Özelleştirilen Varlıklarımız ve Moda Sahnesi’nin Ödemediği Elektrik Faturası…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Murat Sevinç’in Diken’de yayınlanan yazısının bir kısmını paylaşıyoruz.]

Zamlı elektrik faturasını ödemeyi ‘reddeden’ Moda Sahnesi’nin elektriği kesilmiş bu sabah. Nedendir bilinmez (sosyal medya tepkisi nedeniyle olsa gerek), birkaç saat sonra açılmış. Yarın ne olacağı belli değil.

Yeteri kadar açıklayıcı olmadı, başka cümlelerle anlatmayı deneyeyim: Aralık ve ocak ayları arasında ‘üç kat fark olan’ (yedi bin-21 bin) elektrik faturasını ödemediği, ödemeyi reddettiği için oluyor bunlar. Salgın sırasında gerekli devlet/yerel idare desteğini alamadığı ve yetmezmiş gibi, elektriğe yapılan izansız zammı yüklenmeyi reddettiği için. Bakanlık, bazı tiyatrolara ve gruplara cüzi maddi destek sunarken, Moda Sahnesi’nin faaliyetlerini yeteri kadar ‘yerli ve milli’ bulmadığı, o cüzi rakamı dahi vermediği için. İki yıldır, ödeneksiz tiyatroların ticarethane olmadığını anlatmaya çalışıp bunu henüz başaramadıkları için. Ayrıca ülkede her şey ve herkes biraz birbirine benzediği, kurumlar diğerini örnek aldığı, tiyatrocular akademiden, akademi tiyatrolardan daha politik olmadığı, olamadığı, ‘kamusal hizmet’ duyarlılığı çoğaltılamadığı için.

Salgında, tüm kriz anlarında olduğu gibi yoksullar daha da yoksullaşırken, hepimizden daha zeki, çalışkan ve üstün yetenekli oldukları için üretim araçlarını ellerinde tutanlar, servetlerine servet kattı. Öyle ya, örneğin siz o müteahhitlere, büyük sermayedar aile fertlerine baktığınızda kendinizden çok daha parlak ve çalışkan insanlar görmüyor musunuz, ben görüyorum doğrusu. Ya da, “İyi ki kamusal varlıklar bu adamlara satıldı ve satılıyor” diyeniniz yok mu? Pes, geri kafalısınız o halde, siz dünyayı bilmiyor çağı yakalayamıyorsunuz şekerim!

Halimiz ortadayken, arkadaş ortamlarında dahi pahalılık ve faturalar dışında bir şey konuşulmuyorken, önümüze muhtelif faturalar bırakılıyor türlü şirket isimleriyle ve o şirketler kâr artırıyor, her koşulda. Olup biteni daha iyi anlamak, elektrikteki özelleştirmenin güncel sonuçlarını kavramak isterseniz, Önder Algedik’in Duvar yazılarını okumanızı ve şu kaydı dinlemenizi öneririm. https://www.gazeteduvar.com.tr/duvar-ozel-onder-algedik-toplum-ozellestirmenin-sonuclarinin-faturasini-oduyor-video-1553119

Bizim eve 1000 küsur lira elektrik faturası geldi geçtiğimiz ay, evin salonunda kaynakçılık yapıyorum, muhtemelen bu yüzden; ‘ideal bir sömürülen’ olduğumuz ve ödemediğimizde muhtemel zararımızı Kılıçdaroğlu’nun tazmin edemeyeceğini düşündüğümüz için, hemen yatırdık. Hiç canımı sıkmadım doğrusu, “Neden” derseniz, çünkü hepimiz aynı gemideyiz, sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış bir kitleyiz de, ondan.

Faturanın üzerinde “SA” yazıyor, nasıl mutlu olduğumuzu anlatamam. Sonuçta büyük sermaye, sanatın ve sanatçının dostu, onlar sahne kurmasa nerede seyrederiz oyunları, müzeleri olmasa tablo göreceğimiz mi var, orkestraları olmasa ne yaparız nerede dinleriz klasik müziği, öyle ya. O faturalar, o vergi muafiyetleri, krizlerde yükselen kâr oranları… Onlardan önce hayat var mıydı ki, olur mu hiç öyle şey, hem ekmek veriyorlar yahu ahaliye ekmek, daha ne yapsınlar.

