı zamanda tutkuyla severek ve korkarak taptığı ‘At Tanrı Küheylan’a yönelttiği ortaya çıkar.
Kendi tatminsiz ve yavan yaşamının düş kırıklığı ve mitlerle mitolojilerin insan ruhunu beslediğinin, yokluklarının yaşamı değersizleştirdiğinin farkındalığıyla Dysart, sorunlu gençleri normalleştirip uyum sağlatmanın onları sıkıcı ve donuk bir tekdüzeliğe mahkûm edip etmediğini sorgular.
Tedavisinin hastasını kişilikten yoksun, sıradan ve metaforik olarak kör bırakacağından korkarak kendine şu can alıcı soruyu sorar: “Kendisinin hiç sahip olmadığı bir tutkuya sahip bu genç iyileşirse, Alan hâlâ Alan olabilecek midir? Yoksa tutku duyamayan biri, boş bir kabuktan mı ibaret olacaktır?”
Barış Erdenk ‘Küheylan’ı görsel işitsel üstün bir yapım olarak sahneliyor. Çarpıcı metne getirdiği görkemli yorumu ve ekibin dört dörtlük takım oyunculukları çok başarılı. Kerem Alışık’ın Dysart’ı inanılmaz kontrollü doğal bir oyunculuk ve inandırıcılıkla var edişi, kanımca bütün oyunculuk kariyerinin en başarılı performansı. ‘Süper İyi Günler’de müthiş beğendiğim yorumunu kat kat aşan Emir Özden, 1966 doğumlu olmasına karşın sahnede gerçekten 17 yaşında duruyorken kimi zaman tüm sahneyi Alan Strang’ın dizginlenemeyen tutkusuyla tutuşturuyor. Hatice Aslan’sa her zamanki gibi kusursuz. Cem Eyüpoğlu, Ecem Eker, Doğancan Akkaya, Göksu Girişken, Melodi Özkazanç ve Tolgahan Kocaman’ın, kostüm ve hareket tasarımlarının desteğiyle yarattıkları çarpıcı ‘at’ ekibi de çok etkileyici.
Geldik ‘Küheylan’ın çok başarılı bir çalışma olmasına karşın, yapımcıların uyguladıkları oto-sansür sebebiyle, metnin talep ettiği çarpıcı etkiyi vermekte tam başarılı olamayışına. Yapımcıları böylesine büyük bir prodüksiyonu, dayatılmakta olan muhafazakâr görüş yüzünden tehlikeye atmaktan çekindikleri için kesinlikle suçlayamam ama sonuç olarak her iki perdenin finalleri yazarının amacından uzak kalıyor.
Birinci perde, Alan’ın çırılçıplak soyunarak küheylanla birleştiği bir ritüelle sona erer. Kulun bedenini at tanrısına, anasından doğduğu gibi saf ve çıplak teslim edişini simgeleyen bu sahne kesinlikle hiçbir erotik, cinsel ya da eşcinsel gönderme içermez. Oyunun sonlarına doğru, Alan ve kız arkadaşı (Gizem Katmer) sevişmek için ahırda çırılçıplak soyunurlar. Alan, sadece tanrısına verilebilecek bu çırılçıplak teslimiyeti bir başkasına verdiği için küheylanın gazabından korkar.
Shaffer’ın oyuna eklediği sahneleme notlarında da belirttiği gibi, ilk günden beri İngiltere ve dünyanın birçok yerinde bölüm sonları çıplak oynanmıştır. Erkek çıplaklığının tabu olduğu 1970’lerin Anglosakson sinemasında bile, Sidney Lumet’in 1977’de yönettiği ‘Equus’da, Peter Firth ve Jenny Agutter iki sekansta belirgin olarak çırılçıplak görünmüşlerdi. Oyunun önce Londra sonra Broadway’deki son prodüksiyonundaki Daniel Radcliffe ve Anna Cramp da öyle.
Mehmet Ali Erbil ve yıllar sonra Tolga Çevik’in bile uzaktan çıplak izlenimi veren ten rengi taytlarla oynadığı sahnelerde, bokser giymiş Emir Özden’i Küheylan’a bindirmek, hele hele finalde blucinlini çıkarmadan cinsel ilişki denemesine fiilen sokmak, bu ‘Küheylan’a, büyük olasılıkla Peter Shaffer’ın aklının kenarından bile geçirmediği absürt bir boyut katıyor.
Sanat düşmanlığının zırva ve anlamsız bir aşırı ‘ahlakçı görüş’ kisvesindeki etkisi yüzünden hedefine tam ulaşamasa da üzerinde çok çalışılmış, yönetilmiş, oynanmış, etkileyici bir çalışma. Mutlaka izleyin derim. 10 ve 22 Ekim Zorlu PSM’de.