Tufan Taştan
Bir gün Adliye’ye yolunuz düştüğünde size çok resmi gelecek olan o duruşma salonlarının birinden içeri girdiğiniz an, ilk dikkatinizi çekecek olan şey muhtemeldir ki hâkimin hemen arkasındaki duvarda yazan o kocaman yazı olacaktır: “Adalet Mülkün Temelidir.” Bu sözün Hz. Ömer’in mi yoksa Atatürk’ün mü olduğu sorusunu tartışmanın yerine ‘hangi mülkün temeli’ sorusunu tartışmak daha faydalı olacaktır. Zaten bir süre içeride bulunduktan ve herhangi bir duruşmayı izledikten yahut tanık veya sanık olduktan sonra hangi mülkün temeli olduğunu anlarsınız. İçeri girdikten sonra ise -kulağınıza hep öyle çalınmış olan- duruşma salonundaki resmiyeti arar gözleriniz. Öyle ya, insanın veya düşüncenin, tutsaklığın yahut özgürlüğün kararları alınır o salonlarda. Kararları alanlar ise o kocaman yazının hemen altında oturan devlet bekasını temsil eden hâkimler ve savcılardır. Bir yükseltinin üzerinde durur devletin bekası. Aşağıda ise davacılar, sanıklar, tanıklar ve davayı izleyenler dizilmiştir. Bir tiyatro salonunun seyir yerini anımsatır size bu ortam. Hatta kimi zaman bu ortamın havası öyle bir değişir ki, kendinizi bir tiyatro salonunda hissedebilirsiniz. Biz tiyatrodan biliriz; sahnede bir avuç kumla çöl, bir tas suyla deniz yaratılabilir. Ama biz gördük ki, mahkeme salonlarında da bir tüpgazdan bomba, takım elbiseli bir katilden çocuk yaratılabiliyor. Yüzyıllardır konuşulan bir dil “bilinmeyen dil” olabiliyor. Bu nasıl bir oyun! Bu adalet hangi mülkün temeli?
Başka benzerlikler de bulmak zor değil. Mahkeme salonlarında kimin hangi rolde olacağı belirlenmiştir. Metin yüzyıllardır hazırdır. Kostümler giyilir ve başlar temsil. Suç tanımlanmıştır kağıt üzerinde. Hiç değilse metne sadakat beklersiniz. Ama devletin bekası görmez sanki yazılanı ve başlar hakikat iddiasıyla bir kurmaca…
Pınar Selek, 12 yıldır Mısır Çarşısı’na bomba koyduğu iddiasıyla gel-gitli bir yargılanma sürecinden geçirilirken, “Hayata Dönüş” operasyonu adı altında gerçekleşen katliamın davası 10 yıl sonra açılır ve bombayı attıranlar değil sadece bombayı atanlar yargılanır; Hrant Dink’in katili, 18 yaşına girmesine ramak kala, çocuk mahkemesine sevk edilirken, taş atan Kürt çocukları, yaşları büyüsün diye, mahkeme koridorlarında bekletilir; Kürt olduğu için sokak ortasında polis kurşunuyla öldürülen Şerzan Kurt’un davası güvenlik gerekçesiyle başka bir şehre atılıp süreç hala uzatılır ve sanıklar rica minnet duruşmaya getirilirken, KCK’dan tutuklu belediye başkanları ifadelerini Kürtçe verdikleri için uzatılan bir davanın içinde tutuklu kalır. Adaletin böyle işlediği bir yerde, mahkeme salonlarında yaşananlar trajikomik bir etki bırakır izleyende. Duruşma başladığında hâkiminden, savcısına, mübaşirine kadar devlet bekasının tüm temsilleri yerini alır bu oyunda ama bu oyunu asıl kuranlar görülmüyor nedense o salonlarda.
“Hayata Dönüş” operasyonunun Bakırköy Adliyesi’ndeki ilk duruşmasından sonra kaleme aldığı yazısında Sırrı Süreyya Önder şöyle diyordu: “Mahkemelerin tiyatroya dönüştüğü bir yerde tiyatroları mahkemeye dönüştürmüşlerdi…” Biz de işte tam bu noktadan yola çıkıyoruz. Fakat katliamın 10. yıldönümü 19 Aralık 2010 Pazar gününe denk geliyor. Ne tesadüftür ki o gün mahkemelerin kapalı, adaletin tatil olduğu gündür; uykudadır devletin bekası, dinlenmekte. Biz de 19’unda değil de 17’sinde çıkıyoruz yola. Mahkemeleri tiyatroya dönüştürenlere inat, tiyatroları mahkeme eylemeye gidiyoruz.
Sahne Dışı Sokak Tiyatrosu olarak sokaklarda, direniş alanlarında, gecekondu mahallelerinde sergilediğimiz oyunlarla, “gerçek” diye önümüze konan karmaşanın bağlantı yerlerini sınıfsal olarak okumaya, kurmacayı değil onun arkasındaki gerçekliği göstermeye çalıştık. Bu bakışı bir de o duruşma salonlarına taşıyalım, yaşanan bu adalet-sizlik sürecine sanattan hareketle biz de müdahil olalım istedik. Gün geçtikçe tiyatro salonlarına dönüştürülen, kostümlü temsillerin verildiği, ezber replikli mahkeme salonlarında kurmacayı değil gerçeği anlatmaya gidiyoruz. Biz de dekorumuzu, kostümümüzü ve masalımızı sırtlanıp Ankara’dan kalkıp İstanbul’a, Bakırköy Adliyesi’ne gidiyoruz. Hatırlarsınız, daha önce de başka bir masalı sırtlanıp “taş atan çocuklara” anlatmak için TBMM önüne gitmiştik. Masalımızı anlatmamız engellenmişti. Şimdi bir masalımız daha var…
17 Aralık Cuma günü saat 12.00’de Bakırköy Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, tam da “Hayata Dönüş” operasyonu davasının başladığı aynı duruşma salonunda “Kırmızı Masal: Bu Adalet Bu Mülkün Temelidir” isimli oyunumuzu oynamaya gidiyoruz. Bu konuya duyarlı tüm seyircilerimizi bu sefer bir tiyatro salonuna yahut sokağa değil, Bakırköy Adliyesi 13. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonuna bekliyoruz.
Sahne Dışı Sokak Tiyatrosu iletişim: sahnedisi@gmail.com