[Mahmut Çınar’ın Gazete Duvar’da yayınlanan yazısının bir kısmını paylaşıyoruz.] Siyasetteki derin ayrışmanın MESAM gibi meslek birliklerine de, tam da ‘yüksek siyaset’in gölgesinde bir ayrışmayla aksetmiş olduğunu söyleyebiliriz.
Türkiye’nin en önemli, en kalabalık meslek birliklerinden biri, dün uzun bir aradan sonra ilk kez Genel Kurul toplamayı başardı ve seçime gitti. Tartışmalı geçen seçimde, bir süredir meslek erbabı tarafından da tartışılan bir isim olan Recep Ergül başkan seçildi. Blok liste sayesinde, yine aynı ismin belirlediği kadro ise Yönetim Kurulu’nu oluşturdu.
1986 yılında kurulan Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği MESAM’ın amacı, müzik eseri sahiplerinin, yani söz ve müzik üreten meslek erbabının telif haklarını korumak, bu teliflerin hakkıyla toplanmasını ve yine hakkıyla eser sahiplerine dağıtılmasını sağlamak olarak özetlenebilir. Yani, o çok sevdiğimiz, dinlediğimiz, hayatımızın fon müziği yaptığımız şarkıların çoğunun söz yazarları ve bestecilerinin üyesi olduğu bir meslek örgütünden söz ediyorum.
Birlik, bir süredir özellikle Arif Sağ ile Orhan Gencebay arasındaki açık gerilimle medyada da geniş yer bulan bir kriz yaşıyor. Seçimden iki gün önce bu gerilimi kronolojik bir dizgide özetlemeye çalışmıştım. Söz konusu yazıyı hazırlarken bile, sokak tabiriyle, ‘beynim yanmıştı’. Devletin açıkça müdahil olduğu, tarafların arasındaki uçurumların giderek açıldığı, kayyımlar, davalar, seçimlerle gelip tepeden kararlarla gitmeler, çok karanlık imalarla dolu iddialar, ithamlar… “Ne olmuştu?” diye merak edenleri bu yazıya yönlendirmiş olayım.
Çarşamba günü, tüm bu kaosun neticesinde nihayet 16. Olağan Genel Kurul toplanmayı başardı. ‘Olağan’ dediğime bakmayın, ne süreç, ne de dün gözlemlediklerim pek olağan değil.
Genel Kurul’da üç aday başkanlık için, bu adayların listeleri ise yönetim kadrosu için yarıştı. Adaylardan duayen müzisyen Cahit Berkay, geçmişte Arif Sağ ekibiyle birlikte hareket etmişti ve listesini de zaten aynı ekipten isimler oluşturuyordu. Recep Ergül ise Orhan Gencebay ile yakınlığı dolayısıyla bir süredir MESAM’la ilgili haberlerde adı en çok duyulan isimlerden biriydi. Arif Sağ yönetimine karşı sahtecilik, usulsüzlük, görevi kötüye kullanma gibi sert ithamlarla; açtığı davalarla ve tüm üyelere günün her saatinde vaatlerini sıraladığı SMS’ler atmasıyla gündeme gelmişti. Halk müziği severlerin yakından tanıdığı Sümer Ezgü ise daha mutedil, birlik mesajları içeren bir söylemle başkanlığa aday oldu.
TARTIŞMALI SEÇİM
Önce, dışarıdan bir göz olarak (ki bazen hakkaniyetli olabilmek için bu gerekiyor) MESAM seçimlerinin gerçekleştiği ortamla ilgili izlenimlerimi aktarayım. Daha önce Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından atanmış olan kayyım yönetiminde de yer alan Recep Ergül, belli ki ciddi bir finansal kaynakla girdi seçime. Kapıda kurulmuş olan masada Ergül’ün başında olduğu, (esasen Orhan Gencebay’ın ekibi olarak tanımlayabileceğimiz) ‘Değişim ve Adalet Grubu’nun kuşe kâğıda basılı çok sayfalı broşürleri çanta içinde dağıtılıyordu. Henüz ‘aday’ statüsündeki kadronun broşürlerinin her sayfasında MESAM logosunun olmasını yadırgadığımı söylemeliyim. Birliğin tüzüğünde bununla ilgili bir madde olup olmadığına bakamadım doğrusu. Çoğu devlet destekli organizasyonlardan tanıdık firmalardan gelen çelenkler yine kapıda yerini almıştı.
MESAM’ın çok profesyonel bir teknik ve hizmet kadrosu var, bununla ilgili olarak birliğin üyelerinden daha önce de olumlu yorumlar duymuştum. Bu kadro, seçimin doğru ve üyeler açısından rahat bir şekilde gerçekleşebilmesi için oradaydı ve hazırlıkları üstlenmişti.
Üyeler basın mensuplarının alınmadığı Genel Kurul salonuna girdikten çok kısa bir süre sonra tartışma, atışma söylentileri dışarıya yansımaya başladı. İlk kriz, hemen her Genel Kurul toplantısında olduğu gibi Divan Heyeti’nin seçiminde yaşandı. Seçimi Ergül’e yakın isimler kazanınca, Yönetim Kurulu seçimi kazanılmışçasına alkışlar duyuldu önce. Dışarıya çıkan kimi üyelerin kendi aralarında “Divan’ı alan, seçimi alır” dediğini de duymak mümkündü.
