Mehmet Zeki Giritli
Netflix, tiyatroyla ilgilenen herkesin mutlaka izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir yapımı 30 Temmuz’dan itibaren izleyicilerine sundu. “İyi ki Yapmışım” belgeseli usta oyuncu Metin Akpınar’ın hayatına ve sanatına dair önemli bilgiler verirken bir yandan da ülkenin yakın geçmişine ışık tutuyor. Bu özelliğiyle sadece biyografik bir yapım olmaktan çıkıp, tarihi bir yapım niteliği de kazanıyor. Selçuk Metin’in yönettiği, senaryosunu Zeynep Miraç’ın kaleme aldığı yapımı bir başka usta oyuncu Tilbe Saran seslendiriyor. Belgeselde Metin Akpınar’ın birlikte çalıştığı sanatçılardan Nevra Serezli, Cihat Tamer, Perran Kutman, Demet Akbağ, Ferhan Şensoy, Kandemir Konduk, Ahmet Gülhan gibi isimler Akpınar’la anılarını aktarırlarken, Türkiye’nin altmışlı yıllardan doksanlı yıllara tiyatro ortamıyla alakalı da önemli tespitlerde bulunuyorlar.
Altmışlı yıllarda Ulvi Uraz’ın öğrencisi olarak başlayan sanat hayatında sayısız başarıya imza atmış, kabare tiyatrosunu Türkiye seyircisiyle tanıştırmış bir isim Metin Akpınar. Kabare tiyatrosunun ne olduğunu, bu işi yapmadan önce kendisinin de bilmediğini söylüyor hatta ilk dönemlerinde bazı tiyatrocular tarafından tiyatronun ciddiyetini bozdukları için ağır bir şekilde eleştirildiklerini de. Ama halk çok beğeniyor kabare tiyatrosunu. Birkaç başarısız denemeden sonra yıllarca dolu salonlara oynuyorlar oyunlarını. Ama ilginç bir tespit olarak çeviri oyunlarda halka ulaşamadıklarını ekliyor.
Nevra Serezli, Metin Akpınar’ın oyun gücünü sahnede gözleriyle karşısındaki oyuncuya verdiği mesajlarla anlatıyor. “Metin öyle bir oyuncudur ki oyun sırasında gözüyle bir şey söyler size ve siz onu ağzıyla söylemiş gibi anlarsınız” diyor. Bir de kafasının arkasında da gözleri olduğuna inandığını ekliyor. Akpınar’ın sahne hakimiyeti ve doğaçlama gücü diğer sanatçılar tarafından da altı çizilerek dile getiriliyor. Demet Akbağ “Ne zaman ne yapacağını bilemezsiniz ama bir şekilde de karşısındaki oyuncuya seni zorda bırakmayacağım merak etme güvenini verir” diyor Metin Akpınar için.
Belgeselde sıklıkla değinilen tiyatroda sansür konusunda ise bugün kırk yıl öncesinden çok daha geride bir durumda olduğumuzu üzülerek dinliyoruz. Hiçbir darbe döneminde oyunlarını oynamayı bırakmadıklarını söylüyor Akpınar. Hatta 1980 darbesinden sonra Kenan Evren’in oyunlarını izlemeye geldiğini, oyuna kahkahalarla güldüğünü ekliyor. Muhtelif zamanlarda Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi isimlerin de benzer bir hoşgörüyle hicivlerine yaklaştıklarını belirtiyor. Günümüzde bırakın devlet yönetimini gözleri önünde hicvetmeyi, sosyal medyada en küçük bir eleştiri yapıldığında dahi “acaba kapıma polis dayanır mı?” korkusu içinde olunduğunu düşünürsek Türkiye’nin nereden nereye geldiği konusunda fikir sahibi olabiliriz sanırım. Cihat Tamer acı bir ifadeyle “günümüz Türkiye’sinde o oyunları asla oynayamazdık” diyor. Oyunlarını darbe dönemlerinde bile oynamaya devam edebiliyorlar ama günün birinde inşaat terörüne kurban gidiyor tiyatroları. Banker Kastelli salonlarını alıp yıkmaya karar veriyor. Nasıl da yıllardır aynı şeylerle mücadele ediyor sanatçılar değil mi?
Metin Akpınar özel bir üniversitenin konservatuvarında genç oyuncu adaylarını eğitiyor artık. Burada da söylediği bir söz var ki belirtmeden geçmemek lazım. Üniversitelerde konservatuvar olmasına rağmen sahne olmadığından bahsediyor. Çoğu zaman dersleri için sahne kiralamak zorunda kaldıklarını, ya da normal dersliklerde oyunculuk derslerini de yaptıklarını aktarıyor. Bu da aslında, özellikle özel üniversitelerin konservatuvarları açısından düşünülmesi gereken bir sorun.
Daha neler var belgeselde. Zeki Müren’in oyunlarına gelişi, Akpınar’ın evlilik macerası, Zeki Alasya ile anıları, Akpınar’ın tıp merakı…İki saatlik belgesel su gibi akıp gidiyor. Bu tür yapımların artması dileğiyle…