Erdoğan Mitrani
Zorlu PSM, bir gösteri sanatları merkezi olmanın yanı sıra öz yapımlarını da sahneleme kararı aldıktan sonra bu sezon Zorlu PSM Prodüksiyon adı altında kendi yapımlarını sahneliyor.
İlk prodüksiyonu Ahmet Sami Özbudak’ın birbiri ile paralel iki öyküyü simgesel anlatılarla zenginleştirdiği ‘Şehirde Kimse Yokken’.
Zorlu PSM’nin diğer yeni yapımı, tiyatro alanında yeni oyun üretimine destek olmak amacıyla, BKM, DasDas, ENKA Sanat, İKSV ve Zorlu PSM’yi, Türkiye’nin kültürel birikimine katkı sağlamak için bir araya getiren Ortak Yapım projesi seçici kurulunun seçtiği beş oyun yazarından Yeşim Özsoy’un kaleme aldığı ‘Kum Zambakları’.
Her iki projenin de yapımcısı Mam’art’ın kurucusu, oyuncu, yazar, yönetmen Feri Baycu.
Ahmet Sami Özbudak’tan müthiş gerçekçi bir masal
‘Şehirde Kimse Yokken’
“Herkes kafasını aynı anda kaldırsa ve gökyüzüne baksa ‘uzay zamanı’ belki o zaman görebiliriz. Belki işin sırrı budur. Hep beraber bakınca görülmeyenler görülebilir.”
Ahmet Sami Özbudak’ın sıra dışı karakterler ve sürprizlerle dolu olay örgüsünü, gerilim ve yer yer mizah ögeleriyle bezeli mistik bir anlatıyla aktaran ‘Şehirde Kimse Yokken’i Lerzan Pamir yönetiyor, dekor tasarımını Merve Yörük, kostüm tasarımını Gül Sağer, ışık tasarımını Cem Yılmazer, müziği Tolga Çebi üstleniyor. Oyuncu kadrosunda Elçin Sangu (Rukiye), Ali Seçkiner Alıcı (Nurullah), Elif Ürse (Semah), Kerem Arslanoğlu (Ali) ve Ersin Arıcı (Soner) yer alıyor.
Anlatıcı Semah’ın aralarında ölümün bile çözemeyeceği bir bağlı ikizi Segâh’la yaşadıklarını anımsayarak izleyiciye doğrudan anlatmaya başladığı girişin ardından oyun, Nurullah’ın saçlarını kestiği Rukiye’yi yeniyetme bir oğlan çocuğa dönüştürmekte olduğu Tophane’deki bir erkek berberine geçer. Kocasının vahşi şiddetinin cinayete dönüşeceğinden korkan Rukiye, çocuklarını da geride bırakarak Anadolu kırsalından hemşerilerinin yaşadığı İstanbul’daki bu mahalleye kaçmıştır. Kocası Soner’in buraya vardığını ve kendisini aradığını öğrendiğinde çaresizce Nurullah’ın berber dükkânına sığınır. Kadına sahip çıkan Nurullah, Rukiye’yi herkese konuşamayan yeniyetme erkek çırağı Hakan olarak tanıtır.
Mahallenin bitirimlerinden, yönetmenlik hayalleri kuran Ali görür görmez ısındığı Hakan’a başkişisi annesi olacak filmini ve hayallerini anlatırken şenlikli ve uçuk hayatıyla tanıştırır. İkisi arasında, yalnızlık, arkadaşlık, aşk ve şiddet üzerine hikâyelerin paylaşıldığı, “kadın” ve “erkek” rollerinin giderek belirsizleştiği sıra dışı bir dostluk gelişir.
Nurullah, Rukiye, Ali üçlüsünün yaşadıklarının paralelinde Semah da, izleyiciye kendi öyküsünü, “cinli Semah’a”, Segâh’ın kadersiz yazgısının ardından köyün delisine dönüşmesini, en sonda da köyü terk ederek İstanbul’a, üniversiteye ulaşmasını anlatır. Anlatıcı başlarda hikâyesini araya girerek aktarırken, öyküler giderek iç içe geçmeye ve birbirine bağlanmaya başlar…
Hayat bir masal mıdır? Masalsa bir sonu var mıdır? Mutlu son yoksa o zaman hayat dediğimiz şey masal mı, acı gerçeğin ta kendisi midir? Ahmet Sami Özbudak’ın felsefi ve psikolojik açılımlar içeren müthiş şiirsel metni, iki farklı anlatıyı büyük ustalıkla tek bir öyküye indirgerken, masal ile meseli, hayal edilenle yaşanmışı, gerçek ile gerçeküstünü büyük başarıyla aynı potada eritiyor. Böylece parçalıymış gibi başlayan oyun en sonunda benzersiz bir bütünlüğe erişiyor.
