Erkal Umut
Yakın zamanda, Milas’ta yapılan Zeytin Hasat Şenliği görüntüleri izlendiğinde, köylülerin, zeytin üreticilerinin bir bayram havasında zeytin ürünlerini sergiledikleri, zeytinyağıyla yapılmış yemekleri birbirlerine ikram ettikleri, neşeyle oyunlar oynandığı, zeytine dair bilimsel sunumların yapıldığı görülüyor. Her şeyin yolunda olduğu bir dünya gibi. İzlerken mutlu oluyorsunuz; hatta orada olmak, dahası orada yaşamak isteği uyanıyor içinizde.
Ancak bu şenlikte zeytin üzerinden çizilen mutluluk tablosuna inanmak, mercimeğin ve samanın yurtdışından satın alındığı bu coğrafyada epeyi zor.
Zeytin Hasat Şenliğinin bu “güzel görüntülerini” bozan bir şey gerçekleşiyor sonra. “Densizin” biri “bir şeyi” protesto ediyor şenlik esnasında. Bu “Densizin” protestosu ile zeytin hasadı şenliğinin aslında nasıl bir “kurmaca” olduğu anlaşılıyor.
Protestonun sebebi şu: Zeytin hasat şenliğine sponsor olan firma, şenlik alanının hemen yakınındaki bir bölgede açılması planlanan kömür madenine yer açmak için zeytin ağaçlarını kesen ve buradan çıkaracağı kömürleri sahibi olduğu termik santralde kullanmak isteyen bir firma. Bu “iyiliksever sponsor firma” bir devlet kurumunun organize ettiği şenliğin masrafları için meğerse para “yatırmış”.
Gayet güzel ve eğlenceli “geçen”, insanın kendini iyi ve mutlu “hissettiği” bu şenliği “bozmaya” teşebbüs eden protestocuyu destekleyen pek çıkmamış; zaten hemen de gözaltına alınmış. Sonra, yensin yağlı yemekler, çalsın davul zurna, şenlik devam etmiş…
Oysa, Zeytin şenliğini protesto edenin söylediği “şey” dosdoğru ve can yakıcı bir gerçekliğin dile getirilmesidir. Zeytin ağaçlarını kömür madeni için kesen, diğer yandan çıkardığı kömürü yaktığı termik santrali ile çevrenin canına okuyan ve güzelce kâr eden bir firma, “Zeytin Hasat Şenliği” gibi doğadan, insandan, üreticiden yana “duruyormuş” hissi verecekmiş gibi düzenlenen bir şenliğe neden para yatırır. Kuşkusuz bir Çapanoğlu var bunda.
Ancak bu yazının konusu sadece buradaki Çapanoğlu değil; bu kandırmacalı kurmacadaki Çapanoğlu’ndan ilhamla, tiyatro oyunlarındaki Çapanoğlu’dur. Zeytin şenliğindeki bu kandırmacalı kurmaca, yani görünen/ gösterilen ile görünmeyen/ gösterilmeyen üzerinden “tiyatroda tutum- duruş” konularına değinebilir.
Bir tiyatro oyununda da ele alınan olayın, olgunun içindeki Çapanoğulları görül-e-meyebilir. Hatta insanlıktan çıkmış bir durum ütopik bir masala dönüştürebilir. Bu masal ile insanlar avunabilir, bir süreliğine de olsa mutlu hissedebilir, olmayan bir durum varmış, olan bir durum yokmuş gösterilebilir, kandırmacalı bir kurmaca var edilebilir; Zeytin Şenliği’nde olduğu gibi…
Sahnede yaratılan yanılsamalar sadece mutlu durumlar için değil, üzücü durumlar için de gerçekleştirilebilir. Üzücü, kötü durumlar; tesadüfün, kötü insanların, talihsizliğin, kaderin bir sonucu olarak gösterilir. Bireyin dramı, sadece onun başına gelen kötü bir durum olur.
Her iki durumda kandırmacalı kurmacadır ve Çapanoğlu, keseceği zeytin ağaçlarının ardına ustaca gizlenmiştir.
