Dikmen Gürün
Alain Touraine “Modernliğin Eleştirisi” adlı kitabında, modern kültürel yapının sanatçıyı özgür ve yaratıcı birey olarak özümsemesine değinir. Aslında, özgür düşüncenin sınır tanımaz gücü her çağda toplumlar üstünde hâkimiyet kurmak iddiasında olan baskıcı yönetimleri rahatsız etmiştir. Böylesi ortamlarda özgür düşüncenin savunucusu olan sanat ve sanatçı çeşitli baskı ve sansür mekanizmaları ile hesaplaşmak durumunda kalmıştır. Örneğin Schiller, dünya sahnesinde özgür düşünce uğruna güçlü karakterlerin verdiği mücadeleden söz eder. Voltaire, düşüncesini özgürce söylediği için kapatıldığı Bastille’de yazdığı “Hernande”de yine düşünce özgürlüğünü savunmuştur. Sir Philip Sydney sanatın düşünme yetisini geliştirdiğini ileri sürmüştür.
SANATA BASKI
Yüzümüzü bizden örneklere çevirecek olursak; Muhsin Ertuğrul Hocamız “Tiyatroda bir piyesin oynatılması ‘emir’ veya ‘yasak’ edilemez! Böylesi, bizim fikir hürriyeti anlayışımıza tamamen zıttır” * derken ne kadar da haklıdır. Aynı şekilde, hukuk insanı Selahattin Hakkı Esatoğlu’nun “Sanata Baskı” başlıklı yazısında, sanatçının hiçbir etkiye boyun eğmeden yaratıcı gücünü ortaya koyması gerektiğini okuruz. Otoriter rejimlerin sanatçıya bu özgürlüğü çok gördüğünü ve baskı yaparak onu kendi istedikleri yöne doğru çekmeyi amaçladıklarına dair ipuçları ediniriz.** Haldun Taner’in “Sansür Üzerine” yazısı da her dönemde korur güncelliğini. Sanatı ve sanatçıyı belli kalıplara sokmak isteyen yöneticileri, yönetimleri eleştirir: “Gerçek sanatçı toplumun en uyanık, antenleri en keskin öncü kişisi olarak sınır, gelenek, kalıp, ideoloji, siyasal gerek, idari görüş gibi ölçüler tanımaz. Onların dışına, üstüne, çok ötesine taşar. Zaten yeryüzünde varlığının bir sebebi bunları aşması, toplumu da aşmaya zorlamasıdır” *** der. Buralardan yol alırken; sanata/sanatçıya dair söylemlerin hiçbirinin Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen günlerde Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri törenindeki konuşmasında yaptığı “sanatçı” tanımına uymadığını bir kez daha görürüz. Uyamaz da zaten. Çünkü, sanatın ve sanatçının özüne aykırı bir diktedir o konuşmada söz konusu olan. Sanatın toplumları uyarıcı evrensel özünün sindirilmesi her zaman insana ve özgür düşünceye saygılı bir yapılanmanın önünü açmıştır, açacaktır.
İNSAN HAKLARI VE BOĞAZİÇİ’NDE YAŞANANLAR
Geçen günlerde tepeden inme bir biçimde Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan bir rektör atandı. 2016 yılından bu yana başka üniversitelerde de aynı uygulama yapılmış ama böylesi bir tepki gelmemişti! Söz konusu Boğaziçi Üniversitesi gibi köklü bir eğitim kurumu olunca ve de öğrenciler ve hocalar kurumlarına sahip çıkarak bu atamaya sessiz kalmayınca, özgür düşünceye kelepçe vurmak için yine harekete geçildi. Zaten, bu arada, fiziki olarak da vuruldu kelepçe üniversitenin kapısına! Bu olay dünyada yankılandı. Öğrencilerin kampusta polis tarafından yerlerde sürüklenmelerinin ötesinde gece yarısı evlerinden alınarak tutuklanmaları, terörist muamelesi görmeleri ve türlü şiddet olaylarına maruz kalmalarının izah edilir bir yanı yoktur.
Bu utanç verici gelişmeler beni yine sanat dünyasına götürdü. 2006 yılında, İKSV 15. İstanbul Tiyatro Festivali’ne davet etmiş olduğumuz, William Forsythe imzasını taşıyan “Human Rights/Human Writes” (İnsan Hakları/İnsan Yazıyor) adlı gösteri 1948 yılında kaleme alınmış olan İnsan Hakları Bildirgesi’nin kimi ülkelerde bugün de nasıl ihlal edildiği gerçeğini vurguluyor ve kâğıt üzerine sıralanmış maddelerin yazılı sözcükler olmaktan öteye geçemediğinin altını çiziyordu. Dansçılar sürekli yazmaya çalışıyorlardı kocaman beyaz kâğıtlar üstüne bildirgeden bölümler, sözcükler, harfler… Sürekli engelleniyorlar ve sürekli mücadele ediyorlardı yılmadan… Ünlü koreografın bu çalışmasında temel amaç insan haklarının, özgürlüklerin hayata geçirilmesi konusunda yaşanan sorunların beden diliyle paylaşılmasıydı. Hepimizi içine alan bir paylaşımdı bu. Şöyle bir düşündüm de günümüze, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanmakta olanlara dair çok şeyler söyleyen bir çalışma aslında Forshyte’in “İnsan Hakları/İnsan Yazıyor” adlı yapıtı.
* Muhsin Ertuğrul, “Tek Çıkar Yolumuz”, Türk Tiyatrosu, Ocak-Şubat 1964
** Selahattin Hakkı Esatoğlu, “Sanata Baskı”, Ulus, 23 Aralık 1966
*** Haldun Taner, “Sansür Üzerine”, Kent Oyuncuları Dergisi 29 Ocak 1962