Bahar Çuhadar
Canlı tiyatro deneyimini özlediyseniz, zamandan ve mekândan kopmak heyecan veriyorsa, Monologlar Müzesi’nin ‘Yel’ini kaçırmayın. Balat’taki Prodromos Rum Kilisesi’nin bahçesinde, sizi bu mahallenin dününden ve bugününden capcanlı bir hikâye bekliyor…
Balat’ı mesken tutan ve burada mekâna özgü işler üreten Monologlar Müzesi’nin Almanya’daki Fringe Ensemble ile ortaklaşa projesi olan ‘Yel’, uzak kaldığımız canlı tiyatro deneyimiyle yeniden buluşmak için iç açıcı bir olanak. Ahmet Sami Özbudak, Balatlı Rum bir anne-kızın (‘insanların bile içini duyan’ köpekleri Yel’in de yardımıyla) evlerinden, yani bekçiliğini yaptıkları, cemaati bile kalmamış kiliselerinden İngiltere’ye kadar uzanacak öyküsünü anlatıyor. Yel’in dediği gibi: “Bu semtte duvarların arasından ruhlar sızar sanki sokaklara…” Melinda ve Thelma’nın ruhu da sokaklara sızmış, semtteki herkese ama belki de en çok bu semtin ‘azınlıkları’na olduğu gibi…
Ahmet Sami Özbudak nahif, içten ve sürprizli bir dille anlatıyor o ruhlardan üçünün yaşamını. Kiliseyi ve mahalleyi geride bırakıp uçup gitmek isteyen Thelma’yı da kendisini bu kilise bahçesine mecbur hisseden annesi Melinda’yı da yutkunarak anlamamızı sağlıyor o dil.
MUZİP VE BİLGE KÖPEK
Gizem Erdem, Tara Haçikoğlu ve Burak Üzen; ‘Yel’i oyunun adı gibi hafif, uçuş uçuş bir tonla ayaklandırmış. Erdem’in esnek dansçı bedeniyle oyuna kattığı koreografi anları, oyunun pek çok yerinde kullanılan ve küçük grotesk etkiler yapan aksesuarlarla birleşince hikâyenin aslında hayli ağır olan duygusal yükü de akışkan bir kıvam almış. Halihazırda terk edilmiş bir mekân duygusuna sahip kilise bahçesi çıplak haliyle bile bu hikâyeye doğal bir doku sunuyorken Melinda’nın evini sarmalayan meşaleler, mumlar, ortadaki ahşap masa gibi parçalar doğal dokuyu güçlendiren detaylar olmuş. Yine de mekânın karakterini tamamlamada en büyük rol; burada olan biten her şeyin bugününe, dününe, içine, dışına hâkim olan, Burak Üzen’in canlandırdığı muzip ve bilge köpek Yel’de.
Frank Heuel’in yönettiği oyun eşzamanlı olarak Bonn’da da oynanıyor. Oyunun yaz boyunca çeşitli açık hava projelerinde yer alması da gündemde. Ama önerim; fırsat yaratıp ‘Yel’i kendi yerinde, ‘mekâna özgü oyun’ fikrinin hakkını layıkıyla veren kilise bahçesinde izlemeniz.