Kawa Nemir: Shakespeare Kürtçe Bir Devrimdir

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Eserleriyle her çağa damgasını vuran Shakespeare’in ‘Bütün Soneleri’ni Kürtçeye çeviren şair Kawa Nemir, Shakespeare ve Ehmedê Xanî’nin eserlerinin yarattığı etki bakımından da birbirlerine yakın olduklarını ve dilsel stratejilerinin benzer olduğunu belirterek, “Shakspeare eşittir Xanî benim için” diyor.

Kawa Nemir tarafından Kürtçeye kazandırılan Shakespeare’in ‘Bütün Soneleri’ Lîs Yayınevi tarafından yayınlandı. 154 sonenin tamamını yaklaşık 16 yıllık bir çalışma sonunda çeviren Nemir ile Shakespeare’in sanatı, soneler ve Kürt dilinin bu zenginlik karşısındaki sınavını konuştuk. Shakespeare’yi Kürtçe’ye kazandırmayı ‘’bir küçük devrim olarak nitelendiriyorum. Kürtçeye çevrilmiş olması benim için küçük bir devrimdir’’ sözleriyle anlatan şair Kawa Nemir sorularımızı yanıtladı.

* Ne zamandan beri Shakespeare ile ilgileniyorsunuz, bu çalışma ne kadar sürdü?

Shakespeare’in evreniyle ilgilenmem ve bu kaygıyı gütmem, çok uzun yıllara dayanıyor. Neredeyse Kürtçe yazı yazmaya başladığım yıllardan itibaren çeviri hayatıma girdi. Shakespeare çevirileriyse hayatıma giren ilk çevirilerdendir. Bilfiil 16 yıl soneler üzerinde çalıştım. Ayrıca oyunları üzerinde de çalıştım. Romeo ve Juliet ile Bir Yaz Gecesi Rüyası çevirilerini bitirdiğim oyunları. Öğrenim gördüğüm okullar ve geçtiğim öğrenme süreçleri açısından biraz şanslıyım. İngilizce eğitim veren bir okulda okudum. Shakespeare okumalarım erken bir zamanda başladı. Üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Ailemin yaptığı işten dolayı da diller ve özellikle İngilizce konusunda şanslıydım. Hayatımda İngilizce hep vardı. 7 yaşımdan beri vardı. Shakespeare okumalarım da zamanla genişledi. Kolejdeyken parça parça Shakespeare okuttular. İlk önce bir aşinalık vardı, ama başlarda Shakespeare evrenine sızmak şurada kalsın, onu azıcık bile anlamam çok zordu. Ancak onu sevmeye başladığımı anladığım andan sonra, Kürtçeye bu zengin dünyadan bir şeyler katmayı anladığım andan itibaren üzerinde çalışmaya başladım. 20 yıllık bir macera aslında. Bir sürü başka iş yaptım. 5 bini aşkın şiir çevirmişliğim var İngilizceden Kürtçeye. Roman çevirmişliğim var, ama Soneler yaptığım belli başlı bir iş oldu. Bana da şaşkınlık veriyor, ama 20 yıldır başımı kaldırmadan çalışıyorum.

‘KÜÇÜK BİR DEVRİM’

* Shakespeare’i Kürtçeye çevirmek sizin için nasıl bir anlam ifade ediyor? Siz buna nasıl bir misyon ve anlam biçtiniz?

– Benim her zaman vurguladığım bir kaygım var. Bu kişisel bir şey, ben her şeyden önce Kürtçe yazan bir Kürt şairiyim. Çevirilerini yaptığım metinler, kendi cephemden bu dilin gelişimine katkı sunabilmek içindi. Her şeyden önce şair olduğum için bu dili ne kadar daha çok derinleştirebilirim gibi bir kaygım var. Bu anlamda da bence şiir yazan, şiirle uğraşan, şiiri hayat diye bellemiş bir şairin sadece ortalama düzeylerde gezinen bir dille idare etmemesi, başka silahlara sarılmaması gerekir. Bunun için de çeviri iyi bir silahtır. Dilimize kazandıracağımız şairler ve yazarlar konusunda da titiz davranmamız lazım. Boş adamlarla uğraşmamak lazım. Kişisel gövermeye ve bu dilin toplumsal planda gelişmesine katkıda bulunacak büyük yazarlarla cebelleşmek lazım.

