Moda Sanat Tiyatrosundan Mıknatıs Çocuk

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Moda Sanat Tiyatrosu yeni kurulmuş bir topluluk sayılır. 2007 sezonundan bu yana hem yetişkin, hem de çocuk oyunları sergiliyorlar. Geçen yılın başından beri de kendi yerlerinde, Moda Sanat Tiyatrosu, Macide Tanır Sahnesinde oyunlarını düzenli bir biçimde oynuyorlar. Sinema salonu olarak kullanılan mekanı, profesyonel olmasa da, bir tiyatro salonuna çevirmeyi başarmışlar. Burada sadece tiyatro oyunları oynamakla kalmayıp, konservatuarların çeşitli bölümlerine hazırlık, tiyatro, gitar, keman, şan ve dans kursları da düzenliyorlar.

Mıknatıs Çocuk’tan önce, Ülker Köksal’ın “Yarını Akıl Yapar” oyununu sahnede ve okullarda 2 yıl boyunca seyircileriyle buluşturmuşlar. Bu yıl sahneledikleri Mıknatıs Çocuk’u ise her cumartesi saat 14.00 da Macide Tanır sahnesinde seyretmek mümkün. Oyunu seyretmek için tiyatroya girdiğinizde, sizi girişte bir gişe ve kantinin olduğu fuaye karşılıyor, 10 TL. karşılığında biletimizi alıp, içeri giriyoruz. Oyunun başlamasını beklerken seyirciler çocuk şarkılarını dinliyorlar.

Oyunun konusunu mıknatıslı olduğu için metallere yapışan bir çocuğun diğer çocuklarla ilişkileri şeklinde özetleyebiliriz. İkisi kız, ikisi erkek dört oyuncu, tipleri canlandırıyorlar. Bir de el kuklası var oyunda. Mıknatıs Çocuk’un duygularını, cebinde taşıdığı kuklasıyla yaptığı konuşmalardan öğreniyoruz. Oyunun diğer tipleri, birbirleriyle çok iyi arkadaş olsalar da, oyun boyunca sürekli tartışan iki kız çocuğu ve yaramaz bir erkek çocuğu.

Mıknatıs Çocuk her yere yapıştığı için arkadaş bulamıyor ve yalnız kalıyor, bu durumdan kurtulmak istediği halde bir çare bulamıyor. Oyun sürerken konuyu anlamakta güçlük çekiyoruz, özellikle mıknatıs çocuğun neden böyle bir özelliği olduğu konusu bir muamma. İki kız arkadaş dedektifçilik oynarken, aslında çocuğun mıknatıslı olmadığını, sadece televizyondaki kahramanlara özenip özel bir gücü olduğuna inandığı için, her yere yapıştığını öğreniyoruz. Arkadaş edinmek isteyen bir çocuk için ilginç bir yol doğrusu. Üstelik diğer çocukların bu özelliği nasıl çözdüğünü de anlayamıyoruz. Hangimiz çocukken özel güçlerimizin olduğunu hayal etmedik ki? Bu kadar zengin ve somut bir konudan yola çıkan oyun, maalesef konunun sürekli etrafında dolaşmış asıl konuya hiç girmeden söz oyunları ve ara oyunlarla komiği yakalamaya çalışmış. Yaramaz çocuğumuza gelince, sürekli arkadaşlarının bir şeylerini almaya çalışan bir çocukken oyunun sonunda arkadaşlarıyla oynayabilmek için akıllanıveriyor. Bu tepeden inme çözümler ve aslında mantık bağıyla birbirine bağlanmayan olaylar örgüsü, oyunculara karakter geliştirme ve yaratıcılık alanı bırakmıyor. Sahnede izlediğimiz ise, konuyla bağlantısı olmayan söz ve hareket oyunları. Bu durumda ses ile ilgiyi çekmeye çalışan oyuncuların sesleri bir hayli yüksek. Oyunla organik bağı olmasa da, çocukların zaman zaman birbirleriyle konuşurken üfledikleri su baloncukları sahneye renk katıyor, görsel olarak bir artı yaratıyordu.