Moda Sahnesi neden reddediyor o akıl fikir almaz faturaları ödemeyi? Kemal Kılıçdaroğlu neden reddettiyse o yüzden. İnsafsız, orantısız faturalarla canımıza okunduğu ve bir şeyler yapılması gerektiği için. Malum, Kılıçdaroğlu birkaç ay önce çektiği videoyla elektrik faturalarına ilişkin bireysel ‘sivil itaatsizlik’ eylemini duyurmuştu. Kimseyi davet etmedi, kendi tutumunu açıkladı.

Nedir sivil itaatsizlik? Hemen her zaman (istisnalar olabilir), adaletsiz bir yasanın barışçıl yol ve yöntemlerle ihlal edilmesidir. Bir başka isimlendirmeyle, pasif direniş. Zamanında Gandi’nin ya da ABD’de Rosa Parks’ın yaptığı gibi. Geldi bir beyaz erkek ve otobüste, koltuğunda oturan siyah Rosa Parks’ı yerinden kaldırmak istedi, Rosa kalkmadı, yasayı ihlal etti, tutuklandı. Peki ne oldu sonra? Siyahlar otobüse binmeyi reddetti, bir sürecin ve büyük mücadelenin sonunda hukuksal-siyasal düzlemde kazandılar, Parks bir sembol haline geldi.

Diyeceğim, bu yöntemleri deneyen, sonuçlarını göze alan insanlar var. Her ne değişiyorsa onlar sayesinde oluyor. Örneğin Boğaziçililer (herhangi bir yasayı ihlal etmeden) bir yılı aşkın süredir protesto hakkını kullandı, kullanıyor. Eğer Boğaziçi Üniversitesi varlığını sürdürecek ve bir iktidar değişikliğinde YÖK kaldırılacak ise, bunda, rektörlük binasına dönülen sırtın büyük payı olacak.

Moda Sahnesi ödeseydi ne olurdu, ödeyemez miydi? Dayanışma sergilenir ve ödenirdi herhalde. Şubat ayı faturası dayanışmayla ödenirdi, mart ayı faturası dayanışmayla ödenirdi, nisan faturası da dayanışmayla ödenirdi, sonra, nereye kadar ve neden? Moda Sahnesi, akıl dışılığı, adaletsizliği, ödeneksiz tiyatroların sorununu, onlar için yapılmayanı, neyin ihmal edildiğini ifşa etmeyi tercih etti. Gerekirse elektriksiz kalmayı göz alarak. Eğer yarın bir gün yine kesilir ve sonunda Moda Sahnesi dayanamaz da kapanırsa ne olur peki? Onlar yine bir yolunu bulup tiyatro yapar nasıl olsa ve Kadıköy ilçesi bir tatlıcı-çantacı-telefon aksesuarcısı mekanı daha kazanır muhtemelen.

Moda Sahnesi ahalisi, yaptıkları işin/sanatın kamusallığına dikkat çekmeye çalışıyor, dil döküyor ve salgın günlerinde insan üstü bir çabayla ayakta kalmaya çalışıyor. Arendt’in kavramsallaştırmasıyla; özgürlük bireysel değil, ancak kamusal alanda deneyimlenebilecek bir olgudur, kamusal alanda diğerleriyle temas edebilen insan özgürleşir, ‘siyasal eylem’ o alanda ve o temas sayesinde olanaklı hale gelir.

Tiyatrolar ‘kamusal’ mekanlar, yapılan iş, kamusal. Çoğu ödeneksiz tiyatro (özellikle salonu olanlar) büyük güçlükle ayakta durabiliyor. Bir şehirde çok farklı sanat kurumları olur, özelin desteklediği, kamunun sahip olduğu, zengin, yoksul, politik, apolitik… Buna mukabil bir şehirde mutlaka, kamusallığı Moda Sahnesi gibi yorumlayan, sanatın kamucu işlevini önemseyen, kurulu düzene rahatsızlık vermeyi göze almış kurumlar da olmalı, varlığını sürdürebilmeli.

Devamı için tıklayınız

Diken

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.