Mehmet K. Özel
Röportaj: Ayşe Draz & Mehmet Kerem Özel
GalataPerform’un düzenlediği ve Türkiye’nin ilk oyun yazarlığı festivali olma özelliğini taşıyan Yeni Metin Festivali bu yıl onuncu kez 1- 28 Kasım 2021 tarihleri arasında, “nefes” teması odağında, hibrit bir yapıyla hem fiziksel alanda hem de dijitalde gerçekleşti. Festivalde, oyunları Türkçeye çevrilerek sahnelenmiş okumaları gerçekleştirilen uluslararası oyun yazarları ile yaptığımız sohbetlerin ilkinde Demian Vitanza’yı ağırladık.
GalataPerform’un düzenlediği ve Türkiye’nin ilk oyun yazarlığı festivali olma özelliğini taşıyan Yeni Metin Festivali bu yıl onuncu kez 1- 28 Kasım 2021 tarihleri arasında, “nefes” teması odağında gerçekleşti. Festival bu yıl, Saint Benoit Silüet Sahnesi, BAU Konservatuar Pera Sahnesi, BeReZe Gösteri Evi, Bahçe Galata, Arter-Sevgi Gönül Oditoryumu ve yeniperform.com‘da hibrit bir yapıyla hem fiziksel alanda hem de dijitalde seyircilerini ağırladı. Tiyatro alanında yeni yazarlara ve yönetmenlere alan açmasıyla çok önemli bir yere sahip olan bu festival kapsamında, atölyelerde “nefes” teması altında yazılmış yedi yeni oyun, okuma tiyatrosu olarak sahnelendi. Ayrıca bu seneki festivalin yurt dışı konukları arasında, geçen seneki festivalde de Gece Vardiyası oyunu ile festivalde yer almış Demian Vitanza, Norveç Büyükelçiliğinin desteğiyle Cecilie Loveleid, Cervantes Enstitüsü desteğiyle Joan Yago, İstanbul Tiyatro Festivali ve Hollanda Sahne Sanatları Fonu iş birliği ile İstanbul Tiyatro Festivali’nin Hollanda Seçkisi bölümünde misafir edilen Magne van den Berg, Bahçeşehir Üniversitesi desteğiyle Yeton Neziray gibi oyun yazarları ve yönetmenler, program dahilinde oyun okumaları, atölyeler, söyleşi ve panelleriyle yer aldılar. Festivalde, oyunları Türkçeye çevrilerek sahnelenmiş okumaları gerçekleştirilen uluslararası oyun yazarları ile yaptığımız sohbetlerin ilkinde bu sene Ağırlık oyununun okuması Okan Urun yönetmenliğinde gerçekleşen Demian Vitanza’yı misafir ettik.
Ağırlık, Okuma Tiyatrosu, Yazan: Demian Vitanza, Yöneten: Okan Urun, Çeviren: Ferdi Çetin, Dramaturji: Melike Saba Akım, Oyuncular: Deniz Celiloğlu, Okan Urun, Yer: BAU Konservatuvar Pera Sahnesi, Fotoğraflar: Arek İpekli
İyi bir oyunun/oyun yazarlığının özü sizce nedir?
İyi bir oyunun tiyatro için sorun yaratan bir oyun olduğuna inanıyorum. Yani tiyatro üretimini, bir metnin nasıl sahnelenmesi gerektiğine dair yeniden düşünmeye zorlayabilecek bir oyun. Sonunda, iyi bir oyun seyirciyi yeni şekillerde düşünmeye veya hissetmeye zorlar.
Sanatın dönüştürücü gücüne inanıyor musunuz? Nasıl?
Rahatlatmanın ve rahatsızlık vermenin ikili rolüne inanıyorum. Meşhur bir söz vardır: Sanat rahat olanı rahatsız etmeli ve rahatsız olanı rahatlatmalı. Bence bu, tek bir yapıtın başarabileceği bir şey. Ama tek bir sanat yapıtı büyük bir toplumsal dönüşüme vesile olabileceğine inanmıyorum. Kültür yavaş yavaş, tuğla üzerine tuğla koyarak inşa edilir ve kolayca yıkılabilir de. Ancak, aktif bir sanat alanının üzerine inşa edilmiş güçlü bir kültür, eleştirel düşünce ile toplumdaki güveni dengeleyerek toplumsal dokuyu güçlendirebilir.
İnsanlığın küresel ölçekte içinden geçmekte olduğu pandemi süreci sizce gösteri sanatlarını nasıl dönüştürmekte?
Umarım Netflix dizilerini ve dijital eğlenceyi tüketmek olan yeni alışkanlıklarımıza bağlı kalmayız. Ama bu bir test. Gösteri sanatları, bir gösteriyi seyretmek için harcanan fiziksel çabaya değdiğini kanıtlayabilir mi? İnanıyorum ki kanıtlar.
“Ustam” olarak tanımlayabileceğiniz veya size ilham verdiğini düşündüğünüz biri/leri var mı, varsa kimler?
Bu soru söz konusu olduğunda, ilham veren sanatçılar panteonunu monoteizme tercih ederim. Bununla birlikte, Inger Christensen adında bir Danimarkalı (kadın) şairden çok ilham alıyorum. O, insanın derinliğini ifade etmenin tek yolu olarak acıya başvurmadan, insan ruhunun derinliklerine inme yeteneğine sahipti. Muhteşem yazarlığına rağmen Nobel ödülü almamış olmasını gerçekten kafa karıştırıcı buluyorum.
