Mehmet K. Özel
bir tiyatro gösterisinin mizanseni; onun bir gösteri olduğunun, bir oyun alanında sahnelendiğinin, daha da ileriye giderek, içinde sahnelendiği mekanın (fiziksel, tarihsel, kültürel, vb.) özelliklerinin farkında olarak kurulmuşsa, tabii ki gösterinin içeriği ile sahnelendiği mekanın özellikleri arasında anlam ilişkisi de varsa ve bir de mizansen bu farkındalıkları bir seyirci olarak bana geçir(ebil)iyorsa, o gösteriden başka tür bir keyif alıyorum. bu yazdığım gösteri-mekan ilişkisinde hayal ettiğim en ideal hal. bir çok neden ve şarttan dolayı bu ideal halin her gösteride olması imkansız hiç kuşkusuz. ama yine de ben, yaşamakta olduğum şu çağda/zamanda/yıllarda şu en-alt-seviye-farkındalığa bile razıyım: günümüzde herhangi bir tiyatro gösterisi en geleneksel oyun-seyir ilişkisine sahip çerçeve tipi tiyatro mekanında bile olsa, içinde bulunduğu mekanın özelliklerinin (en başta da seyirci-icracı ilişkisinin) farkındalığıyla sahnelenmeli, yani en başta kendisi “-mış gibi” yapmamalı.
neden bu uzun giriş. çünkü; içinden geçmekte olduğumuz ve evlerimizdeki mekanlara hapsolmak zorunda kaldığımız şu günlerde gittikçe artan çevrimiçi gösterilerden çok azı, kullandıkları “asıl” mekanın/alanın özelliklerinden ve ona dair farkındalıktan faydalanıyor.
en temelde, nedir o mekan/alan?..
ekranın kendisi; cep telefonu, televizyon, tablet ama çoğunlukla bir bilgisayar ekranı.
genellikle yatay bir dikdörtgen (cep telefonu veya tabletse yönüyle oynanabilir tabii). iki boyutlu. siyah renkli (ait olduğu kişinin zevkine göre döşenmiş bir arkaplanı olabilir tabii).
en üstünde, en altında veya yanında bir bilgi çubuğu olan. üzerinde, ait olduğu makinenin içindeki bilgilere ulaşımı kolaylaştıran küçük görsellerin olduğu.
içinde pencereler açılan. aynı anda, yani eşzamanlı olarak bir çok pencere açılabilen. açılan pencerelerin istenilen süre boyunca durabildiği; üs tüste binebildiği, yan yana konumlanabildiği, boyutlarının büyütülüp küçültülebildiği.
ekran, bilgisayarın “mekanı”. pencereler de o mekanın baktığı/içerdiği peyzajı (yani, içindeki bilgileri) gösteren delikler/açıklıklar.
mimari terminolojide kapılar da pencereler gibi bir açıklık türüdür, tek farkı kapılar hareket tarif ederler, kinestetiktikler, içlerinden geçilip başka bir mekana ulaşılır. pencereler ise sadece görsel bir hareket sunarlar, gösterirler. bilgisayar ekranındaki (mekanındaki) açıklıklara kapı değil pencere denmesi de bu yüzden herhalde..
almanya’nın köln-düsseldorf-mülheim an der ruhr şehirlerinde 30 yıldır gerçekleştirilen impuls theater festival (impuls tiyatro festivali)’nin bu yılki zorunlu çevrimiçi edisyonundaki bir gösteri tam da yukarıda tariflediğim mekanı, yani bilgisayar ekranını, tam da yukarıda idealize ettiğim farkındalıkla kullanıyordu. bu gösteri genç alman sanatçı oliver zahn’ın “lob des vergessens, teil 2” (unutmaya övgü, bölüm 2)’si idi.
“unutmaya övgü” aslında fiziksel mekan için tasarlanmış bir gösteriymiş. zahn bu gösteriyle festivale davet edilmiş. malum şartlardan dolayı festival fiziksel olarak gerçekleştirilemeyince zahn aynı temayı işleyen ama aslından bağımsız bir gösteri tasarlamış; yenisinin başlığında “bölüm 2” ibaresini bu nedenle eklemiş, yoksa öncekinin devamı veya dönüştürülmüş bir versiyonu olduğu için değil.
zahn bu gösteride ne anlatıyor, önce kısaca ondan bahsedeyim.
zahn bir kaç yıl önce bir ses arşivinde bir şarkıya rastlar. bu, sözlerinden anlaşıldığı üzere yurdundan edilmiş birisinin, bir muhacirin söylediği bir şarkıdır; almancadır. zahn şarkıdan çok etkilenir ve araştırmaya başlar. şarkının izini sürerken, bir yandan da doğu avrupadan sürülmüş alman muhaciri kendi dedesinin/anneannesinin hikayeleriyle yüzleşir. zahn bu çıkış noktasından başlayarak yaklaşık 40 dakikalık gösteride kendi geçmişiyle hesaplaşarak unutmanın stratejilerine ve hatırlamanın dinamiklerine doğru yola çıkartır bizleri.
zahn gösteri boyunca biz zoom’daki seyircilerle paylaştığı kendi bilgisayar ekranında canlı olarak pencereler açar.
