Başka Bir Tiyatro

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Zeynep Altıok Akatlı’nın Birgün’de yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)

İzmir yeniden şehir tiyatrosuna kavuştu. 1950’de Demokrat Parti iktidarının İzmir’de sanatı gereksiz görerek kapatma kararı aldığı perde bu ay İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in isteğiyle yeniden açıldı.

Cumhuriyet’e 90 yıllık reklam arası vermek isteyen gerici ve baskıcı anlayışın çağdaşlaşma ve gelişim yolunda sanatla çatışması çok gerilere dayanıyor. İşte 1950’de Demokrat Parti iktidarının İzmir’de sanatı gereksiz görerek kapatma kararı aldığı perde, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in isteğiyle yeniden açıldı. Sanatın bir gereksinim olduğunu kavrayan, gerek toplumun eğitim ve farkındalığı gerekse iyi hissetmesi, mutluluğu için her kesimin sanat erişimini kamu görevi olarak benimseyen Tunç Soyer’in 31 Mart seçimleri öncesinde İzmir’e verdiği sözlerden biriydi tiyatro. Yaklaşık 2 yıl önce çalışmalara başlayan danışma kurulunda Yücel Erten, Orhan Alkaya, Eren Aysan, Levent Üzümcü, Cezmi Baskın, Bilgehan Oğuz ve geçen günlerde yitirdiğimiz sevgili Hülya Nutku ile birlikte bulunmak benim için ayrıca çok anlamlı. Özellikle ödenekli tiyatroların sorunlarına hâkim, tiyatro adına uzun yıllar emek vermiş isimlerin birikim ve deneyiminin yanı sıra, akademik temsil ve çok boyutlu bakış katacak bir çeşitlilik içeren kurul demokratik ve katılımcı bir yönetmelik hazırladı. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten’in uyarlayarak yönettiği Aziz Nesin’in yazdığı ‘Azizname’ oyunuyla açılan perdesinin bir daha kapanmaması dileğiyle. Yücel Erten ile İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kurulma süreci üzerine söyleştik.

Sanat, özellikle de tiyatro, birey için bir içsel yolculuk kapısı aralar; toplumsal olarak sorgulamayı, anlamayı, hissetmeyi güçlendirir, birleştici, bütünleyici etki yaratır. İzmir Şehir Tiyatrosu’nun kuruluşu bir başka boyutuyla da çok anlamlı. Yanlışım yoksa Devlet Tiyatroları 81 ilden sadece 23’ünde var. 11 büyükşehir belediyesinden ise sadece 6’sında şehir tiyatrosu var ve İstanbul Şehir Tiyatrosu 9 sahneye sahip. Gaziantep’te ise yeni kuruldu. Yeterli mi?

Genç Cumhuriyet’in, daha savaşın yıkımı, yangını, tozu, dumanı dağılmadan öngörüp kurduğu, can verdiği sanat okulları ve onların doğurduğu sanat kurumları belirgin bir duraklamaya girdi. Farklı isterleri olan sanat eğitimi, YÖK’ün şabloncu tutumuyla cılızlaşıp çoraklaştı. Siyasilerin meşrebine ve mezhebine göre yönlendirmek istediği sanat kurumları, kalıplaşıp ölgünleşti. Bilim ve sanat dünyasında buna direnmek isteyenler itilip kakılır, suçlanır oldu. Bilim ve sanatla insana yatırım yapmanın yerini hurafelerle, sahte tarihçilikle göz boyamalar aldı. Baskı, sansür ve otosansür gündelik olay haline geldi. Geneldeki bu gerileme, tiyatro alanında da manzarayı oldukça puslu bir hale getirdi. Görüyoruz ki fiziki bakımdan en büyük kuruluşumuz olan Devlet Tiyatroları’nın tüzel kişiliği ortadan kaldırılıyor. Demlenmiş, paha biçilmez deneyimler kuşanmış, belki de en kıymetli dönemine girmiş olan sanatçılar 65 yaşına gelince ıskartaya çıkarılıyor. Kanun, tüzük, yönetmelik arapsaçına dönüşüyor. Siyasal baskılar karşısında el pençe divan durmak, repertuvarı yem borusu olarak görmek, dirim kaynağı olan tiyatroyu memuriyete dönüştürmek normalleştiriliyor. Genel bakışta zaten yeterli olmayan bu tablo giderek örseleniyor, zedeleniyor.

Bir yandan da bahsettiğin bu sorunları bahane ederek sanat kurumlarından kurtulmak isteyen bir iktidar var. Birlikte TÜSAK ile yapılmak istenenleri irdeleyerek olması gerekeni tanımlamak üzere yürüttüğümüz sempozyumu ve çalışmayı da hatırlayarak sorayım. Ödenekli sanat kurumlarının korunması ama sorunlardan da arınması için adım atılması gerektiğini söyleyebilir miyiz?

Niyetim Devlet Tiyatroları’nı hırpalamak değil. Devlet Tiyatroları bu ülkenin en kıymetli kurumlarından biri. Bu savrulmadan kurtulup kendini tazeleyebildiğinde, yurt çapında yaman bir duygu ve düşünce arenasına dönüşebilir. Ama konu savrukluktan açılmışken, ilk sorundaki bir ifadeye takıldım, kısaca oraya da döneyim: Devlet Tiyatroları 23 ilde varmış gibi bir tavır takınıyorlar, işte o da özensizliğin bir başka göstergesi. Devlet Tiyatroları’nın yerleşik kadrosu ve sanatsal üretimiyle düzenli faaliyette bulunduğu il sayısı sadece 12. Geriye kalanlar sadece birkaç memurun bulunduğu ve bir binanın hizmete hazır tutulduğu iller. Pratikte biraz daha sık turne yapılan odaklar. Oralarda tiyatro üretimi yok, turne temsilleri var. Tiyatro üretiminin olmadığı bu illerde Devlet Tiyatroları var denmesi; karşımıza bir net-brüt sorusu getirir. Biraz ıspanağa güzelavratotu karışmış gibi olmuyor mu? Bu genel gevşeme, gerileme havasının içinde yeni ödenekli tiyatrolar kurulmasını önemsiyorum. Alternatiflerin ortaya çıkması önemli. Sınırları ve duvarları kıpırdatabilme, ezberleri bozma ihtimalini içinde taşır. Yönetsel ya da sanatsal, yeni referanslar oluşturmaya adaydır. Tunç Soyer’in İzmir’de 70 yıl sürüncemede kalmış bir girişimi ayağa kaldırması, bu kararlılığı göstermesi, diğer illerimizi de cesaretlendirecek bir hamle. Sayın Soyer tarih yazdı.

Birgün

Paylaş.

Yanıtla