[C.Hakkı Zariç’in Evrensel’de yayınlanan Tamer Levent ile yaptığı söyleşiyi paylaşıyoruz.]
Gülen ve soran bir yüz, Tamer Levent. Sanata dair soruları çoğalıyor ve memur olmakla sanatçı olmak arasındaki farkın ayrıntılarını soruyor yıllardır. Devlet erkanı uzakta bu sorunun yanıtına. Elbet! Geçmişten bugüne bir şeyler harmanlıyor kafasında. Ekranlarda, sinemada ve Galileo oynarken, şimdi vahlanmanın zamanı değil kuşkusuz. Karantinayı evinde geçirenlerden. Deneyimleri ve birikimine yolladık soruları. Brecht’in yazdığı veba sahnelerinden bugüne uzanan ve bize değen neyse onunla yanıt verdi. Uzanıp göğe bakarken duyumsadı bunları belki, belki de bir kitabın katlı sayfasından seslendi. Sahneden değil hayatın içinden yazdı Tamer Levent.
“YAŞAMDA HER MESLEK ERBABININ BİR SORUMLULUĞU VAR”
Eve kapandığımız pandemi günlerinde ne gibi sorular soruyorsunuz kendinize? Evden bakınca işe gitmek veya dışarıda olmak zorunda olanları görebiliyor musunuz, bu durumun sizdeki karşılığı nedir?
Tabii ki, şu anda esnaf, iş adamı, doktor, kurye, market çalışanı, güvenlik güçleri, fabrikada çalışmak zorunda olan işçi, belediye çalışanı gibi mesleklerde çalışanlara, fırın işletenlere teşekkür etmeliyiz. Bu mesleklerden birinde çalışmayarak, evlerinde oturma sorumluluğunu yerine getirebilenler, bilmelidirler ki, evlerinde oturabiliyorlar ve hayat, sınırlı da olsa, devam ediyorsa onların sayesinde! Ama, yaşamda her meslek erbabının da bir sorumluluğu var. Yaşam bu bütünlük içerisinde tüm mekanizmaları ile çalışabilir ancak! O zaman evde oturma şansına sahip olabilenlerin bu topluma ne katkıları olabilecek. Beyaz yakalı işlerde çalışanlar, yaşamı yorumlamak ve kolaylaştırmak konusunda, sosyal, psikolojik, pedagojik alanlarda görüşler geliştirmeli, sistemler oluşturmalıdır. İşsizlik konuları, sigortaları, öğretmenlerin istihdamı. Meslek tanımları. Mevcut öğretim müfredatı yanında, eğitimde sanat kültürünü, düşünme ve kendini yönetme sanatı olarak nasıl yaşamımızın içinde değerlendirebileceğimizin sistemini muhakeme etmelidirler.
Vaktim olsa da okuyup yazsam, diye içinizden geçirdiğiniz işler için evden zaman ayırabiliyor musunuz? İstilasına maruz kaldığımız zamanı kendiniz için kullanabiliyor musunuz?
Evet, yukarıda saydığım konularda düşünmem ve çözümler üretmem adına kendime görevler çıkarıyorum. Gerçekleşir-gerçekleşmez. Ama ben düşünmek, ince ince çalışmak ve sorularıma yanıtlar aramak konusunda ısrar ediyorum. Uluslararası alanda pek çok disiplinin sanat kavramı ile birlikte anılmasına karşın, bizde sanat kavramı neden ve nasıl sadece resim, tiyatro, müzik, mimarlık, edebiyat, dans, sinema, fotoğraf, spor alanlarının kısaltılmış adı olarak kullanılarak, kendi başına ne anlam taşıdığının neden farkında olunmadığını anlamaya ve tanımlamaya çalışıyorum. Bunun farkında olmamak, düşünce biçiminde ve günlük uygulamalarda nasıl yanlış ve hatalı davranışlara neden oluyor, bunu düşünüyorum. Bir sanat eserini uygulamadan önce, onu ince ince düşünmek ve bütün olasılıkları dikkatle değerlendirerek en başarılı sonucu elde etme titizliği ve süreci SANAT ise, bu kavram ve içeriği neden insan yaşamının da planlanmasında ve yaşama biçimi haline getirilmesinde aynı özen ve titizlikle uygulanamıyor diye düşünüyorum. Sorunlar, neden tıpkı hasta tedavisinden önce yapılan teşhislerde olduğu gibi, beynin sağ lobu, sol lobu, sarebellumu, korteksi, 6 duyu özenle çalıştırılarak doğru teşhiste bulunulamıyor? Toplumun daha kaliteli yaşaması için neden, sosyal yaşamda, bu teşhislerden kaynaklanan tedavi yöntemleri uygulanamıyor? Neden, bu ülkenin çok yetenekli insanları, bu ülkenin içinde, dünya çapında gelişemiyor, göç ettiği yerde gelişiyor? Zamanımı bunları düşünerek, araştırma yaparak, yazı yazarak, SANAT kavramı ile ilgili davet edildiğim canlı yayınlara katılarak, proje hayalleri kurarak değerlendiriyorum. Gün yetmiyor. Fırsat buldukça beni merak eden, benim merak ettiğim dostlarımla görüşmeler yapabilirsem, bunu yapabildim diye, sevinip, kendimi mutlu sayarak geçiriyorum günlerimi.