Gerçeğin bir yanılsama ile perdelendiği tiyatro oyunları, kurmacalar oldukça inandırıcıdır ve tamamıyla gerçek hissi verecek şekilde inşa edilmiştir.
Olanı öyle değilmiş gibi göstermek, ilgisiz bir şey göstermek, olanın bitenin nedenlerini görmezden gelmek, nedenlerin kılıklarını değiştirmek “ustacadır.” Acemilik içermeden ve dahi “mektep müfredatınca” kılıfa bürünmenin “bilimsel”, “sanatsal” yönleri kullanılmıştır. Acıdır ki estetiğin bu kalpazanca biçimciliği “sanat” diye yüceltilir.
Aslında dökülen bir yapıdır bu. Ancak bu çürük yapının; masrafları ödenerek, yaşam alanı bırakılarak, çökmeden “yüce bir işi, sanat işini” yapması sağlanır. Bu yapının tutunma alanı, ömür değeri zararsızlık ve yandaşlık çizgileri ile kalınca çizilmiştir. Göklere çıkarılan bu kurmacaların “sanatçıları” da bu yükseklikte yetişen ego ile beslenir.
Oysa, olanın bitenin, ardında yatan gerçeklik gizlenerek/ yok sayılarak anlatımı aynı zamanda ahlaksal bir soruna da işaret eder. Diğer yandan ideolojik bağımsızlık, siyasetten arınmışlık ile sanat/ tiyatro yaptığını iddia eden bu tutum bal gibi ideolojiktir. İdeolojiktir çünkü, birincisi sessiz kalarak/ tarafsız görünerek “zeytin ağaçları kesilirken umarsızca şarkı söylemektir”; ikincisi, sessiz kalmayla yetinmeden “zeytin ağaçlarının kesilmesinin” ekonomik ve toplumsal açıdan “doğru” bir politika olduğunun propagandasını yapmaktır. Hadi bir üçüncüsünü de ekleyelim: zeytin ağaçlarının kesilmesine karşı çıkanın “vatan haini” ya da “halkı kin ve nefrete sevk eden” olduğunu söylemektir. Özcesi, Çapanoğlunun ideolojisine arka çıkmaktır.
Bu kurmacaların karşısında, toplumsal meseleleri toplumdan yana ele alan tutum ve duruştaki sanatçılar/ topluluklar ise gerek metin gerekse sahneleme olarak yeni/ çağdaş/ gelişkin/ bilimsel ürünler ortaya koymaktadır. Her ne kadar yaşam alanları sınırlı ve kontrol altında olsa da devlet yardımlarından yararlanmasalar da onlar Zeytin Şenliği’ndeki “densiz” protestocu gibidirler. Tiyatronun oyalamaya, eylemeye, sıkıntılarından bir süreliğine uzak tutmaya yönelik eğlendiriciliği yerine düşünce yürütmeye, yaşananlara iz düşürmeye, insana ve topluma yönelik eğlendiriciliğini temel alan sahneleme anlayışı ile Zeytin Şenliği’ndeki “Densiz Protestocunun” yaptığı “işi” yaparlar.
Bu tutum ve duruş, alışılagelmiş, sürdürülen sahneleme anlayışları içinden gelerek, onun üzerinden ve üstünden, görünen gerçeğin ardındakilerini teatral çabanın eksenine yerleştirir.
Bu tutum, sahnede bir toplumsal sorundan, insana dair bir durumdan bir cümle içinde söz etmek değildir. Ele alınan gerçekliğin ardındaki nedenlerini “bu böyledir” diye de canlandırmak da değildir tek başına. Gerçekliğin ardındaki nedenlerin var olma süreçleri ve bağlamları ile ele alınmasıdır, bir bilimci tutumuyla.
Zeytin Şenliği’ndeki “densiz protestocunun” yaptığı da tam olarak budur. Görünen gerçeğin yanıltıcı görünüşünün ardında yatan yalın gerçekliği aktarmıştır.
O halde, ya zeytin şenliğinde ikram edilen yemekler yenilecektir ya da zeytin ağaçlarını kesen Çapanoğlular gösterilecektir. Bu “işin” arası bulunmuyor…