[Işıl Çalışkan’ın Birgün’de yayımlanan söyleşisini okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Zülfü Livaneli’nin ‘Son Ada’sı tiyatroya uyarlandı. Yönetmen Deniz Özmen, “Bu romanda en çok bize eleştiri vardı aslında, bize dokunmayanlara ses çıkarmayışımıza, razı olduklarımıza. Bu yüzden kendimizle de yüzleştik” diyor.
“Orhan Kemal Roman Armağanı” sahibi Son Ada romanı ilk kez tiyatro sahnesine uyarlandı. Tiyatroadam’ın sahneye koyduğu oyun, emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşen, adayı her türlü “anarşi”den kurtarmaya kararlı bir devlet başkanın gelmesiyle son sığınağın dönüşümünü anlatıyor. Deniz Özmen’in uyarlayıp yönettiği oyun bir ütopyanın nasıl distopyaya dönüşebildiğinin göstergesi niteliğinde.
Özmen’in yanı sıra Berk Yaygın, Doğu Alpan, Emir Baran Sezginer, Melina Özprodomos, Pelin Abay ve Vakur Pehlivan’ın rol aldığı oyun, bulunduğumuz döneme dair de mesajlar içeriyor. Özmen bunu, “Son Ada romanının gücünün biraz da zamansızlığından ve konumsuzluğundan, evrenselliğinden kaynaklandığını düşünüyorum” sözleriyle özetliyor. Özmen ile Son Ada’yı konuştuk.
Zülfü Livaneli’nin Son Ada’sını tiyatro sahnesine uyarlarken nasıl hassasiyetler gözettiniz?
Son Ada romanını ilk olarak bundan 10 yıl önce okumuştum sanırım. Romanda “aslolan hikâyedir” diyordu, Livaneli. Gerçekten de anlatılan hikâye -ne yazık ki- her dönemde, her coğrafyada yaşanılan, çok tanıdık bir hikâye ve o zaman da bugün de bizlere çok şey söylüyor. Çok yalın bir dille anlatılan çok dramatik bir hikâye… Livaneli’nin en popüler, en beğenilen, en politik romanlarından biri… İlk okuduğumda da bu romandan çok güzel tiyatro oyunu olur demiştim ama uyarlamanın ve oynamanın da hiç kolay olmayacağını düşünmüştüm. Ve bundan 5 ay önce Berk Yaygın’la beraber uyarlamaya karar verdiğimizde her aşamasının zorlu olacağını biliyorduk. Zorluklarının yanında avantajlarımız vardı tabii… Oyun için düşündüğümüz biçim bizim daha önce oynadığımız oyunların biçimine, özellikle “Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı”, “Kafkas Tebeşir Dairesi”, “5. Frank”, “İvan İvanoviç Var Mıydı, Yok Muydu?”, “Teftişör” oyunlarındaki tiyatroadam tarzına yakındı. (Bu vesileyle de bu oyunların rejileriyle tiyatroadam repertuvarını/kütüphanesini, belleğini zenginleştiren/oluşturan tüm yönetmenlerimize de teşekkür ediyoruz.) Son Ada da tiyatroadam tarzında, tüm ekibin uyumlu birlikteliği ile açık biçimde, yani seyirciye “bakın size bir hikâye anlatıyoruz” diyerek oynanmalıydı. Çünkü çok fazla farklı mekân, karakter ve hızlı ilerleyen bir hikâye vardı. Romandaki anlatının sözel anlatıdan görsel anlatıya dönüşmesi, oyunun akıcı olması için sahne, dekor, kostüm değişimlerinin göstere göstere seyircinin gözü önünde yapılması, özellikle dekorun çok dinamik olması gerekli diye düşünüyorduk. Belki anlatıyı tüm oyuncular beraber yapmalı, 1’den fazla rol oynamalıydı. Okuduğumuz zaman bizi rahatsız etmeyen ve romana asıl değerini veren mesajlar, sahne üzerinde söylendiğinde didaktik kalabilirdi. O yüzden onların epik anlatım içinde yumuşatılarak, belki şarkıyla, belki bir koreografi içinde aktarılması gerekliydi. Bu romanda en çok bize eleştiri vardı aslında, bize dokunmayanlara ses çıkarmayışımıza, razı olduklarımıza, kendimize steril bir dünya yaratmak için kaçışlarımıza… Bu yüzden kendimizle de yüzleşerek, samimi bir oyun dili yaratılmalıydı. Ve bütün bunlar Livaneli’nin sade anlatımına, diline, dialoglarına ve hikâyeye akışına sadık kalınarak yapılmalıydı. Çok titiz bir çalışmayla oyun santim santim işlenmeliydi.
Livaneli’nin yorumu ne oldu?
