Bu yıl pandemi koşullarının dayatması nedeniyle tiyatro sezonu alışıldık tarihi olan Ekim ayında değil Eylül ayında açıldı denilebilir. Aslında tiyatro camiasının sık sık vurguladığı ama merkezi hükümetin ve belediyelerin çoğunun kulağının üstüne yattığı açık hava gösterileri daha yaygın ve kapsamlı bir şekilde organize edilebilseydi sezon çok daha erken başlamış olacaktı. Sezona erken başlamanın pandemi yüzünden birkaç ay sonra yeniden kapanma tedbirlerinin gündeme gelebilecek olması ihtimaline karşı bir “erken kalkar yol alır” mantığı taşıdığını söyleyebiliriz. 6 Eylül ile birlikte yürürlüğe giren “tiyatro, konser, sinema gibi alanlarda aşı veya PCR testi zorunluluğu” ile ilgili kararnamenin tiyatro alanına nasıl yansımaları olacağını, uygulamada nasıl aksaklıklar ve itirazlar yaşanacağını yakın zamanda görmeye başlayacağız. Öte yandan gösterilerde uygulanan kapasite kısıtlamasının geleceği meçhul. Birçok tiyatrocu uygulamayı anlamlı bulmakla beraber tiyatroya getirdiği mali zorluklara da vurgu yapıyor ve devletin bu konuda herhangi bir destekte bulunmaması, özellikle sahnesi olan toplulukları her gün biraz daha zor duruma düşürüyor. Bütün önlemlere karşın seyircinin kapalı salonlara girmekten imtina etmesi nedeniyle yaşanan talep daralmasının nasıl aşılabileceği de belirsizliğini koruyan başka bir mesele. Bütün bu belirsizlikler bir buçuk sezondur kapalı kalan ya da son derece düşük kapasite ile çalışan tiyatroların yeni sezona buruk bir başlangıç yapmasına neden oluyor; birikmiş borçlar, üretim krizi, istihdam sorunları ve benzeri birçok mesele de cabası.
Sezon açılışının hemen öncesinde yaşananlar da bu burukluğa katkıda bulunuyor. Geçtiğimiz hafta Türkiye tiyatrosunun ustalarından Genco Erkal’ın, attığı tweetler nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla mahkemeye taşınması, üstüne üstlük bir de Bozcaada Festivali’nde yaşatılan sorunlar daha başlamadan tiyatro sezonunun ifade özgürlüğü bağlamında nasıl sıkıntılarla karşılaşabileceğine dair ipuçları içeriyor. Yıllardır sanat dünyamızın en üretken isimlerinden biri olan Erkal’ın hakaret içermediği çok açık olan sosyal medya paylaşımları nedeniyle mahkeme karşısına çıkarılması açık bir biçimde ifade özgürlüğünün ihlal edilmesidir, muhalif sanatın ve sanatçıların baskı altına alınmaya çalışılmasının bariz bir örneğidir. Aralarında Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi, Kadıköy Tiyatroları Platformu, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Oyuncular Sendikası gibi kurumların da olduğu birçok kişi ve odak gerek bildirilerle gerekse sosyal medya aracılığıyla bu duruma tepkilerini gösterdi. Yine de içinde bulunduğumuz durum, önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelere karşı tiyatro ve sanat dünyamızın daha yüksek ses çıkaran eylemlerini hak ediyor gibi.
Sezonun başlangıcı aynı zamanda birçok değerli sanatçıyı kaybetmemiz nedeniyle de son derece buruk oldu. Peş peşe aramızdan ayrılan Metin Çekmez, Nusret Çetinel, Ahmet Yaşar Özveri gibi değerli oyuncuların yanı sıra geçen hafta tiyatro dünyasını üzüntüye boğan bir diğer kayıp haberi de tiyatromuzun en üretken ustalarından Ferhan Şensoy’un vefatı oldu. Gerek yazdığı oyunlar, gerek kumpanyasında geliştirdiği doğu ile batıyı buluşturan özgün oyunculuk üslubu, gerekse yeniden ayağa kaldırdığı yüzyıllık Ses Tiyatrosu’nu yaşatma mücadelesi Ferhan Şensoy’u tiyatro tarihimizin unutulmazları arasına kattı. Politik duruşundan ve sanatından ödün vermeden ayakta kalan Ferhan Şensoy çok insana ilham kaynağı oldu, çok insan yetiştirdi, çok sayıda ve nevi şahsına münhasır oyunlar üretti. Onsuz bir sezonun büyük bir boşluk içereceği açık. Şimdi onun anısını yaşatmak için Ses Tiyatrosu’nun ayakta tutulması gerekiyor ve bunun için de hem sanatçılara hem de yerel yönetimlere sorumluluk düşüyor.