Tuba Aksu Şener
Şubat 2020, Berlin Maxim Gorki Theatre’de sahnelenecek Pekin Liyuan Theatre’ın oyunu korona riski nedeniyle iptal edilmiş, yerine Türkiye’den davet edilen kurumsal bir tiyatro, bu son anda gelen çağrıya zaman darlığı nedeniyle olumlu yanıt verememişti. Küresel salgının Avrupa’daki sanat ortamına etkisiyle ilk karşılaşmam bu bilgiyle oldu. Almanya’daki oyun iptalini şubat başında yaptıran korona salgını, sonraki aydan itibaren peyderpey gelen önlemlerle Türkiye’de de hayatı yavaşlattı.
‘Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile.’ Kundera, ‘Yavaşlık’ adlı romanında hızın bizi uyuşturduğundan bahseder. İçinde bulunduğumuz bu karantina döneminde de, her yerde olmaya çalışırken hiçbir yerde olamama durumunun, farkında olan ya da olamayanlarına, mecburi bir fren, mecburi bir yavaşlama getirdiğini görüyoruz. Hız eksenli hayata eklemlenmek durumunda kalanların birdenbire yavaşlaması zor ama durum kendimiz ve yakınlarımız için ölümcül bir risk taşıyınca, toplumun evde kalma bilincine ve elbette şansına sahipleri olarak kendimizi tecrit ettik. #HayatEvde… ve fark ettik ki çoğu yaşam pratiğimiz evden çıkmadan da yönetilebiliyor. Sistem çoktan alt yapısını kurmuş. Bunu kullanamayan yaşlılarımız ise salgının en büyük risk grubunda. Yoksa hedef grubundalar mı aslında.
Beden sağlığımız için ne zaman biteceğini bilemediğimiz bu süreçte ruh sağlığımızın en büyük dayanağı ise yine sanat. Dünya gözüyle izlenmesi imkansız sayıda tiyatro, konser, opera, bale gösterimlerinin kayıtlarına ya da online yayınına gelişen birçok teknolojik kanaldan kolayca ulaşma imkanına sahibiz. Üstelik bu yayınları Zoom gibi toplantı programları indirdiğimiz ekran karelerinde arkadaşlarımızla aynı anda değerlendirebiliyoruz. İnsanın ‘birlikte eylem ihtiyacı’na yönelik geliştirilen dijital çözümleri keşfediyoruz ardı ardına.
Yirminci yüzyıl başlarında fütürizm akımının doğduğu yer İtalya, 2020 korona salgınının çok ağır yaşandığı ve dikkatlerin üzerine toplandığı yer oldu. Tecrit balkonlarından yükselen aryalar performatif bir eylem biçimi olarak tarihe geçti. Andrea Bocelli’nin Milano Duomo Katedrali’nden canlı yayınlanan konseri ağıt niteliğindeydi ve YouTube üzerinden 2.6 milyon kişi aynı anda izledi.
Peki bugünlerde yani en yavaşladığımız bir dönemde sürati hedefleyen Neo-Fütürizmin etkisine girmiş olabilir miyiz? Sanatın makine çağına uygun özellikler taşıması ilkesiyle ortaya çıkan İtalyan fütüristlerin öne sürdüğü belli başlı manifestolardan bugüne bakarak bir kırılma noktasında olduğumuzu düşünebilir miyiz?
Nisan 1915, Savaş atmosferinde İtalya. E. Prampolini: ‘Sahne artık renkli bir fon değil, parlak bir kaynaktan yayılan rengarenk akımların kuvvetle yaşam verdiği, her bir sahne eyleminin sallanan aynası (swing-mirror) ile düzenlenen ve analojik olarak koordine edilen çok renkli cam levhalarla elektrik reflektörlerinin ürettiği bir elektro mekanik mimari olacaktır. Bu renkli ışık demetleri ve düzlemlerin parlak ışımasıyla dinamik birleşimleri, karşılıklı geçişimin olağanüstü sonuçlarını verir. Esasen yeni çağcıl gürültü arasında metalik kolları serbest bırakarak plastik çerçeveyi devirerek hareket edecek dinamik sahne ile birleşen bu takım, bu şoklar, sahne eyleminin yaşamsal yoğunluğunu arttıracaktır. Gelin sahnede yenilik yapalım. Yeniliğimizin sahneye vereceği tümüyle yeni çehre, sahnenin ortadan kaldırılmasıdır.’
Filippo T. Marinetti, Emilio Settimelli, Bruno Corba; ‘Çevrenin ve farklı zaman aralıklarının iç içe işlemesiyle mutlak bir dinamizm elde ediyoruz. Bu dinamik atılımı tüm keşfedilmiş alanların dışında yer alan bütünsel yaratımın boşluğuna almayı reddetmek aptallıktır.’ (Mimesis Dergisi, Fütürizm ve Tiyatro)
1997 Yılında Netmarble EMEA CEO’su Barış Özistek, Türkiye’de her ay aktif olarak dijital oyun oynayanların sayısını 30 milyon olarak açıklıyor. Bundan tam 23 yıl önce. Cybernetik (İnsanı makine ile birleştirme) yaklaşımın özellikleri fütürizmin ortaya koyduğu düşüncenin bir yansıması gibi. Cyberpunk ya da Neo Fütürist manifestolar bugünü tanımlıyor. Üç boyutlu gözlüklerle sanal performans odamızın içine alınabilir. İsteyen herkes evinde tercihlerini derleyip, fütürist bir senografi (sahne düzeni) oluşturabilir. Evet tecrit döneminde birdenbire yüzleştik bu bildiğimiz ama ne kadar yaklaştığını göremediğimiz dijital çağ ile.
Öyleyse;
Sosyal mesafe sürecinin uzaması kriz öncesi düzenli tiyatroya giden seyirci alışkanlıklarını değiştirir, konvansiyonel sahne araçları için bir gelecek endişesi taşır mı?
Ya da tam tersi bugünün sosyo-psikolojik okumaları yavaşlayan bireyi tiyatronun özüne, en sade biçimde ve yerinde sunumunu talep etmeye mi yönlendirir?
Salgın dinamikleri yaz aylarında yavaşlar, yeni sezona salonlarımız açılarak girersek, uyum için biraz daha zaman kazanılır diye düşünüyorum.
Umalım bu yavaşlama hem seyircinin binlerce yıllık canlı, yerinde performans talep etme gereçlerini korumamıza, hem de dijital çağa uygun nitelikli üretimler için hazırlamamıza yardım eder. Evdekal, düşünsel ve deneysel bir süreç içerir. Ruhunu kaybetmemiş bir tiyatro için.