Mehmet Esatoğlu
Ülkemizde oyuncu nasıl yetişir? Kimi alaylıdır, usta-çırak ilişkisi ile sahnede var olur. Kimi okulludur. Konservatuvarda deneyimli bir oyuncudan ilk oyunculuk bilgilerini almıştır. Peki sonra, savaş oyuncunun kendisinde. Sahneye çıkar. Provada oyunu anlamaya, kafasına yerleştirmeye çalışır. Bir gün üçüncü zille perde açılır. Oyun başlar.
O an oynarken hangi yollarda ne toplamışsa o yol gösterir. Zaman içinde sıradan ya da oyunu sırtlayan bir oyuncu olur, yolculuğu sürdürür.
Bugün bu sahnede ülkemizin çok önemli bir oyuncusu var. Oyunculuk serüveninde gerek bu sahnede gerek kamera önünde olağanüstü oyunculuk örnekleri sunmuş İbrahim Gündoğan’ı uğurluyoruz.
İbrahim Gündoğan prova başlarken hiç de harikalar yaratacak bir duruşa bürünmezdi, metnin kenarında sakin bir kafayla dururdu, rolü koklamaya çalışırdı.
Kafasında o rolü nereden alıp nereye götüreceğine dair planlar yapmaya koyulurdu.
Süreç içinde gövdesi, sesi, duyguları şairin tabiriyle bir “sis çanı” gibi yavaştan sesler çıkarmaya başlardı.
Yönetmen meraklı gözlerle acaba ne yapacak diye beklerken bir gün İbrahim Gündoğan mucizesi sahnede çiçekler açmaya başlardı.
Onun büyük oyunculuğu genç-yaşlı herkesi çarpıp geçerdi. İbrahim Gündoğan sahnede ya da kamera önünde bunları yaparken asla böbürlenmez çok basit bir şeyi icra edermiş gibi girişir ama bir yandan da gözümüzün önünde harikalar yaratırdı.
70’li yıllarda bu çatı altında biz gençler rol için çabalarken provayı izleyen büyük Muhsin Ertuğrul “Çok tevazu göstermeyin” diye bizi uyarırdı.
İbrahim Gündoğan da aynı yolun yolcusuydu bir rolü bin bir yanıyla sahneye taşır, büyük güzellikleri sahnede var eder ama mütevazı bir tavırla kenarda dururdu.
İbrahim Gündoğan bir bilgeydi. Oyunculuktan toplumbilime politikaya derin bilgileri vardı. Ama konuşurken asla bilgi satmaz bunları sakin bir tavırla dostlarıyla paylaşırdı.
İbrahim Gündoğan arkadaşlık konusunda da bambaşka bir insandı. Yaşamda hani hep güvenebileceğimiz, dar zamanda yardım isteyebileceğiniz bir dost ararız ya. İşte o dost İbrahim Gündoğan’dır. Ona yaşamınızda sonuna kadar güvenebilirdiniz. İbrahim bütün arkadaşlarına, dostlarına elinde ne güzellik, ne olanak varsa sunmuştur.
Uzun yıllar dostluğumuzda hep birlikte aynı sahnede olmak için düşler kurduk. Geçen yaz böyle bir fırsat doğunca onu aradım. Projeyi heyecanla anlattım. Tam birlikte provaya başlama düşleri kurarken hastalık onun yakasına yapışıverdi.
Provaya gelemiyordu ama sürekli oyundaki gelişmelerden haber almak için çabalıyordu. Bu oyun olmadı başka bir oyunda diye konuşurken güzelim bir Nisan günü aramızdan uçup gidiverdi.
İnsan bazı ölümler karşısında eli böğründe çaresiz kalır ya. Ben, hatta bu salonda olan herkes için İbrahim Gündoğan’ı yitirdik haberi öyle oldu.
Eyüp Sultan’da yeni prova ettiğimiz bir oyun için aksesuar ararken haber ulaştığında kalakaldım.
Birlikte sahne paylaştığı oyuncu Aslı Öngören’e “İbrahim Gündoğan ölebilir mi” diye yazdım. O capcanlı, insanı gördü mü umut dolu sözler söyleyen, şakalar yapan o güzelim aktör ölebilir miydi?
Son oynadığı oyunlardan “Zırhlı Kurt” onun sahnedeki zirvelerinden biriydi. Birbirinden farklı karakterleri öylesine incecik bir ustalıkla sıralıyordu ki ben o oyundaki performansıyla can dostum İbrahim Gündoğan ile bir kez daha tanıştım.
Kadıköy balık pazarında arkadaşlarıyla dostlarıyla sohbet ettiği bir meyhane vardı. Provadan yorgun çıktığımda onun oturduğu masaya bakardım. Birden ayağa fırlar, ayaküstü kısa bir sohbet yapardık. Yeniden canlanırdım.
Şimdi Kadıköy, İstanbul, bu sahne ve bu yeryüzünün boynu bükük.
Büyük bir aktör gidiyor. Acı hepimizin boğazında düğümlenmiş durumda. İbrahim Gündoğan’sız bu dünya çok güzel ve özel bir renginden mahrum kalacak.
O sade, mütevazı, harikalar yaratan ama asla böbürlenmeyen aktörü yeni kuşaklara anlatacağız. İbrahim Gündoğan’dan aktörlük nasıl yapılırı öğrendik, arkadaş dost nasıl oluru da öğrendik. İbrahim Gündoğan’ın yaşamı eşi zor bulunur bir insanlık öyküsüdür.