‘Biz’ ve Dağlarımız

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bağımsız tiyatro grubu Hangardz’ın, William Saroyan’ın metnini sahnelediği ‘Yüreğim Dağlardadır’ ilk kez izleyici karşısına çıktı. Yazarın Saroyan olması, oyunun isminde ‘dağ’ kelimesinin yer alması, Ermenilik refleksinden olsa gerek, direkt oyunun Ermenilikle ilgili olacağını düşündürdü. Oysa tiyatrocuların Ermeni olması ve birkaç kelime Ermenice dışında yaklaşık 90 dakika süren oyunun Ermenilikle hiçbir ilgisi, alakası yoktu.

Dağlarla, özellikle de Ararat’la bir duygusal bağ kurmak hemen her Ermeni’de rastlanabilen bir durumdur. Her ne yaşanırsa yaşansın yıkılmaması, ait olduğu yerde durması, konuşacak kimse yokken orada sürekli yaşayan, dolayısıyla cevap vermese dahi dinlediğini bildiğimiz bir varlık olması, dağlarla kurabildiğimiz empatiye işaret eder.

Bu tekil algıyı iki cümleyle somutlaştıralım: Şair Silva Gabudigyan, Türkiyelileri işaret ederek, “Ararat sizin için bir yükseklik mefhumu, biz Ermeniler için ise derinlik” der. ‘Menk enk mer sarerı’ [Biz dağlarımızız] cümlesi ise, Sovyet Ermenistanı’nda iki çağrışıma yol açıyor. Artsakh’ta inşa edilen, halk arasında ‘Dadig, Babig’ [Büyükanne, Büyükbaba] olarak da bilinen anıt, başkent Stepanakert’in yüksekliklerinde duruyor. Aynı isimli bir film de mevcut. Dönemin en önemli oyuncularından Frunzik Mıgırdiçyan’ın başrolünü canlandırdığı film, Henrik Malyan imzasını taşıyor. Hafta başında 1 Mayıs’ı kutladığımız için bu filme şerh düşmek istedim. Film, tarlalarını ekip biçen köylülerin devletle olan bir anlaşmazlığını absürt bir dilde ve işçiden yana bir perspektifle anlatıyor.

Sovyet Ermenistanı’ndan günümüz Türkiyesi’ne dönelim. Nisan ayının son günlerinde, Moda Sahnesi’nde, dağlarla ilişkilendirilen bir tiyatro oyununun galası vardı. Bağımsız tiyatro grubu Hangardz’ın, William Saroyan’ın metnini sahnelediği ‘Yüreğim Dağlardadır’ ilk kez izleyici karşısına çıktı. Yazarın Saroyan olması, oyunun isminde ‘dağ’ kelimesinin yer alması, Ermenilik refleksinden olsa gerek, direkt oyunun Ermenilikle ilgili olacağını düşündürdü. Oysa tiyatrocuların Ermeni olması ve birkaç kelime Ermenice dışında yaklaşık 90 dakika süren oyunun Ermenilikle hiçbir ilgisi, alakası yoktu.

Saroyan’ın öykülerini okumuş, yazdığı şarkı sözlerini dinlemiştim ama ilk kez yazdığı bir tiyatro metninin sahnelenmesini izleyecektim. İşin içinde Saroyan varsa heyecanlanmamak, bir beklentiye girmemek çok zor. Topluluğun dokuz aydır üzerinde çalıştığı oyun, yaşananları, başarısız bir şairin çocuğu Johnny’nin gözünden anlatıyor. Diana Çilingaryan’ın canlandırdığı Johnny, Yeğya Akgün’ün hayat verdiği başarısız şair baba ve Lara Narin’in oynadığı büyükanne karakterini oyun boyunca görüyoruz. Bu üçüne, çoğunlukla, yüreği dağlarda olan Bay McGregor eşlik ediyor. Oyunda şairin komşularını, sürekli veresiye yazdırdığı, babasının Johnny’i bir şekilde eve yiyecekle dönmesi için gönderdiği bakkalı ve Johnny’nin arkadaşı gazete dağıtımcısını da görüyoruz. Oyun esnasında yer yer Johnny’nin hayal gücünü simgeleyen, Anet Sandra Açıkgöz imzalı çizimler ekrana yansıtılıyor.

Yüreği dağlarda olan ne Johnny, ne de başarısız şair babası. Yüreği dağlarda olan, Bay McGregor. Üstelik o dağ da Ararat, değil, İskoçya’da bir dağ. Johnny sayesinde bütün oyunu bir çocuğun kimi zaman hinliğiyle, kimi zaman kıvrak zekasıyla ama çoğunlukla masumiyetiyle izliyoruz. Diana Çilingaryan’ın üstün performansı bunda çok büyük bir etken şüphesiz.(Haberin devamı için buraya tıklayınız…)

Paylaş.

Yanıtla