Mehmet Zeki Giritli
Tiyatro Pera’nın yeni oyunu “Babalar ve Oğullar” 21 Ekim Cuma günü seyirciyle buluştu. Bu ilk oyunu seyredenler arasındaydım. Oyunla ilgili izlenimlerime geçmeden önce kadrodan bahsetmek istiyorum. Turgenyev’in bu klasik eserini Nesrin Kazankaya çevirmiş, uyarlamış ve yönetmiş. Nesrin Kazankaya tiyatromuzda çok saygı duyduğum bir isimdir. Öğrencilik yıllarımdan beri Tiyatro Pera’nın oyunlarını takip ederim. Bu benim bildiğim, takip edebildiğim 15-20 yıllık süreçte çizgisini, sanatsal duruşunu hiç bozmamış bir tiyatrocudur Kazankaya. Hiçbir zaman işin kolayına kaçmamış, popülist oyunlar peşinde koşmamış, tiyatrosunu isim yapmış oyuncularla var etme yoluna gitmemiş gerçek bir tiyatro insanıdır Nesrin Kazankaya. Bunu yazının başında özellikle belirtmek istedim çünkü kendisiyle birebir tanışmamış olsam da bende yıllardır bıraktığı intiba budur. O yüzden de yaptığı işlere çok saygı duyarım. Hele de son yıllarda, tiyatromuzun alışveriş merkezlerinde sahnelenen büyük, pahalı yapımlarla “büyük” isimli oyuncuların sırtına yüklenmiş tek kişilik oyunlar arasında sıkışmış olduğu bir dönemde, Kazankaya’nın “Babalar ve Oğullar” gibi ağır bir romanı alıp tiyatroya uyarlamaya teşebbüs etmesi takdire şayan. Oyunun dramaturgisi Şafak Eruyar’a teslim edilmiş. Dekor-Kostümde Cemre Bulak, Video Tasarımda İlkim Üskent, Işıkta Önder Ay sahne arkasındaki kadroyu oluşturuyor. Sekiz kişilik oyuncu kadrosu Murat Göksu, Barış Yalçınsoy, Barış Çakmak, Bahar Karaoğlu, Mustafa Sevim, Burçin Özkaya, Beyza Baş ve Ahmet Taşdemir’den oluşuyor. Oyunla ilgili izlenimlerime geçerken bunun ilk gösterim olduğunu, burada bahsedeceğim bazı aksaklıkların ileriki oyunlarda ortadan kalkacağına inancımın tam olduğunu belirtmek isterim.
Öncelikle oyun iki perde ve arayla birlikte yaklaşık iki saat yirmi dakika sürüyor. Günümüzdeki oyun süreleriyle karşılaştırıldığında bir hayli uzun olduğu söylenebilir. Böyle büyük bir eser için bu süre kabul edilebilir bir süre fakat ilk oyunda ritmin biraz düşük olduğunu söylemek zorundayım. Çok da gerekli olmayan bazı boşluklar, konuşmalardaki ritmin zaman zaman çok düşmesi oyunu tabiri caizse biraz sündürüyor. Bununla birlikte, yine sanırım ilk oyun heyecanından olsa gerek, oyuncuların ezberlerinde zaman zaman problemler yaşandığını düşünüyorum. Bu da oyunun ritmini ve enerjisini düşüren etkenlerden birisi. Oyunculuklara gelecek olursak, şüphesiz oyunun parlayan yıldızı, çok da büyük bir rolü olmamasına rağmen her sahneye girişinde sahnenin enerjisini yükselten Piyotr rolündeki Ahmet Taşdemir. Karikatüre kaçabilecek bir rolü gayet ustalıkla ve kıvamında canlandırıyor. Bununla birlikte bazı oyuncular arasında bir üslup birliği eksikliği olduğu izlenimine kapıldım. Örneğin Nikolay rolündeki Murat Göksu, Pavel rolündeki Barış Çakmak ve Feniçka rolündeki Burçin Özkaya daha çok bir dönem oyunu oyunculuğu (böyle bir şey varsa) sergilerken Bazarov rolündeki Barış Yalçınsoy ile Anna rolündeki Bahar Karaoğlu daha günümüzden karakterlermiş gibi bir algı yaratıyor. Barış Yalçınsoy’un beden dilini kullanım tercihleri bu algıyı körüklüyor. Oyuncuların üslupları arasında bir bütünlük olması oyunda zaman zaman göze çarpan eklektik tavrı ortadan kaldırabilir diye düşünüyorum. Bu tavır kostüm seçimlerinde de göze çarpıyor. Özellikle Bahar Karaoğlu’nun ilk sahnede giymiş olduğu kostümün oyunun genel atmosferinden ve diğer oyuncuların kostümlerinden ayrıksı durduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde Katya rolündeki Beyza Baş’ın kostümlerini de oyunun genel atmosferine uyumsuz buldum. Bu kostümlerle sanırım günümüze referans verilmek istenmiş olabilir zira oyun tanıtımında bu referanslar özellikle vurgulanmış. Oyunculuklarda bir başka geliştirilmesi gereken nokta ise bazı sahnelerde bazı oyuncuların çok işlevsiz, tabiri caizse boşta kalması problemi. Özellikle iki kişi arasında geçen uzun felsefi konuşmalar sırasında (ilk perdede Bazarov ile Pavel arasındaki tartışma sahnesi gibi) sahnedeki diğer oyuncular oyunun dünyasından kopuyormuş izlenimi edindim. Bu oyuncuları da bir şekilde orada devam eden oyuna dahil etme yolları üzerine düşünülebilir.
Oyunda teknolojiden de yararlanılıp bir barkovizyon kullanılmış. Oyunun başı ve sonu haricinde çok da büyük bir işlevi olmadığını düşünüyorum o yüzden ille kullanılması gerekir miydi emin değilim.
Özetle “Babalar ve Oğullar” bence görülmesi gereken bir oyun. Metindeki zihin açıcı felsefi tartışmalar için bile seyredilebilir. Dediğim gibi burada bahsettiğim eksikliklerin çoğunun ilk oyunla alakalı olduğunu düşünüyorum. Birkaç oyun sonra çok daha farklı bir oyuna dönüşeceğine inanıyorum.