zahn konuşmaz, konuşmak yerine word belgesi olarak açtığı pencerelerin içine yazar, yazdığını seçip bir kerede siler, tekrar yazar. değil mi ki icracı ile seyirci bir bilgisayar ekranını paylaşıyorlardır, icracı da o mekana içkin araçları kullanarak seyirciyle iletişim kurmaktadır.
dolayısıyla zahn sadece word belgesi de kullanmaz. şarkı için wav belgesini kullanır, şarkının geçmişini araştırırken bulduğu bir görüntüyü bizlere seyrettirmek için tarayıcısını kullanır. o tarayıcıda zahn’ın arama geçmişini, tarayıcıdan ulaştığı youtube sayfasını, bize izlettirmek istediği videodan önce otomatik olarak çıkan reklam videosunu görürüz.
icracı daha en baştan, seyirciyle paylaştığı gösteri mekanının fiziksel sınırlarını da vurgulamayı ihmal etmez. bunun için; bir pencereyi sol üste, bir diğerini sağ alta yerleştirir. word belgesi olan pencerelerin üsttekinin içinde “bu” alttakinin içinde ise “yapıtın gerçekleştiği mekan”dır yazar. tek bir cümleyi ikiye bölerek bizlere, gözlerimizle takip ettiğimiz yazı sayesinde gösteri alanının sınırlarını fark ettirir.
icracı gösteri boyunca ekran mekanını/alanını gösterinin içeriğiyle örtüşür şekilde kullanmaya devam edecektir. bu anlamda en can alıcı sahnelerden biri; zahn’ın söz konusu şarkıyla karşılaştığında ve şarkıyı araştırırken kendi geçmişine dair hafızasındaki boşluğu fark ettiğini yazdığı sırada, bu cümleyi içeren iki pencereyi ortaya şarkı belgesini alacak şekilde ekranın iki zıt ucuna taşıdığı sekanstır. iki pencere arasındaki alan, bir ekranda olabilecek en uzak mesafe üzerinden boşluğu temsil ediyor, boşluğu zahn’a fark ettiren şarkı da o boşluğun tam ortasında duruyordur.
pencerelerin mekandaki (ekrandaki) konumları kadar, icracının pencere içine o anda yazdığı metnin pencerenin içindeki konumu da (yani sola dayalı veya sağa dayalı olma hali de) tasarlanmıştır ve anlam içerir.
zahn gösterinin ilerleyen anlarında ses arşivinde rastladığını belirttiği şarkının wav belgesini ekranın ortasına yerleştirir. belgeyi açar ve seyirciye dinletir. o sırada, daha önceden dökümünü yaptığı sözlerin olduğu bir belgeyi, sözler şarkıda geçtikçe, yukarıdan aşağıya doğru açarak görünür kılar.
icracı wav belgesinin kaç megabayt olduğunu yazar; bilgisayarın hafızasında kapladığı yeri imler. icracı daha sonra bize wav belgesini ses belgesi olarak değil, bilgisayar diliyle yazılmış haliyle açar. böylece sanki sahne üzerinde yaratılmış tiyatral bir yanılsamanın çıplak halini, adeta sahne arkasındaki bütün teknik aletleri ve aksamı görürüz.
bir sekansta ise icracı şarkı belgesinin bulunduğu arşiv dosyasının bütününü açar. alt alta sıralanmış belgeler vardır. icracı bazı noktalara dikkatimizi çeker: numaralanmış dosyaların arasında bazı numaralar eksiktir. adeta hafızadaki boşluklardır bunlar ve sorar: o dosyalar kayıp mıdır, analogdan dijitale dönüştürülmemişler midir, o aşamada unutulmuşlar mıdır, yoksa hiç bir zaman var olmamışlar mıdır..
bütün bu yazma-silme, belge/dosya açma-kapama, pencereleri boyutlandırma-konumlandırma eylemleri hem baştan sona performatiftirler hem de gösteri boyunca yapılan her eylem bütün çıplaklığıyla gösterile gösterile yapılıyordur.
yazar, yönetmen ve icracı olarak oliver zahn bütün bu eylemleri canlı olarak gerçekleştirirken, içerik olarak da, unutmanın ve hatırlamanın yakın geçmişteki ve günümüzün internet çağındaki teknikleri, stratejileri nelerdir üzerine tartışma açar, düşünür, bunları sorgular.
zahn’ın “lob des vergessens, teil 2” adlı çevrimiçi gösterisi bana benzersiz bir deneyim yaşattı. çevrimiçi gösteriler hakkında daha önce düşünmediğim şeyleri düşündürttü. umarım ilerde bir gün rast gelirim, onun bir yapıtını fiziksel bir mekanda da deneyimleme, seyretme imkanım olur.
oliver zahn bu gösteriyi impulse theatre festival’de üst üste iki akşam sahneledi, ilk akşam almanca ikinci akşam ingilizce olarak. bu gösterinin sanatçının sitesinde iki yeni gösterimi gözüküyor; 24 haziran’da paris goethe enstitüsü etkinliği olarak, ve ağustos’taki hamburg kampnagel’in uluslararası yaz festivali kapsamında henüz belli olmayan bir tarihte.
merak edenler kaçırmasınlar..