Oyunda şarkılara da yer verilmiş. Bu şarkıların ve dansların oyunla organik bağı kurulmamış. Müzik hoparlörden verilirken oyuncuların sesleri müziğin tonuna yetişemediği için şarkı sözleri de duyulmuyor. Çocuk oyunlarında, hele de oyun küçük bir sahnede oynanıyorsa ve çocuklarla göz göze iletişim kurulabilecek bir ortam varsa, sesi gereksiz yere yükseltmemekte fayda var. Ancak ortada anlatılacak sağlam bir öykü olmadığı için ne yazık ki şarkı, dans, yüksek ses ve ara oyunlara yöneliniyor. Ara oyunlar bazen o kadar oyundan kopuk olabiliyor ki, sadece zaman doldurmak için yapılmış gibi bir görüntü çıkıyor ortaya. Örneğin kız çocuklarından biri çöp kutusuna bir oyuncak saklıyor ve salondaki çocukların yardımıyla (sıcak-soğuk oyunu) oyuncağı bulması sağlanıyor. Oysa ki, o oyuncağın ne saklanmasının ne de bulunmasının oyunla hiçbir ilişkisi yok. Oyunun sonunda oyuncular, şarkıyla selam verip, sahnede şişirdikleri balonları seyirciye atarak ve birer şeker dağıtarak uğurluyorlar seyircilerini. Fuaye alanını da kapsayan bu uğurlama kısmı oyuncularla çocukların kurdukları tek sıcak ilişki oluyor kanımca. Oyunda, seyirciyle konuşma ve soru sorma gibi organik bağı olmayan “katılımcı” unsurlar olsa da, oyuncu-seyirci ilişkisi ve tiyatronun büyüsü sahnede oluşturulamıyor.

Kostüm ve dekor da öyküsüzlükten payını alıyor. Dekor olarak bir çöp kutusu, iki ağaç, park lambası ve bir yıkık duvarla, duvarın önünde ki taş karşımıza çıkıyor. Bütün bu dekor parçaları ya mıknatıslı çocuğun yapışması için(park lambası ve çöp kutusu), yada arkasına saklanmak için kullanılıyor. Kostümlerse sanki bir elden çıkmamış oyuncuların tercihine bırakılmış gibiler. Genel olarak çocukların sokak kıyafetleri tarzı kullanılsa da görsel bir bütünlük yaratmaktan uzak kalmış kostümler.

Bu oyunda gördüğümüz en önemli eksiklik oyun metninin sağlam olmaması. İyi olmayan oyun metinleri, ne yapılırsa yapılsın sahneye yakışmıyor, tiyatronun yardımcı unsurlarından destek alamıyor ve oyuncuların kendilerini ortaya koymalarına fırsat tanımıyor.

Oyunun sonunda, Moda Sanat Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni ve Mıknatıs Çocuk’un yönetmeni Türkan Aktoprak ile söyleşiyorum. Kendisi çocuk tiyatrolarının bilindik sorunlarından bahsediyor ve bunların üstesinden gelebilmek için nitelikli oyunlar çıkarmaya çalıştıklarını belirtiyor. Oyunlarını sponsor desteği almadan oynuyorlar ancak rekabet güçlerinin, okullardaki “korsan” tiyatrolar ve sponsor desteğiyle ücretsiz oynayan çocuk tiyatroları karşısında az olduğunu ve zorlandıklarını söylüyor. Çocuk tiyatrosu yapmaktaki amaçları, yarının seyircisini yetiştirmek, çocuk tiyatrosunun güzel örnekleriyle onları buluşturmak. Oyuncuları da amatör değil, meslek olarak tiyatroyu seçmiş kişiler ancak ne yazık ki henüz sadece çocuk tiyatrosu oyuncularıyla çalışabilecek bir alt yapıları yok, çoğu özel, devlet ve belediye tiyatrolarında olduğu gibi.

Çocuk tiyatrosunun desteksiz olarak ayakta kalmasının ne kadar zor olduğunu ve bu alanda haksız rekabetin söz konusu olduğunu bilerek Moda Sanat Tiyatrosunun ve oyuncularının samimiyetine inanıyorum. Umarım perdeleri daha uzun süre açık kalır ve çocuk tiyatrosunun daha güzel örneklerini kendilerinden seyrederiz.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Ceren Okur

Yanıtla