Raimund Hoghe Anısına

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mehmet K. Özel

raimund hoghe dün akşam, 14 mayıs’ta düsseldorf’daki evinde ani şekilde aramızdan ayrılmış.

hoghe, münih’te iki yılda bir düzenlenen dans festivali’nin bu seneki çevrimiçi versiyonu kapsamında dün ve bu akşam yapıtlarından bölümler gösterildikten sonra canlı söyleşiye katılacaktı, olamadı.

hoghe 1949 doğumluydu, wuppertal’liydi. pina bausch’un dans tiyatrosu estetiğini oluşturmaya başladığı ve olgunlaştırdığı yıllarda toplulukta dramaturg olarak çalışıyordu. o yıllardaki yapıtlardan sadece bir ikisi bile sayarsam, bausch’un sanatının doruk noktasında hoghe’nin onunla birlikte üretim yapan grubun içinde olduğunu fark etmemek ve hakkını teslim etmemek imkansız olur: “viktor”, “1980”, “bandoneon”.
bu üçüne ek olarak, bausch’un yapıtları arasında “auf den gebirge hat man ein geschrei gehört” ve “two cigarettes in the dark” gibi kişisel olarak hayran kaldıklarımın hepsinin künyesinde hoghe’nin de adı, dolayısıyla katkısı var.
tanztheater wuppertal’de 1979-89 arasında 10 yıl çalıştıktan sonra ayrılıp kendi topluluğunu kuran raimund hoghe o günden ölümüne kadar düzenli olarak koreograf ve dansçı olarak sayısız iş üretti, avignon, montpellier, paris güz gibi dünyanın ünlü tiyatro ve dans festivallerine davet edildi, 2020’de almanya’da verilen en prestijli dans ödülünü aldı.
hoghe’nin bausch estetiğine dramaturg olarak yaptığı katkıyı birebir seyrederek deneyimlememişken, ama onun bir dönem bausch’un dramaturgu olarak çalıştığı bilgisinin yarattığı aşırı merakla ilk defa 2006 yılında viyana’da impulse dans festivali’nde onun bir işini seyretmiştim. o akşamı unutamam. viyana’ya ilk ve -şimdilik- son seyahatimdi, seyahatimin tek tetikleyicisi de seyredeceğim dans gösterileriydi. ilk defa sidi larbi cherkoui’nin bir işini (l’avant), bill t. jones’un bir işini (as i was saying) ve hoghe’nin bir işini, “young people, old voices”ı, seyrecektim.
“young people, old voices” başladığında akademie theater’ın 500 kişilik oditoryumu tıklım tıklım doluydu. gösterinin ilk yarım saatinden sonra insanlar yavaş yavaş salonu terk etmeye başladı. üç saatlik gösteri bittiğinde annem ile ben dahil olmak üzere salonda sadece 30 kişi kadar kalmıştı. annemin de hayatının en sabırlı üç saatini geçirdiğini söyleyebilirim; bir kaç kere kulağına “istersen sen otele dön” diye fısıldamama rağmen, kaldı.
“young people, old voices” seyretmesi çok zor bir yapıttı. bu yapıtı seyrettiğimde, daha henüz yukarıda saydığım bausch yapıtlarından hiçbirini canlı seyretmemiş olduğumu düşünerek şimdiden geriye bakınca; bausch’un 1980-90 arası yapıtlarının zamanı esneterek kullanan karakterini çok andırdığını fark edebiliyorum. yapıtın bir sekansında sahnenin en arkasına dizilmiş dansçıların sahnenin ucuna kadar çok yavaş hareketlerle ilerlediklerini hatırlıyorum. “young people, old voices” melankolik, hareketten ziyade durum odaklı, aykırı bir ironiye sahip, “garip” olarak tarif edebileceğim bir yapıttı.
sonraları, hoghe’nin bir-iki yapıtını kayıttan da izleyince, “young people, old voice” hakkındaki düşüncelerimin az çok diğerleri için de geçerli olduğunu söyleyebilirim. seyirci olarak hoghe’nin yapıtına angaje olmanız, yapıtla birlikte düşünmeniz, yapıta kendinizi teslim etmeniz gerekir. sizi rahatlatan, nefes aldıran anları pek yoktur. ne müzik, ne ışık, ne sahne, ne kostüm, ne de hareket tasarımı olarak cezbedicidirler. hoghe’nin işleri bir gösteri olarak gözünüzü kamaştırmaz, daha çok, sanki sanatçının bedenler üzerine düşüncelerini oldukça soyut ve mesafeli bir dille sahneye taşırlar. hoghe, kalbinizle değil aklınızla sevebileceğiniz yapıtlar üretirdi.
“young people, old voice” sonra bir daha herhangi bir raimund hoghe işiyle yolum kesişmedi. geçen yıl şubat ayı başında, hemen pandemi patlamadan önce yurtdışındayken düsseldorf’da hoghe’nin “postcards from vietnam” adlı işinin prömiyeri ile robert wilson’ın “orman çocuğu”dan uyarladığı müzikal arasındaki tercihimi de ikincisinden yana kullanmıştım. belki hoghe’den kullanmalıydım..
çağdaş gösteri sanatlarının en ayrıksı figürlerinden biri aramızdan ayrıldı. yapıtları başka topluluklar tarafından sahnelenilir mi, sanmıyorum; bildik ve alışıldık normların dışında, çok ona özgü ve şiirsel yapıtlardı, çoğunda performansçı olarak da yer alıyordu..
hoghe yapıtlarını tasarlarkenki esinleri için bir yazısında şunları yazmış: “çevremdeki gerçeklik, içinde yaşadığım zaman, tarih, anılarım, insanlar, imgeler, duygular ve müziğin gücü ve güzelliği ve benim durumumda geleneksel güzellik ideallerine uymayan kendi bedenimle yüzleşme.
hoghe aynı yazısında başarı hakkında “çalışabilmek ve kendi yolunuza gidebilmek – başarılı olsun ya da olmasın – önemlidir. ben sadece yapmam gerekeni yapıyorum” diyor.
biricik raimund hoghe’ye saygıyla..
Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Mehmet K. Özel

Yanıtla