Bahar Çuhadar
Onur Özaydın’ın yazıp tek başına rol aldığı, Doğu Akal’ın yönettiği ‘Sıfır Telaş’ seyirciyi anda tutmakta hiç zorlanmıyor; küçük öyküsüyle hızla bağ kurmanızı sağlıyor. Yine de hikâyeye konu olan Yamaç ve türevi adamların büyüme zamanı geldi de geçiyor…
Yamaç; Gelibolu’da, yerel bir radyo kanalında gece programı yapan genç bir adam. Çiçeği burnunda programında özellikle gençlere ‘umudu’ aşılıyor, “Yaşamak güzel şey, telaş etmeyin” mesajı veriyor hem çaldığı birbirinden anlamlı şarkılarla hem de sesinden yayılan cıvıl cıvıl heyecanla. Kendi hayatındaysa işler o kadar da yolunda değil. Büyük bir aşkla evlendiği eşi ve çok sevdiği küçük kızı İstanbul’da, cebinde metelik yok ve çalıştığı radyonun kaba saba patronuyla arası pek iyi değil. Gelibolu’ya da bakımevinde kalan yaşlı ve hasta dedesi için gitmiş zaten. Her ne kadar mikrofonun ucunda hayatla başa çıkmanın yollarını sayıp dökmeye çalışsa da henüz kendi derdine derman olacak halde değil.
Onur Özaydın’ın yazdığı, Doğu Akal’ın yönettiği oyunda -hayli başarılı bir tasarımla sahneye gelecek olan dede heykeli ve kayıttan duyduğumuz iki tanıdık ses bir yana- Özaydın, oyunu tek başına alıp götürüyor. Radyo programı boyunca çaldığı Doğan Canku’lar, Barış Manço’lar, Yavuz Çetin’ler seyirciyi oyunun duygusuna taşımakta çokça yardımcı. Ama oyun, seyirciyi her an yukarıda tutan asıl gücünü, şüphesiz oyuncusundan alıyor.
Onur Özaydın kâh sahneye hâkim, oyununa güvenen halleriyle, kâh hikâyesini geri sarıp anlattığı kısımlarda gitarıyla çalıp söylediği şarkılarla, o gücü layıkıyla diri tutuyor. Bizi sürprizlerden sürprizlere sürükleyecek bir hikâye değil bu, ama hayatın belli bir döneminde her an hissedebileceğimiz o ‘tutunamama, olduramama’ halini, bir adamın sıkışmışlığına odaklanarak anlatmayı başarmış bir iş ‘Sıfır Telaş’. Doğu Akal’ın rejisi de bizi yerel bir radyonun derme çatma stüdyosundan Yamaç’ın yakın geçmişine götürüp getirme konusunda hayli doğal ve ikna edici.
Akıcı bir kurgu…
Oyuna tek bir itirazım var: Bu tutunamayan, büyüyememiş, hayattaki göz alıcı enerjisini sorumluluklarını sırtlanma konusunda kullanmayan erkeklerden hayli sıkıldık. Özellikle finale doğru kendisinden bezmiş karısının ve ona ne dese inanacak küçük kızının hissettikleri karaktere bir parça sinirlenmeme sebep oldu. Ki bu da oyunun artısıdır elbette; geride bırakılanların yaşadığı mağduriyeti ve sürekli yerine getiremeyeceği sözler veren bu adamı, tüm çıplaklığıyla, akıcı bir kurguyla sunmayı başarmış.
Bir kadın arkadaşımla izlediğimiz oyunda çok gülmüş, hep anda kalmıştık ama finalde birbirimize bakıp “Yetti ama adamların bu halleri, büyü artık Yamaç!” diye mırıldanarak çıktık. Özaydın’ın sahneyi dolduran enerjisiyle tanışmaksa memnun etti.
BU HAFTA SAHNELERDE
* HİÇBİR YERDEKİ ADAM/KADIKÖY EMEK TİYATROSU:
Tam terfi edecekken yaşadığı küçük ve tuhaf bir olay sonucu tüm planları altüst olan bir adamın absürt öyküsü… Özer Arslan’ın tek kişilik performansıyla… Bu akşam 20.30’da Bursa Podyum Sanat Mahal’de.
* SUZY STORCK/MODA SAHNESİ:
Zihinsel ve fiziksel yorgunlukla yüklü ‘sıradan’ bir ev kadınının hayatı yavaş yavaş nasıl tepetaklak olur? Hepimize ve tüm zamanlara ait, can sıkıcı ama gerçeğe çok uygun bir hikâye… Bugün 16.00 ve 20.30’da Moda Sahnesi’nde.
* CYRANO DE BERGERAC/KUMBARACI50:
Tiyatro tarihinin en meşhurlarından bir tuhaf adamın, şair, silahşor ve âşık Cyrano’nun öyküsüne kabare tadında, bol kahkahalı ve bir o kadar hüzünlü bir yorum. Yarın 18.00’de Alan Kadıköy’de.
* MOR ŞALVAR/İZMİR ŞEHİR TİYATROLARI:
Kendi hikâyelerini yazmaya ve kendilerine biçilen rolleri yıkmaya karar veren temizlik işçisi dört kadınla tanışacağız. ‘Herkes Kocama Benziyor’daki performansıyla dikkatleri toplayan Pınar Güntürkün de kadroda… Bu akşam 20.00’de, yarın 15.00’te İzmir Sanat’ta.
* AMA/DİDASKALİ TİYATRO:
Nadir Sönmez’in yazıp yönettiği oyun İstanbullu sanatçıların profesyonel ve özel hayatlarının kesişimine odaklanıyor, cinsel kimlik tartışmalarının mizahi bir analizini yapıyor. Kadroda Öner Erkan ve Esme Madra da var. 18 Mart 20.30’da Oyun Atölyesi’nde.