[Eylem Buldu’nun Evrensel’de yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz]
İBB Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Kısraklı Kadın oyunu kadınlara sesleniyor: “Anne olmadan da mümkün.” Kadının toplumdaki yerini biçimlendirmeye çalışan sisteme karşı duran Kısraklı Kadın, özgür olmanın yollarını bedel ödeyerek işaretlese de yazar Leyla Nazlı kadınları gökteki yıldızlara benzeterek toplumdan koparılmaya çalışılmasına karşı duruyor. Ve kadınları kimsenin erişemeyeceği yere konumlandırıyor. Elçin Atamgüç’ün sahnelediği Elka ile Pervin Bağdat’ın oynadığı Selma karakteri de izleyiciye hiç yabancı gelmiyor. Gökçer Genç’in eş konumundaki yeri ise oyunun “eşitlik” vurgusunu destekliyor. Yönetmen Lerzan Pamir’le buluşan oyun, yüksek temposu ile tiyatro severleri salondan çıktıklarında düşünme payına Selma’yı ve Elka’yı da ekletiyor. Ve seyirci kendini sorguluyor: “Ben hangisiyim?”
Bize biraz Elka’nın Anadolu’daki yer etmiş hikâyesinden bahsedebilir misiniz ve oyundaki yerinden…
Leyla Nazlı: Elka çok çirkin, korkunç ve acımasız bir kadın. Lohusa döneminde kadınların ciğerlerini ve kalbini çalıp çocuklarını öldüren bir kadın. Hepimizin kâbusuydu. Ama neden böyle bir kadın olduğunu hiç kimse sorgulamazdı. Kısraklı Kadın’ı yazarken Elka karakteri başka bir yolculuğa başladı. Kadınların kalbini ve ciğerini korkunç bir şekilde çalan bu kadının davranışları bana hiç korkunç gelmedi; tam tersine güzel görünmeye başladı. Gerçek olan bir güzelliği sembolik gösterip, korkunç anlatarak insanların farklılığı inkâr edilmiş. Bu sadece Elka için değil, İrlanda mitolojisinde Banshee, ölümü getiren kadın, Lility Adem’in ilk karısı, eşitliği savunduğu için erkeklerde/kadınlarda kısırlığa, kuraklığa ve hastalıklara sebep gösterilen kadın olmuştur. Hepsini burada sıralayamayacağım kadar daha bir sürü mitolojik kadınlar… Genelde hepsi kötülük ve afetlere sebep gösterilmiştir; erkek efsanevi karakterlerle karşılaştırıldığında.
Lerzan Pamir: Bizim olumsuz baktığımız ötekileştirilen bir karaktere bambaşka, çok cesur bir yorum katıp, çok feminist bir yerden yaklaşılıyor. Elka özgür olabilmek için çirkin olmayı, ötekileştirilmeyi, ormanda terk edilmeyi, aç kalmayı, bu uğurda cinayet işlemeyi göze almış bir kadın. Cinayet! Bu kısmı överek yapmıyor zaten, tam da oradan sorgulatıyor oyun boyunca. Ama biz Elka’yı karabasan olarak biliyoruz. Elka’nın her kültürde ve mitolojide ismi değişiyor. Leyla Nazlı kötü diye bildiğimiz hikâyeyi sahneye getirip ‘Bir de benden dinleyin’ dedi.
Oyunda “Sırf erkekler beni beğenmesinler diye kendimi güzelleştirmedim. Çünkü özgür olmanın yegâne yolu buydu” diyor Elka. Güzellik bir yandan yaşamımıza enjekte edilirken üstelik.
Elçin Atamgüç: Aslında tam tersi bir şeyi söylemeye çalışıyor; ironi yapıyor kendine göre. Bu fikri kabullenen bir taraftan değil, tam tersi reddeden bir taraftan baktığını düşünüyorum.
Leyla Nazlı: Çok kullanılan bir kavram vardır iç ve dış güzellik. Maalesef bütün toplumlarda dış güzellik hep önde gelmiştir ve ticari bir ürün gibi kullanılmıştır. Özellikle bizim çağımızda bu durum öylesine abartılmıştır ki, birkaç yılda bir form değiştiriyor. Tıpkı moda gibi. Bütün gençler bu pazarın kurbanı ama kadınlar bu sistemin içinde erkeklere göre çok daha fazla suistimale uğruyorlar. Evet bizi öylesine tutsak etmiş bir durum ki, kendi iç güzelliğimizi ortaya çıkartmaya fırsat bile vermiyor. Güzel kelimesi pozitif bir kelime değil mi? Bir insanın güzel olmasında ne kötülük var? Ama öyleyse, insanlar neden görünüşlerine göre çift standartlı duruma düşürülüyorlar. Ben buna biçim ırkçılığı diyorum. Elka binlerce yıl önce yaşamış efsanevi bir karakter. O dönemlerde, klasik evlilik ve aile kurma kavramı dışında Elka’nın fazla bir seçeneğinin olduğunu sanmıyorum. Elka güzelliğinin kurbanı olmamayı seçip, iç güzelliğini keşfederek, cinsel seçiminin savaşını vermiştir.
Elka kendi özgürlüğünü alışılagelmişin dışında elde etmiş, memnun mu hayatından?
Elçin Atamgüç: Kendi hayatından çok da mutlu değil. Çünkü isyan ediyor. Bunun için söylediği bir söz var: ‘Annem babama sekiz çocuk verdi ama bir tek erkek çocuk veremedi diye babam onu hiçbir zaman affetmedi’ diyor. Aslında bir taraftan da erkek egemen toplumu eleştiriyor. Ne kadar mutlu ya da mutsuz… Mutlu hissetmeyi tercih etmiş aslında. Elka’nın başkaldıran bir tarafı var. Özgürlüğünü tek engelleyen şey, kendi döneminde erkek egemen toplum ve kadına biçilmiş değer. Bu duruma isyan ederken ister istemez sistem kendisini bir tarafa atmış.
Hayattaki duruşuyla kadınlarına nasıl sesleniyor Elka?
Elçin Atamgüç: Bazı kadınlara, ‘Ben bütün bunlara rağmen hâlâ sizin gibi yapmadım’ diyor. ‘Küçük ekrandan bakıyorsunuz ama ben ne kadar yüksekte olsalar da onları tutmak için hiçbir zaman hayallerimden vazgeçmedim’ diyor. Kendisinin üzerinden günümüz toplum kadınlarını eleştiriyor.