Bu anlamda Shakespeare’i bir hazine olarak görüyorum. Shakespeare her yarattığıyla bütün çağlara seslenen, her şeyden önce ölümsüz bir insan, ölümsüz bir şair. Yaptıklarını üst üste koyduğumuzda, külliyat olarak da her çağda, günümüzde de tekniğin verdiği bu imkânlara rağmen, bu kadar seri üretim yapmış, büyük soneler yazmış, büyük eserler vermiş ender şair ve tiyatro yazarlarındandır. Shakespeare neredeyse ıskalamamıştır, her sonesi her çağa seslenmiştir. Bu yüzden bunu bir küçük devrim olarak nitelendiriyorum. Kürtçeye çevrilmiş olması benim için küçük bir devrimdir. Bunun anlaşılması için elimden geldiğince cümlelerimi seçmeye çalışıyorum.

Shakespeare bir yere kadar artık Kürtçe söyleyecek. Bir dizesi belki birinin hayatını kurtaracak, bir dizesi birinin hafızasına kazınacak. Bu anlamda ciddi bir heyecan yaşadım. Bu hazine olma değeri bence çok önemsenmeli. Shakespeare, dili derinleştirme çabasındadır. Edebiyat, en üst boyutta soyutlama eylemidir. Bir dil bunu başarmamışsa, bütün sübvansiyonlara rağmen ölmeye mahkumdur. Shakespeare bu soyutlamaları İngilizcede en üst boyutta yapmıştır. Bunun karşılığının Kürtçede olması, bu dili üst bir boyuta taşıyacaktır. Benim dünyama kattıklarınıysa saymakla bitiremem. Benim yazdıklarıma yaklaşanlar, anlaşılmaz metinler gibi bir yaftada yapıştırıp geçme eğilimindeler. Bu doğru değil. Bu yapılan, meseleye basit yaklaşmakla ilgili bir şey. Benim çevirdiğim metinlere baksınlar; benden bilinen sıradan günlük bir dille edebiyat yapmam beklenmesin. Kullandığım dil, Shakespeare ve benzer büyük yazarların yirmi yıldır ruhuma katılmalarıyla daha farklı bir tada ulaşıyor. Bence bir dil kudreti olan Shakespeare’le uzun yıllar cebelleştikten sonra aynı kalmanız, ortalamanın altında gezinmeniz mümkün olmuyor ne yazık ki.

* Shakespeare’in dili, saray dili, üst tabaka dili olarak biliniyor. Çeviriyi yaparken Kürtçede de böyle bir seviyeye ulaşmak mı gerekiyor? Hazırdaki Kürtçe buna yetiyor mu?

– İşte burada da bir yanlış anlama var bence. Akademik dil, akademik Kürtçe gibi uydurma bir tabir var yıllardır. Yok öyle bir şey aslında. Editörü olduğum Jiyana Rewşen dergisi ve bu kuşağın bazı üyelerinin diline elit yaftası yapıştırılıyor. Bu dediğim, kurumlardaki etkili, yetkili, ancak işin özünden ve Kürtçeden son derece uzak kişilerce yapıldı. Shakespeare ile ilgili bu yaklaşım da buna benziyor. Saray dili olduğu doğru değil. Shakespeare oyunlarını kime sunuyordu? Topluma. Herkesçe de anlaşılıyordu. Oyunlarının sarayda Kraliçe Elizabeth’in ya da Kral James’in huzurunda oynanmış olmaları normal bir süreç. Ehmedê Xanî ve Melayê Cizirî de benzer durumdaydı. Beylere bağlı ve oradan finanse ediliyorlardı. O açıdan Shakspeare için de kafalarda olan bu algıyı ortadan kaldırmak gerekiyor. İktidardan Shakespeare de çok ciddi bir destek almıştır ki bu normal bir süreçtir. Shakespeare kendi kurduğu ve hissedarı olduğu the Globe Teatre’de ve hanlarda toplumun her katmanına ulaşmıştır. Ve Shakespeare’in hâlâ büyük araştırmalara konu olan bu sürecini anlamadan konuşmak, boş konuşmaktır. Doğu’nun ve Batı’nın kültür tarihi bilgisini arkalarına alarak bu türden meselelere yaklaşmalarını öneririm. Bilinir, tiyatronun uzun bir tarihi vardır, ama Batı’da tiyatro, özellikle 16. ve 17. yüzyılda, tiyatro bu mekanlarda ve bu süreçlerden geçilerek geliştirilmiştir. Bu İngilizceyi halk izlemiştir ve anlamıştır da. Bu önyargı da Doğuya has bir durum. Bizim Kürt edebiyatında da biraz yaygın olan bir durum. Shakespeare örneğinde durum değerlendirildiği gibi değildir.