Bir iş üretirken hangi kaynaklardan beslenir, nelerden ilham alırsınız? Rüyalarınızın işlerinize etkisi olur mu?
Yazdığım her oyunun, her romanın kendine has bir ortaya çıkış öyküsü var. Genelde ilham verici bulduğum bazı kitaplar, filmler veya belgeseller olur. Ağırlık’ı yazdığımda astronotlarla ilgili bir belgesel izlemiştim; onların uzaydayken dünyaya baktıklarında elde ettikleri ve bir tür dünyayı algılayış biçimi olan “kuş bakışı etkisi” hakkındaydı. Öte yandan, dünyaya tam anlamıyla zıt bir açıdan bakmak için bitkiler ve botanik üzerine de çalıştım. Bir tohum toprakta saklıdır, gizlidir ve yine de onca bilgi biriktirmiştir. Önceki soruda Inger Christensen’den bahsetmiştim. Bu bakış açıları ondan ilhamla. Yazılarından birinde, bazen dünyayı yukarıdan görme hissini elde etmek için hava durumunu takip ettiğinden bahseder. Bir başka yazısında ise bir tohumun binlerce yıl saklanabileceğini ve sağlıklı bir bitki olarak filizlenebileceğini okuyucuya hatırlatır.
Eğer zaten halihazırda bir adı yoksa, üzerinde çalışmakta olduğunuz yapıta adını vermeye ne zaman karar verirsiniz?
Başlıklar her zaman başıma bela olmuştur. Genellikle de tuhaf bir hal alırlar. Bu soru hakkında paylaşacak hiçbir bilgeliğim yok.
Ağırlık, Okuma Tiyatrosu, Yazan: Demian Vitanza, Yöneten: Okan Urun, Çeviren: Ferdi Çetin, Dramaturji: Melike Saba Akım, Oyuncular: Deniz Celiloğlu, Okan Urun, Yer: BAU Konservatuvar Pera Sahnesi, Fotoğraflar: Arek İpekli
Yapıtlarınızın daha çok yerel kültür/toplumda mı bir yankı bulduğunu yoksa daha çok evrensel bir yankılanmaya mı sahip olduğunu düşünüyorsunuz?
Kalben oldukça göçebe olduğum ve özellikle Norveç ile güçlü bir bağlantım olmadan yazdığım için, yapıtlarımın evrensel olarak daha fazla yankı bulduğuna inanıyorum. Ama kim bir fark olması gerektiğini söylüyor ki? Bazen yerel ile oldukça bağlantılı olan hikayeler evrensel bir çekiciliğe sahip olabiliyor. Sonuçta hepimiz insanız.
Oyunlarınız Türkçeye de çevrildi, peki oyunlarınızdan biri başka bir dile tercüme edilirken en temel endişeleriniz ne oluyor?
Fazla endişelenmemeyi öğrendim. Dil konusunda çok ineğimdir, ama güvenmek ve akışına bırakmak zorundayım. Genellikle, çevirmen ne kadar özgür hissederse çeviriler o kadar daha iyi olur. Tiyatro ve şiir, akademik bir çeviriden çok sanatsal bir çeviriye ihtiyaç duyarlar. Türkçe, gezegendeki en güzel dillerden biri olduğu için çok güçlü bir avantaja sahip.
Ağırlık oyunu, Okuma Tiyatrosu ekibiyle söyleşi, Oyun yazarı: Demian Vitanza, Yöneten: Okan Urun, Çeviren: Ferdi Çetin, Dramaturji: Melike Saba Akım, Oyuncular: Deniz Celiloğlu, Okan Urun, Yer: BAU Konservatuvar Pera Sahnesi, Fotoğraflar: Arek İpekli
Festival kapsamında okuması gerçekleşen Ağırlık oyununuzun temalarını detaylandırabilir misiniz?
Ağırlık iki monologdan oluşuyor. İlkinde sahnede bir kız var, diğer monolog ise yaşlı bir adamın monoloğu. Sahnede konuşan kişi her iki durumda da sadece bir medyum. Biri, onların aracılığıyla konuşuyor. Şimdi uzayda yukarıdan veya dünyanın derinliklerinden gezegene bakan, çok uzaktaki biri. Bir yandan, anlatılan hikâyeler bu gezegene ait olmak isteyen birinin hikayeleri. Umutsuzluk okyanusunda anlam ve umut arayan biri. Aşk umut verir. Ama sonra, aşk çözüldüğünde ya da ölümün kendisi tarafından kesildiğinde, yalnızlığa, uzaya ya da toprağın karanlığına geri fırlatılırlar. Yani oyundaki sesler bu bakış açılarından konuşuyorlar. Ve bu nedenle, insanlık durumuna ve paylaştığımız gezegene yeni bir bakış sunuyorlar.
Festival kapsamında gerçekleşen oyun okumalarınızda hangi öğeler sizi şaşırttı ve hangi unsurlar tam da beklediğiniz gibiydi?
Oyunların çevirilerini ve okumalarını sahnelemek için GalataPerform’un ve festival ekibinin gösterdikleri çabadan gerçekten çok etkilendim. Ağırlık’ta her monolog için ikişer oyuncu kullanarak değişiklik yaptıklarını duydum; böylece biri konuşurken diğeri sessizce seyirciye bakıyormuş. Orijinal fikir, sahnede kendisine ait olmayan bir metni dillendiren bir kişinin olmasıydı. Bu varyasyonun nasıl işlediğini merak ediyorum ve bu yorumu daha iyi kavramak için keşke Türkçe bilseydim. Belki de Türkçe öğrenmeliyim?