“….Belki ben başka biryerde bir bank olurum insanları buluşturan, belki bir ekmek kokusu; bir akşam yemeği vaktinde aynı mahalleyi aynı sofraya toplayan, belki de dev bir meydan saatinin yelkovanı olurum; daha eşit bir dünya için akrebini kovalayan. Hadi şimdi gitme vakti… ”
Map To Utopia
Bu yıl İKSV Tiyatro Festivali’nin en deneysel oyunu şüphesiz Map to Utopia oldu. İstanbul merkezli Platform Tiyatro ile Bonn’dan Fringe Ensemble ortak üretimi olan proje, ilk adımını; geçtiğimiz yıl Yeldeğirmeni’nde, semtin farklı zamanlarına dair gezici bir AR deneyimi ile gerçekleştirmişti. Mayıs ayında ise adeta test sürüşünü tamamladı ve güncellenmiş versiyonuyla festivalde seyirci ile buluştu. Böyle bahsedince, bir tiyatro oyunundan ziyade teknolojik bir araçtan söz ettiğim hissine kapılabilirsiniz. Her ne kadar teknolojik araçların tiyatroda kullanımıyla ön plana çıksa da, Map to Utopia elbette bundan çok daha fazlası…
Son yıllarda giderek kitlesel tüketim mekanizması haline gelen, nimetlerinden yararlandığımız kadar kişisel ve sosyal yaşamımızın her alanına, ve neredeyse her anına girmiş olmasından şikayetçi olduğumuz dijital olanakları kamuya açık bir üretim alanı haline dönüştürmesi, oyunun en cazip yanlarından biri. Oyun, henüz bir Türkçe karşılığı olmayan ‘gamified theatre’ örneği olmakla birlikte performans sanatı, doğaçlama tiyatro, forum tiyatrosu ve video sanatı gibi farklı türlerden de besleniyor.
Dijital ağ ve sinyalleri bir dayanışma ağına dönüştüren oyun, 5g teknolojisiyle, Zoom ortamında kurmaca bir şehir ve dört farklı semt simülasyonu ile seyirciyi katılımcı olmaya davet ediyor. Yani bu oyunda yan gelip yatmak, boş boş sahneye bakmak yok! Konvansiyonel tiyatrodan her anlamda uzaklaşarak tasarlanmış oyunda, ilk defa 1974’te masaüstü kart oyunu olarak ortaya çıkan ‘role playing’ tekniğinden faydalanılmış. Farklı sosyo-kültürel özelliklere sahip 20 avatar, kurmaca şehrin semt sakinleri ile semt yöneticilerinin bütününü oluşturuyor. Katılımcılar, semt sakini ve ya yönetici konumunda oyuna dahil ediliyor ve beş moderatör eşliğinde, senaryo çerçevesinde verilen karakterlerini oynamaya yönlendiriliyorlar. Tiyatronun karşılaşma, anlama, dinleme, birbiriyle buluşturma işlevi, seyircinin de interaktif katılımıyla, bu ütopik şehrin içinde yeniden anlam buluyor. Verili koşullar altında katılımcıları doğaçlamaya yönlendiren oyun, toplumsal önemi olan konularda tartışma, fikir oluşturma, fikri beyan edebilme adına sıradışı bir iletişim ortamı oluşturuyor. Olagelen müzakere ortamı, karakterleri birbirine yakınlaştırarak katılımcılara, empati kurma, irdeleme, düşünme ve analiz etme fırsatları tanıyor. Adalet, eşitsizlik, güç dengesi gibi olgular arı kovanının simgeleşmesiyle yeniden sorgulanıyor ve oyun nesneden özneye atıfta bulunuyor. Yaşamı devam ettirme için gerekli ihtiyaçlar, toplumsal bir bakış açısıyla ele alınıyor.
Hipergerçeklik altında yaşam gerçeğine işaret eden oyun, bir dizi soruyu akıllara getiriyor:
En son ne zaman bir yabancıyla sohbet ettim?
En son ne zaman komşumun bir sıkıntısıyla ilgilendim?
En son yaşadığım yer hakkında ne zaman söz sahibi oldum?
En son ne zaman kendimi bir başkasının yerine koydum?
En son ne zaman kendimi özgürce ifade ettim?
En son ne zaman özdeşlik kurdum?
Ve en önemlisi oyun, “Daha iyi bir yaşamı birlikte nasıl inşa edebiliriz?” sorusunun cevabı peşine düşüyor ve ideal toplumu birlikte nasıl yaratabileceğimizi sorgulatıyor. Tüm bu sorular, duygu ve düşünce akışının içinde bu kısacık buluşmada zihinlerde canlanıyor ve “birlikte nasıl yaşarız” ın çözümünü aramaya yöneltiyor. Böylece ‘Ben’ algısından ‘Biz’ algısına kendiliğinden dönüşen bir oyunun içinde buluveriyoruz kendimizi.
Map To Utopia’nın adından da anlaşılacağı gibi bu ütopik şehirde kaos yok, fikir farklılıkları var. Oyunda herkesin kendince haklı olduğu, ifade özgürlüğünün anlayışla buluştuğu, daha iyinin peşine düşüldüğü bir ortam gelişiyor. Buradan hareketle de, herkesin daha mutlu olduğu bir dünyanın mümkün olabileceğine işaret ediyor.
Map To Utopia sayesinde sokaktaki günlük yaşam ile tiyatronun aslında ne denli bağlantılı olduğunu, tiyatronun günlük yaşama dair farklı fikirler ve tartışmalar üretilen önemli bir kamusal alan oluşturduğunu bir kez daha fark ediyoruz. İnsanların farklılığının ortaya çıktığı ve görünür kılındığı bir tiyatro projesi olarak, kamusal öznelere ortaklaşa bir üretim alanı sağlayan Map To Utopia, daha iyi bir dünyayı düşlettiği gibi, bu dünyayı gerçek kılmaya giden yol için de şahane bir harita sunuyor.
MÜŞERREF GÖKSEVER
Oyuncu, Akademisyen
Oyunun Künyesi:
Ortak Yapımcılar: PLATFORM TİYATRO & FRINGE ENSEMBLE
Konsept: Ceren Ercan, Frank Heuel, Mark Levitas, Annika Ley, Fehime Seven
Dramaturji ve Metinler: Ceren Ercan
Yöneten: Frank Heuel
Sanal Gerçekleştirme ve Sahne Tasarımı: Annika Ley
Oyun Tasarımı ve Geliştirme: Fehime Seven
Prodüksiyon: Mark Levitas
Ses Tasarımı ve Müzik: Ömer Sarıgedik
Akademik Danışman: Miguel Sicart, Güven Çatak
Oyun Tasarımı Asistanı: Maria Muszynska
Oyun Geliştirme Asistanı: Yusuf Işık
Oynayanlar (alfabetik sırayla): Alican Yücesoy, Elif Ürse, Ersin Umut Güler, Gizem Erdem, Okan Urun