“TEMEL KONU ANLAYIŞIN DEĞİŞMESİ”
Evde bir gün nasıl geçiyor? Pencereden baktığınızda dışarıda ne görüyorsunuz?
Boş sokaklara bakarken, eskiden bilim kurgu diye izlediğimiz filmler, Galileo rolünü oynarken Bertold Brecht’in yazdığı veba sahneleri… Evde gün yukarıda anlattığım gibi geçiyor. Sabah kalkınca, araya başka bir şey girmezse 45 dakika civarında kendi yöntemlerimle spor yapıyorum.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, diye yazılıyor sürekli. Sizce nasıl olacak?
Eskisi gibi olacak… Çünkü temel konu anlayışın değişmesi! Anlayış değişimi de düşünceyi sanatsallaştırmak ile mümkündür. Düşünce sanatsallaşmadıkça, insan beynine ve organik yapısına, doğaya, aykırı kaderci yaklaşımlar devam edecek. Ortadoğu’ya trilyonlar döken ABD’de bugün vatandaş maske bulamıyorsa, bir çarpıklık var demektir. Bu çarpıklık, küresel ısınma, yedinci kıta gibi konularda da umulmadık hatalar yapabilir. Bu dünya devini fazla büyüttüğümüzü gösteriyor. İnsan yiyen dev, kendi söküğünü dikemiyor! Devletleri var eden insanların, kendi sanatçı kimliklerinden haberdar olmaları ve bilimsel gerçeklikler ile sanatsal farkındalık ortak akıl olmalı.
“SANATAEVET DEMEYE DEVAM EDİYORUM”
Bir kapanmışlık ve eve sürgün edildiğimiz günlerde edebiyat ve sanatı takip ediyor musunuz? Ediyorsanız korku veren zamanla nasıl bir bağ kurarak etkileniyorsunuz?
1968 ve sonrasındaki malum dönemleri yaşayanlar, hapishaneyi bir mektep olarak görmeye başlamışlardı. Dışarısı için açık hapishane denildiği de olmuştu. Şimdi korona nedeniyle kendi isteğimizle bu mektebe girdik. Üstelik bu kez sadece halk değil, onlara çok iyi hizmet vereceğini vadeden politikacılar da girdi bu mektebe. Yeni gelişen sermaye grupları ve geniş arazi sahibi olanlar da. Onların kendileriyle ve yaşamla ilgili neler düşündüklerini merak ediyorum. Herkesin düşündüğü yeni yaşam anlayışı konusunda, çevre konusunda, insan odaklı politikalar ve yatırımlar konusunda! Nesnel gerçekçi gelecek, insana ve doğaya yatırım planlamaları mı yapıyorlar şimdilerde, yoksa korona sonrası ticaret açılır, biz de voliyi vururuz hayalleri mi kuruyorlar? Sanatı hem takip ediyor, hem de onu fazlasıyla geliştirmiş toplumlardaki sanat kavramı ile, bizdeki sanat kavramı tanım ve anlayışlarının farklılığını karşılaştırıyorum. “Sanatların en yücesi yaşama sanatıdır” diyen Bertold Brecht ile, sanat hakkında hâlâ böyle bir anlayışa ulaşamıyor olmamızın sebeplerini araştırıyorum. Bunun yanında SANATAEVET demeye devam ediyorum. Bütün toplumun SANATAEVET diyerek ve kendisini yöneterek, robotlaşma yerine insanlaşma sürecini tercih edeceklerini umut ediyorum.
Yazının devamını okumak için tıklayınız.
Evrensel