Bahar Çuhadar
DasDas’ın çağdaş bir sahnelemeyle hazırladığı ‘Romeo&Juliet’in; hareketi, ışığı, müziği öykünün bir parça üstüne çıkıyor. Yine de oyunun seyirciye iyi vakit geçirteceğinden hiç şüphem yok.
Tiyatro tarihinin ‘meşhur’ çifti Romeo ile Juliet, DasDas sahnesinde ışıl ışıl, gösterişli ama çağdaş bir tasarımla seyirci karşısında. Seyircinin göz hizasında led ışıkla yazılmış bir soru bekliyor: ‘What is love’ (Aşk nedir). Oyundan bu soruya yanıt bulmuş olarak çıkar mısınız, tartışılır ama hareketi, eğlencesi, ışığı, müziği öyküye fazlasıyla hâkim olmuş bir ‘Romeo&Juliet’ izleyeceğinize şüphe yok.
Sahnenin gerisini kaplayan basamaklar iki düşman ailenin karşılaşma/çatışma/yüzleşme anlarına mekân olurken, Juliet’in odası olarak tasarlanan, basamaklar arasına açılmış boşluk da pek çok kritik sahne için işlevsel bir alan imkânı sağlamış. Bilhassa ilk yarıda seyirciyi, -özellikle de Benvolio-Mercutio-Romeo üçlüsünün sahnelerinde- dans ve dövüş koreografisine doyuruyor oyun.
NEFRET, REKABET, ŞİDDET…
Romeo’nun TV ekranlarından tanıdığımız Deniz Can Aktaş’a teslim edilmiş olması, kabul edelim ki zoru seçmek… Lakin Aktaş’ın bu ilk sahne deneyimine hayli sıkı hazırlandığını fark etmemek de mümkün değil. Juliet rolündeki Naz Çağla Irmak ise -bilhassa bu şekilde tercih edilmiş olsa gerek- sahne deneyimi olan bir oyuncu olmasına rağmen daha sakin, enerjisini ekonomik kullanan bir Juliet… Juliet’in anne-babası Hülya Gülşen ile Erdem Akakçe’nin tok, sahnelerine hâkim, kendilerinden emin performansları bir yana; belirgin biçimde öne çıkan iki oyuncu daha var: Romeo’nun en yakın arkadaşlarından Mercutio rolündeki Barış Gönenen ve Juliet’in dadısı görevini üstlenen Başak Kıvılcım Ertanoğlu. ‘Juliet’in Dadısı’ diye bir oyun konsa sahneye, Ertanoğlu’nun muzip yorumuna biraz daha doymak için ön sıraya yerleşirim!
Dramaturjik açıdan bakıldığında, ‘aşk’ın aslında ne olduğuna dair bir yanıt verdiğinden emin olmasam da tüm bu nefret, rekabet, ayak oyunları ve şiddet ikliminde kaybolan bir aşkı kastettikleri de, üzerine düşündükçe anlaşılır oluyor.
Oyuncuların çağdaş ve şık, tarz sahibi her bir kostümü, hikâyeyi günümüz dünyasına yakınlaştırıyor yakınlaştırmasına, oyuna da ayrı bir ışıltı katıyor şüphesiz. Lakin her iki yandaki yüksek askılara dizilmiş tasarım kıyafetlerin, bütün o tişörtlerin falan, oyunu elegan bir mağaza vitrininin içinde izliyormuş hissi vermenin ötesinde tam olarak ne işe yaradığını anlamış değilim.
Sahne üstü enerjisi için çok çalışılmış bir iş ‘Romeo&Juliet’; tüm itirazlarıma rağmen. Keyifli vakit geçireceğinize şüphe yok.
BUNLAR DA VAR
EN GÜZEL PARÇAM/TİYATRO MARTI
Zeynep Özyağcılar tek kişilik oyununda kadın olarak var olmayı ve aşk meselesini, yapay zekânın hâkim olduğu bir dünya düzeninde sorguluyor. İdealist psikiyatr Destina yapay zekâ sayesinde hayata bakışını değiştiren bir aşk yolculuğuna çıkar… Kadına yüklenmiş normlar, baskılar, evlilik ve çocuk meseleleri de hikâyede yerini alır. Kayhan Berkin’in yönettiği oyun bu akşam 20.30’da Zorlu PSM’de.
MEDEA’YA GÖRE AHLAK/YENİ METİN FESTİVALİ
Merak uyandıran bir okuma tiyatrosu. Euripides’in ‘Medea’ tragedyasından hareket eden oyun, yazarının tanımıyla ‘insan, anne ve mülteci olarak’ Medea’yı anlamaya çalışıyor. Oyun okuması iki deneyimli oyuncuya; Şenay Gürler ile Metin Akdülger’e teslim. GalataPerform’un Yeni Metin Festivali kapsamında, bu akşam 18.30’da BAU Konservatuvar Pera Sahnesi’nde ücretsiz izlenebilir.