Lerzan Pamir, Şehirde Kimse Yokken’i dekoru ve kostümleriyle Zorlu PSM’nin bir büyük prodüksiyon olarak yönetiyor. Oyunculuklar hem ekip hem bireysel olarak dört dörtlük. Elif Ürse’nin neredeyse soyut ve masalsı Semah’ını, kimyaları müthiş uyuşan Elçin Sangu ile Kerem Arslanoğlu’nun hem gerçekçi hem şiirsel Rukiye-Ali yorumları başarıyla dengeliyor. Finaldeki dövüş gerçekten de usta işi.
Çok sağlam bir metin, hem görsel hem düşünsel boyutuyla heyecan verici bir tiyatro yapımına dönüşmüş. Sezonun olmazsa olmazlarından. Kaçırmayın.
28 Nisan, 18, 23, 28 Mayıs ve sezon boyunca Zorlu PSM Turcell Platinium Sahnesinde.
Yeşim Özsoy’dan çevreci bir kara komedi
‘Kum Zambakları’
“Bir erkeğin kadın olmaya en çok yaklaştığı andır, çocuk sahibi olduğunu duyduğu an.”
Yeşim Özsoy’un yazdığı, Mark Levitas’ın yönettiği ‘Kum Zambakları’, bir yandan yaşadığımız iklim krizinin doğa üzerinde yarattığı tahribatı hatırlatırken, diğer yandan modern şehir hayatının içinde sıkışmış evli bir çiftin ilişki sürecini yansıtan bir oyun. Soyut, ancak çok işlevsel dekor tasarımını Kerem Çetinel, ışık tasarımını Kemal Yiğitcan, kostüm tasarımını Buğra Erkenci, koreografiyi Tuğçe Tuna, ses ve müzik tasarımını Serkan Kargacı üstleniyor. Akordeon: Manuk Hamparyan.
Yeşim Özsoy’un Kum Zambakları, tarih boyunca çözülemeyen, insanlığın kendisiyle ve kadın erkek ilişkisi üzerinden birbiriyle çatışmasını müthiş eğlenceli bir dille hem gerçek, hem ironik, hem de şiirsel boyutlarıyla ele alan bir oyun. Dışardan bakıldığında mutlu olarak nitelendirilebilecek bir çiftin tutkulu bir aşk olarak başlayan, ancak aşk ve şiddet arasında duygusal gitgeller yaşayarak birbirini yok etme çabasına kadar giden ilişkisini ele alıyor. Şiirsel bir dans sahnesiyle başlayan oyunda, ikilinin bir tür leitmotif gibi araya giren dans bölümleri, Duygu ve Fikret’in hayatının farklı evreleri arasında bir tür ayraç görevi üstleniyor.
Metin, modern hayatın içinde asimile olmuş bu çiftin bol krizli ilişkisinin paralelinde, yaşamakta olduğumuz iklim krizini, doğanın sevgisizlik ve şiddetle yok edilmesini irdeleyerek, doğayı ve hayvanların doğal yaşamını yok eden günümüz insanının, doğayla ve birbiriyle savaşımını tartışmaya açıyor.
Metnin en büyük başarısı, Özsoy’un, ekolojik endişelerini, Duygu ile Fikret’in öyküsüne ustalıkla yedirerek her iki temanın birbirini tamamladığı bir bütünlüğe erişebilmesinde.
Söylenenler kadar söylenemeyenlerin, çığlıklar kadar sessizliklerin anlam kazandığı, gerçekle düşselin iç içe yaşandığı heyecan bu verici metni Mark Levitas, düşünsel boyutunu katiyen göz ardı etmeksizin, görselliğini de öne çıkararak sahneliyor.
Levitas’ın müthiş başarılı oyuncu yönetiminde Evrim Doğan’ın Duygu, Umut Kurt’un Fikret performansları çok ustalıklı. Her şey bir yana, epey özlediğimiz, tiyatromuzun en iyi oyuncularından (ve de en güzel kadınlarından) Evrim Doğan’ı izlemek büyük keyif.
Özellikle ikilinin belki birbirini yok ettikleri, belki de dünyanın sonunun geldiği o müthiş gerçekçi distopik sahneden yumuşak bir geçişle, ütopik, düşsel ve şiirsel finale geçişleri müthiş etkileyici.
Çok başarılı bir metnin, ustalıkla yönetilmiş, çok iyi oynanmış bir sahnelemesi. Mutlaka izlenmeli derim.
Uluslararası Adana Tiyatro Festivali kapsamında 20 ve 21 Nisan Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi’nde, 25 Nisan, 07, 09, 17, 25 Mayıs ve sezon boyunca Zorlu PSM &100Studio’da
Hepinize keyifli ve sağlıklı seyirler dilerim.