Dikmen Gürün
Üç gün sonra, 2 Temmuz 2021, Sivas Katliamının 28. yılı.
2 Temmuz 1993’te, Sivas Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne giden 33 aydın Madımak Oteli’nde yanarak ve dumandan boğularak öldüler. Öldürüldüler. Onlarla birlikte iki otel görevlisi de aynı kaderi paylaştı. Bir ortaçağ vahşeti içinde şeriat yanlısı yobazlar, “yak! yak! yak!” çığlıkları arasında bir kez daha tutuşturdular gericiliğin fitilini. Edebiyatçılar, şairler, sanatçılar, öğrenciler ateşe verilirken bir koca şehir halkı seyirci kaldı, bu cinayete. Kılı kıpırdamadı kimsenin. Kalın bir sis perdesi örttü topyekûn Sivas’ın üstünü. Ya Ankara’dakiler? Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, münferit bir olay olarak değerlendirirken bu faciayı, Başbakan Tansu Çiller, Sivas halkının zarar görmemiş olmasından dolayı memnuniyetini arz ediyordu! Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ise her şey olup bittikten sonra yetkisinin yetkisizliğini paylaşabildi! İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun hedefinde ise Aziz Nesin vardı! Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş ne yaptı, ne yapmadı zaten ortada!
Çoğunluğu Alevi kökenli bunca değerli kültür ve sanat insanlarının, öğrencilerin anılarına saygı için neden hâlâ Madımak Oteli bir “Utanç Müzesi” yapılamadı? Tek bir sözle Ayasofya Müzesi, camiye dönüştürülürken nasıl oldu da Madımak Oteli bir türlü müze olamadı? Böylelikle bir özür dilenemedi? Ama bırakın özrü, tutuklu kimse kalmadı Sivas Katliamı ile ilgili olarak! Bu da bu topraklarda, adaletin nasıl tecelli ettiğini gösteriyor… Utanç Müzesi olmadı Madımak ama otel kamulaştırılarak ve yeniden inşa edilerek 2011 yılından bu yana “Madımak Oteli Bilim ve Kültür Merkezi” oldu. Ölenlerin adları Merkezin Anı Köşesi’nde yer alıyor. Bu bir çözüm mü? Yeterli mi? Hayır.
TOPLUMSAL BELLEK
Tarih – tiyatro ilişkisi belgesel tiyatroda “kolektif şahitlik” olarak belirginleşir. Belgesel tiyatronun önemi, her şeyden önce gerçeklere belli bir mesafeden ve belgelerle, somut verilere dayanarak bakabilmekte yatar. Bilimsel ve dramaturjik çalışma, süreçte yanıtsız kalan soruların yanıtlarını derinlemesine araştıracaktır. Dramaturg Maria Van Kerkhooven yıllar önce yazdığı ve bugün de geçerliğini koruyan bir yazısında örneğin; II. Dünya Savaşı üstüne üretilen belgesel yapıtlardan söz eder ve bunların toplumsal belleği nasıl oluşturduklarını vurgular. Aynı şekilde, eleştirmen Gerald Siegmund’un da altını çizdiği gibi şimdiki zaman ve bellek arasındaki güçlü iletişimdir belgesel tiyatroda öne çıkan. Bu açıdan bakıldığında, Türkiye’nin çok yakın tarihimizde aşılması kolay olmayan darboğazı, Sivas Katliamı da toplumsal belleğimizin derin yaralarından sadece biridir.
‘SİVAS ‘93’
Genco Erkal’ın 2006 yılında yazıp yönettiği belgesel oyun “Sivas ‘93” şu sözlerle başlar:
Biz Şenliğe gitmiştik
Onlar öldürmeye gelmişlerdi
Biz devlete güvenmiştik
Devlet onların yanındaydı
Onlar ölüme inanıyorlardı
Biz sevgiye
Onlar kalabalıktı
Biz bir avuç kadar.
Erkal, gazete haberlerinden, söyleşilerden, mahkeme tutanaklarından, tanıklıklardan, Barolar Birliği tarafından hazırlanan kitaptan yaptığı titiz araştırmalar sonucunda tamamlamıştı metnini. Sağlam, güçlü, sorgulayan bir çalışmadır “Sivas ’93.” Nurdan Arca’nın belgesel filmi, Fazıl Say’ın müzikleri ve de Genco Erkal’ın akışın arasına yerleştirdiği Aziz Nesin, Ataol Behramoğlu, Behçet Aysan, Metin Altıok, Nâzım Hikmet, Uğur Kaynar dizeleri, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi insanın içinde kopan fırtınaları pekiştirir. Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan, Şirvan Akan’ın abartıdan uzak oyunları ise yorum getirmeksizin paylaşır anbean Madımak Oteli’nde yaşananları… Şimdilerde YouTube kanalında izlenesi bir oyun. Toplumun tarihiyle, belleğiyle ciddi bir hesaplaşma, geleceğe önemli bir belge “Sivas ’93.” Bir kez daha teşekkürler Genco Erkal…