Uyarlamaya karar verdiğimizde ilk olarak Sayın Livaneli ile ortak tanıdıklarımız -sağ olsunlar- Çiçek Dilligil ve Yasemin Hadivent hanımefendiler vasıtasıyla iletişime geçtik. Nasıl bir tepki vereceğini bilemiyorduk doğrusu. Çünkü edebiyat, müzik, sinema alanında kült eserler yaratmış, milyonları peşinden sürükleyen, dünyaya yeni bir gözle bakmamızı sağlayan, eserleriyle yolumuzu aydınlatan bir deniz feneri, Türkiye’nin eşsiz bir sanatçısıydı. Bu yüzden biraz çekiniyorduk doğrusu. Ama son derece olumlu ve destekleyici, bir yaklaşımı oldu. Tek isteğinin romanlarının okunması, müziklerinin çalınması ve filmlerinin izlenmesi, eserlerinin icra edilmesi olduğunu iletti bize. Sadece uyarlamayı okumak istediğini söyledi. 15 gün içinde uyarlamanın ilk taslağını ulaştırdığımız zaman da bir iki saat içinde okuyup geri dönüş yaptı. İznimizi almıştık. Sonrasında provamıza davet ettik, tanışma ve oyunla ilgili sohbet etme şansına nail olduk. Sahnelemeyi beğendiğini ifade ettiğinde de oyun vizeyi almıştı artık. Sonrasındaki provalar için bu bizim için büyük bir motivasyon oldu. İlk oyundan sonra da bu oyunun kendisi için bir hediye olduğunu dile getirdi. Bu bizi çok mutlu etti. Seyircimizden de benzer reaksiyonlar aldık. Böylelikle tüm emeklerimizin karşılığını aldık.
Roman günümüzde pek çok yanıyla konusu itibarıyla oldukça güncel. Bu konuyu tercih etmenizdeki nedeni nasıl açıklarsınız?
Evet -ne yazık ki- güncel…
Repertuvarımızı oluştururken her zaman bu coğrafyanın ve günümüz dertlerini anlatan, insana ve insanlığın evrensel değerlerine dair kıymetli şeyler söyleyen oyunlar seçmeye çalışıyoruz. Bu hikâye de öyleydi. Zaten Son Ada romanının gücünün biraz da zamansızlığından ve konumsuzluğundan, evrenselliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Livaneli hikâyeyi, hikâyedeki aktörleri soyutlama yolunu seçmiş ve böylelikle hangi dönemde, hangi coğrafyada okunursa okunsun güncelle bağ kurulabilecek bir alan yaratmış. Biz de sahnelerken popülizm tuzağına düşmeden bu soyutlamaya sadık kalmaya çalıştık.
Yönettiğiniz oyunda oynama tecrübesine dair neler söylersiniz?
Zor iş ancak daha fazla çalışarak handikaplarını, zorluklarını aşmaya çalıştım. Tabii çok yetenekli oyuncularla ve özverili bir ekiple çalışmanın da işimi kolaylaştırdığını söylemeliyim.
Ekonomik sıkıntılar oyun üretimini nasıl etkiliyor?
Tabii ki çok kötü etkiliyor. Hepimiz zor zamanlar geçiriyoruz. Pandemi, ekonomik kriz… Biliyorsunuz- ne yazık ki- bu dönemde kapanan tiyatrolar oldu. Pek çoğumuz ayakta kalma mücadelesi içindeyiz. Ama Fatih Sultan Mehmet’in çok sevdiğim, sık sık tekrar ettiğim bir sözü var: “İmkânsızlıklar ancak bizim yaratıcılığımızı arttırır; yeni yollar buldurur bizlere…” diyor. Bu oyun için de böyle oldu. Biz de tiyatroyu devam ettirmek konusunda biraz inatçı olduğumuz için yeni yollar aradık sürekli. Kendi dekorumuzu, kostümümüzü, aksesuarlarımızı kendimiz yaptık. Yaratıcı, pratik, ekonomik çözümler ürettik. Daha çok çalıştık ve sonunda tüm bu ekonomik sıkıntılara rağmen yeni oyunumuzu çıkarabildik.
OYUNUN SONRAKİ DURAKLARI
27 Ekim Perşembe 19.30: Gebze Osman Hamdi Bey K.M.
31 Ekim Pazartesi 20.30: Moda Sahnesi
4 Kasım Cuma 20.30: Besa Sahne Cevahir
6 Kasım Pazar 20.30: Kadıköy Halk Eğitim Merkezi
10 Kasım Perşembe 20.30: Fişekhane Ana Sahne
14 Kasım Pazartesi 20.30 İzmir Suat Taşer Sahnesi
17 Kasım Perşembe 20.00 Çanakkale
24 Kasım Perşembe 20.30 CKM Büyük Salon
27 Kasım Pazar 20.30 Baba Sahne
28 Kasım Pazartesi 20.30 Baba Sahne
30 Kasım Çarşamba Besa Sahne Cevahir