Yaşam Kaya
İstanbul Şehir Tiyatroları, 2010/11 sezonuna birbirinden ilginç oyunlarla giriş yapıyor. Murathan Mungan’ın üç çeşit edebi dalda ele alarak yazdığı Dört Kişilik Bahçe adlı oyunu, farklı tarzı ve konusu ile Şehir Tiyatroları’nın bu yılki en güçlü silahı. Osmanlı’nın son zamanlarını yaşamış dört insanın içlerine kapanarak yaşadıkları trajediler Ersin Umulu’nun yönetiminde insanlara, hayata başka bir pencereden bakma olanağı tanıyor.
Geçmiş ile geleceğin hesaplaşması!
Geçtiğimiz dönemde yazarın diğer önemli oyunu Binali ile Temur yine İBBŞT tarafından izleyenlere sunulmuştu. Fakat şimdi sahnelenen oyun kadar çok da etkileyici bir iz bırakmamıştı. Murathan Mungan’ın şiirsel dili, eserlerindeki karakter analizleri her zaman yönetmenler için büyük uğraş gerektiriyor. Yazarın her iki oyununu izleyen bir eleştirmen olarak yönetmen farklılığını rahatlıkla hissedebiliyorum. Ersin Umulu’nun oyunu bazı objelerin üzerine yıkması yerinde bir düşünce olmuş. Oyunun eleştirilerine bakmadan önce, oyun hakkında genel bir değerlendirme yapmak gerekli.
Dört Kişilik Bahçe’nin Getirdikleri
Oyun, Osmanlı’dan günümüze dek ulaşan bir konağın etrafında şekilleniyor. Şaşalı günlerinden sonra yalnızlığına dönen konak, içinde yaşamaya çalışan üçü kadın birisi eski Osmanlı paşası bir adamın trajedilerine tanıklık ediyor. Konağın yıpranmış, kırık dökük hali öylesine bir hüznü doğuruyor ki, geçmiş ile geleceğin iç muhakemesi, evdeki tüm eşyaların üzerine ve çınar ağacının köhnemiş bedenine dek vuruyor. Aslında oyunda günümüz değişen dünya koşulları ile geçmiş arasında sıkışıp kalan insanları izliyoruz. Murathan Mungan’ın eserde kendi ruh halini anlattığını söylesek yalan olmaz. Bu tarz konu yaklaşımlarını öyküsel bir dille anlatan Mungan’da, Orhan Pamuk gibi çatışma dolu karakter yaratma merakı var. Orhan Pamuk okuyanlar bilirler Cevdet Bey ve Oğulları’nda hem kendi dünyalarına sıkışan insanlar hem de doğu ile batı kültürü arasında kalan fikirler görürüz. Mungan da Dört Kişilik Bahçe oyununda bunun bir benzerini denemiş. Ama oyunu “uzun hikaye, senaryo, radyo oyunu” olarak tasarlayan yazar, güçlü karakterleri ile edebiyatımıza damga vuran bir yapıt kazandırmış!
Dört Kişilik Bahçe Ekibi
Oyun çok basit gibi gözükse de Nihat Aşır’ın “Nasıl Geçti Habersiz O Güzelim Yıllarım…” şarkısı ile başlıyor. Aslında neyin anlattığını hissettirme açısından güzel bir düşünce olmuş. Yönetmen Ersin Umulu ile Dekor Tasarım Zuhal Soy arasındaki uyum oyunun başarısındaki en büyük etken. Aile trajedisi, anne ve kardeşler arasında sürüp giden psikolojik hesaplaşmalar, çınar ağacı, izbe bir köşkün son çırpınışları aynı kare içinde mükemmel bir şekilde birleşmiş. Server Paşa ile Afife Reşat arasında geçen konuşmalar, etkileşimler bir tarihi aydınlatırken diğer yandan uyum sorunu içinde kalan ailenin toplumsal yalnızlığını irdeliyor. Baba/kız/torunlar diyalogları geleneksel kaygılara dek sürüyor. Evi terk ettikten yedi sene sonra dönen Talia ve büyük kız Fatma Aliye arasındaki girdaplar; hafıza kaybı geçiren yaşlı Server Paşa; aileyi toplama gayreti içindeki anne Afife Reşat; yalnızık; maddi sorunlar; eskiye özlem; yeniyi kabullenememe eserin içindeki en önemli noktalar olarak karşımızda duruyor.
Server Paşa’da Metin Çoban’ın doğal oyunculuğu çok iyi. Ayşe Kökçü, Afife Reşat’ın gelenekçi ve korumacı anlayışını şahane anlatmış. Sevil Akı ve Esin Umulu’nun ekibe olan destekleri çok iyi. Özellikle dönüşler, tartışmalar, anlayış eksikleri bu ikilinin bölümlerinde daha belirgin. Oyunun ışık tasarımına küçük bir not düşmem gerekli. Sahnenin birçok bölgesi karanlıkta kalıyor. Işıkta Murat Özdemir’in biraz daha özenle çalışılması lazım!… Oyunun kostümlerini tasarlayan Aysel Doğan, dönemi çok iyi işliyor. İstanbul Şehir Tiyatroları, Murathan Mungan’ ın Dört Kişilik Bahçe’sini güzel ve sağlam bir ekiple sahnelemeye devam ediyor. Geçmiş ile geleceğin; dün ile yarının kavgasını, hüznünü izlemek isteyenler “Son İstanbul” öyküsünü kaçırmasınlar…