Zehra İpşiroğlu
Bu yazı 22 Mayıs 2023 tarihinde Teb Oyun Dergisi‘nde yayınlanmıştır.
Parmak–Diktatör’ü tanıyor musunuz? O kadar minik ki saray eşrafından yastıkçıbaşı diktatörün olduğundan daha büyük görünmesi için ayaklarının ve oturduğu yerin altına üst üste yastıklar döşüyor. İnsanların korkulu rüyalarına giren, sınırsız gücüyle tozu dumana katan kıtlıkların ve felaketlerin efendisi bu mini minnacık adam mı?
Masal Değil Gerçek
Sahnede Genco Erkal, genç oyuncu Enes Sarı’yla birlikte rolden role girerek Parmak-Diktatör’ü, emrindeki bakanların, saray eşrafının, muhbirlerin, gizli polislerin yalakaların ağzından anlatıyor. Gözümüzün önünde hem sınırsız gücü olan Parmak-İmparator canlanıyor hem de ona tapan saray halkı. Anlatılan kırk dört yıldır ülkesini felaketten felakete sürükleyen Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’nin yaşamı (Haile Reis anlamına geliyor). Yani masal değil, kurmaca değil gerçek bir öykü. Şaşırtıcı olan da bu ya, nasıl oluyor da bu minik adam birden astığı astık kestiği kestik bir deve dönüşebiliyor? Nasıl bir kara büyü bu? Ülkeye ilk uçağı, ilk gemiyi getiren, terfi ve tayinleri kendisine sadakate göre yapan, okuma yazması olmasa da her şeyi cebinin içi gibi bilen bu Parmak-Diktatör’e tapan saray halkına gülerken bir yumruk boğazımıza takılıp kalıyor. Ama gençler var diktatöre isyan eden, düşünmesini, sorgulamasını bilenler var, halk var hakkını arayan, umut var korkuyu yenen…
Bu masal mı, gerçek mi? Parmak İmparator ve adamları bir sis bulutunun içinde kaybolup giden masal figürleri gibi… Ama ölenler, öldürülenler, açlık ve kıtlığın içinde yok olanlar unutulsalar da unutulmasalar da acı gerçeğin ta kendisi. Oyunda ağır basan hüzünlü bir rahatlama duygusu. Parmak İmparator’a da, adamlarına da gülebiliriz; onlar bizden o kadar uzak ki… Hepsi kara bir masal işte ya da bir kâbus. Bir gün uyanacağız ya da askeri darbeyle devrilen Haile Selassie gibi acı bir biçimde uyandırılacağız.
Diktatörlükler Geçici ya Ardında Bıraktıkları?
Diktatörlükler gerçekten böyle gülünç mü? Hitler belgesellerine baktığımda evet. Bağırıp çağırarak anlamsız hareketler yapan siyah bıyıklı, yapışık saçlı komik bir adamdan başka nedir ki Hitler? Şaşırtıcı olan bu tuhaf yaratığın insanları nasıl parmağında oynattığı… Milyonlarca insanı ölüme göndermeyi nasıl başardığı. Acaba insanoğlunun kafasında bir bozukluk mu var ya da bir tür körleşme, gerçekleri görememe mi demeli buna? Hitler belgesellerine bakarken sırtımız ürpererek neye gülüyoruz acaba? Bu komik adama mı yoksa onu yaratanlara mı? İmparator oyununun finalinde hizmetçilerden birinin söylediği belleğimize yerleşiyor. “Şimdi her şey olup bittiğine göre durup düşünüyorum ve hayret ediyorum, biz bu adama bunca yıl nasıl inandık?”.
Grotesk Belgeselin Sınırları
İmparator, Polonyalı gazeteci yazar Ryszard Kapunscinski’nin kaleme aldığı, Colin Teevan’ın tiyatroya uyarladığı, Genco Erkal’ın da yeni bir dramaturji çalışmasıyla ele aldığı grotesk bir belgesel. Kapunscinski, Habeşistan İmparatorluğu devrildikten sonra yurt dışına kaçan ya da yer altında gizlenen saray yöneticilerini bulup onlarla gizli röportajlar yapıyor. Genco Erkal da yetmiş, seksen kişiyle yapılan bu zengin röportaj malzemesinden yararlanarak yeni bir kurgu oluşturuyor.
Ama İmparator’da Haile Selassie’yi yaratan iç ve dış mekanizmalar gösterilmiyor. Diktatörle yapılan kirli işler, kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen batı ülkelerinin otokratik devletlerin yükselişindeki payını göstermiyor. Buna karşılık tek adamın boyunduruğunda koyuna dönüşen saray yönetiminin bakışından İmparator’un son dönemini çarpıcı bir biçimde canlandırıyor. Bu yeterli mi? Otokratik yönetimlerin içyüzünü öğrenmek, onları var eden sistemi anlamak istiyorsak kuşkusuz hayır. Bu açıdan da oyunun diktatörlüğü anlatan yeterli bir düşünce modeli (bir tür parabol) sunduğunu söylemek zor. Ama giderek yükselen bir tek adam yönetiminin nasıl paramparça olduğunu görmek istiyorsak evet, kara mizahın buruk etkisiyle kendi kaygı ve korkularımızdan bir an olsun uzaklaşmak istiyorsak evet, Genco Erkal’ın rolden role giren usta oyunculuğuyla otoriter yönetimler üzerine düşünmek istiyorsak evet. Ben bu oyunu kısa bir süre önce yitirdiğimiz sevgili Duygu Sağıroğlu’nun iç içe giren panolardan oluşan göz alıcı sahne tasarımıyla, Nazım Çınar’ın Afrika tınılarından oluşan nefis müziğiyle, Özlem Kaya’nın masalımsı kostümleriyle hem insanların acınası haline gülerek hem de hüzünle izledim.