[Tuğrul Eryılmaz’ın T24’te yayınlanan yazısının AST ile ilgili kısmını paylaşıyoruz.] AST eğitimin bir parçasıydı
İster ODTÜ’lü ya da Cebeci Kampüslü, ister Dil Tarihli ya da Hacettepeli olun eğer Ankara Sanat Tiyatrosu’nda en az iki üç oyun izlemediyseniz öğreniminiz eksik kalmış demektir.
1960 ortalarında Ankara’da okuyan gençlere en sevdikleri dört şey sorulsa sonuç, sırasıyla, AST, Sinematek, Modern Disco ve Kalem Meyhanesi çıkardı (En azından ben ve 50 Mülkiyeli arkadaşım için).
Öğrenciliğim sırasında bütün oyunlarını gördüğüm tek tiyatro AST oldu. “Godot’yu Beklerken”, “Ayak Bacak Fabrikası”, “Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti” ve hepimizi kendine ilk görüşte hayran bırakan Nevra Serezli’nin “Durdurun Dünyayı İnecek Var”…
AST’de yıllar içinde kimlere hayran olmadık ki: Işık Toprak, Rutkay Aziz, Meral Niron, Tuncer Necmioğlu, Ayberk Çölok… Ama benim aklıma AST deyince ilk Erkan Yücel gelir. Arkadaşlarım beni mor göz altlarım ve sıska suratımla ona benzetirlerdi (Hep böyle gürbüz değildim). Ben de AST’ye oyun seyretmeye gittiğimde hep erken varıp fuayede dururdum. Mutlaka bir iki kuş “Erkan Yücel” diye seğirtir tuzağıma düşerlerdi. Yazın İzmir Fuar’ına geldiklerinde de hiç atlamazdım oradaysam. En son Şerif Gören’in “Endişe”sine başlamadan önce görmüştüm.
Bundan çok yıllar sonra oğlu Doğu Yücel’in Radikal’de benimle çalışmasından ne kadar mutlu olduğumu belki kendisi de bilmez. Sadece isminden hoşlanmazdım. Biraz utangaçtı ama şimdi kitaplar, senaryolar yazıyor. Ne derler, armut dibine düşermiş.
İster inanın ister inanmayın, gençliğimde beni Erkan Yücel’e benzetirlerdi