Ardından daha önceki yönetimlerin faaliyet raporları okundu ve Bakanlık tarafından atanmış olan mevcut Geçici Yönetim Kurulu değerlendirildi. Üyelerin önergelerinin sunulması ve tartışılması sırasında ise sert tartışmalar yaşandı. Genel Kurul’da, toplantıya İstanbul dışından gelenler için 2 bin 500 lira ve İstanbul içinden gelenler için bin lira destek harcırahı ödenmesi de kararlaştırıldı. Bu kararın ardından kimi üyeler, “Kimin parası kime dağıtılıyor?” diye itirazlarını dile getirirken, üyelerin bazıları bunun seçim için yapılan bir sempati kazanma hamlesi olduğunu söyledi.
Binden fazla üyenin katıldığı ancak bu sayının, toplam üye sayısının neredeyse onda biri olduğu Genel Kurul’da en gergin anlar, seçime gidilirken çarşaf liste mi, blok liste mi uygulanacağına dair tartışmalarda ve oylamada yaşandı. Oylama sonucunda blok liste kararı alınmasının ardından, bunun bağımsız adayların seçilmesinin önünde engel olduğunu belirten çok sayıda üye karara itiraz ederek salonu terk etti. Bu noktadan sonra Cahit Berkay’ın ‘Demokrasi Grubu’ndan ve Sümer Ezgü’nün ‘Birlik ve Yenilik Grubu’ndan üyelerin büyük çoğunluğu Yönetim Kurulu seçimlerine de katılmadı.
Kuliste, kimi üyelerin, seçimlerin demokratik olmadığını düşündükleri için topluca istifa edip eser sahiplerinin diğer meslek birliği olan Musiki Eserleri Sahipleri Grubu’na (MSG) katılmayı düşündüğü konuşuluyordu.
NEDEN ‘TÜRKİYE SİMÜLASYONU’?
Şimdi gelelim bir meslek birliğinin seçiminde nasıl olup da Türkiye simülasyonu gördüğüme, bu başlığı neden attığıma… İnanın her şeyi siyasete bağlamak gibi bir derdim yok. Ancak burada, bu ülkede kimi zaman yalnızca müzik konuşabilmek de bir lüks, herkese de kısmet olmayan bir lüks üstelik.
Her şeyden önce, siyasetteki büyük ayrışmanın artık MESAM gibi meslek birliklerine de, tam da ‘yüksek siyaset’in altında, gölgesinde bir ayrışmayla aksetmiş olduğunu söyleyebiliriz. Yönetime aday olanların yalnızca dünya görüşleri değil, siyaset yapma biçimleri de, bir matruşka bebeğinde olduğu gibi, ‘büyük’ olanın aynısı. Dün, popülist bir anlayışla, kimi büyük idealleri savunmanın kendisine yeteceğini, bunun dışında çok da bir çaba göstermeye gerek olmadığını düşünen başka bir anlayış karşı karşıya geldi aslında. Sonuç malum.
Öte yandan, seçilen yönetime sempati duymayan çoğu üyenin en önemli itirazı, seçimde bir tarafın maniplasyon çabalarıyla mücadele ederken, diğer kanadın temsil gücü yüksek isimlerinin gerçek bir alternatifle ortaya çıkmaması. E bunu duyan herkesin aklına, ister istemez Türkiye siyaseti geliyor tabii. Hele de, MESAM için aşağı yukarı aynı ideallere sahip olan ve benzer vaatlerde bulunan iki grubun seçime ayrı ayrı girmesi, bir ittifak oluşturamaması, seçim öncesinde tekil olarak üyeler bazında ciddi bir çalışma yapmadığına dair izlenim… Bilmem anlatabildim mi?
Geçmişte bir şekilde birliği yönetme taşının altına elini koymuş olsalar da, birliğin etkin yönetilememesinde payı olan kimi isimlerin bu listelerde bir kez daha yer alması da tepkiyle karşılandı. Bazı üyeler açıkça, “Mecburen şu isme oy vereceğim” diyordu. Şu izlenimimi paylaşma hakkını en çok da bir yurttaş olarak görüyorum kendimde: Listelere, gençler arasında popüler bir sanatçıyı eklemek, sizi genç üyeler ile buluşturmaya yetmiyor. Nitekim Cahit Berkay, seçimden önce yaptığı sosyal medya paylaşımlarında genç üyelerin ilgisizliğinden şikâyet ediyordu. Bunu, bugünün muhalefet partilerinin özellikle Z kuşağına dönük yoğun tanıtım çalışmalarıyla paralel düşünmek lazım. Gençler, yapısal olarak onlara gerçekten hitap eden bir sistemi önermediğinizde, yahut bu konuda sizi samimi bulmadıklarında, birkaç isme, şarkıya; genel kıyafetinize uymayan göstermelik bir aksesuara kanmıyor. Bunu bir yere not etmeli.
Aynı şey cinsiyet eşitliği için de söz konusu. Araya bir ya da iki kadın aday koyduğunuz, erkeklerden oluşmuş listeler ile, hâkim iktidar anlayışına karşı bir alternatif olduğunuzu iddia etmeniz güç.