‘KÜRTÇE’NİN BÜTÜN AĞIZLARINDAN YARARLANDIM’

* Elit dil derken dildeki üsluptan bahsediyorum. Kullandığı dilin estetiğinden ve tarzından. Son derece şiirsel ve derin bir dili var. Kürtçe bunun karşısında ne kadar yeterli ve başarılı oldu? Kürtçeyi İngilizce karşısında denediğinizden bahsetmiştiniz?

– Shakespeare’in kullandığı dil dünyası böyleyken, oyunları da bir karakterler galerisidir. Soneler şiir olduğu için elbette ki çok daha kapalıdırlar. Belki de yaşadığı çağda kişisel kaygıları vardı Shakespeare’in. Sonelerde bir erkekten bahsediyor. Sonuçta kilisenin etkisi vardı o dönem. Protestan ya da Katolik olma halleri. Bazı şeyler risk taşıyor. Ancak oyunlarında kahramanlar kendilerine has konuşuyorlar. Onlarca karakter yaratmıştır. Kürtçeye o ölçüde, bence, o zenginlik aktarıldı. Zor bir dil, kapalı bir anlatım ve ustaca bir üslup söz konusu. Üst mertebede söz sanatlarıyla sürdürüyor anlatımını. Bu zenginliği Kürtçe ile karşılaştırdığınızda çok ağır bir iş yapmanız gerekiyor.

Ben klasik Kürt divanlarından, klasik Kürt edebiyatının verdiği dil dünyasından tutun da, Kürtçenin bütün ağızlarından yararlandım. Her ağzın kendine göre müthiş güzellikleri var. Maraş Kürtçesinden tutun, Botan, Serhat formalarına kadar tümünü denedim. Bu anlamda Shakespeare soneleri, bir anlamda, bütün Kürtçe ile buluştu diyebilirim. Yazılı ve sözlü kaynakları birleştirdim. Tabii ki kendi belleğim her zaman yetmedi. Bazen bir sonedeki bir kelime, bir terkip için o soneyi iki yıl beklettiğim oldu. Bakıyorum, o sone için kaynaklar hazır, aradığım şeyi bulmuşum, ancak o zaman tamamlanıyordu. Kürtçeyi daha çok tanıdım aslında. Bu bir gerçek. Kürtçenin bu çapta bir metni karşılama zorunluluğu ortaya çıktı ve ben Kürtçenin gerçek, muhteşem gücünü de görmüş oldum. Zordu ama Kürtçe bunu hayli hayli başardı. Ben bir çevirmen olarak hodri meydan diyorum. Kürtçede yapılan çeviriler konusunda sahtekarca tutumları ifşa etmek için hodri meydan diyorum. İnsanlara güç versin istiyorum bu. Kürsüler, bölümler açılacak çünkü. Çeviri sürecinde tüm çabam bağlamları Kürtçeye en doğruya ve en sanatlıya yakın olarak aktarmaya çalıştım. Bu bir örnek olsun istedim. Oradaki dilsel düzey metinde duruyor. Üzerinde çalışmaya değer bir şey ortaya çıktı. Benim bu çevirilerdeki bilimsel yaklaşımım, yöntemlerim atölye çalışmaları için de çalışmaya uygundur. Shakespeare’i nasıl ve hangi kaynaklarla, hangi silahlarla çevirdiğim de önemli.

‘ÖLÇÜ XANİ VE SHAKESPEARE’DİR’

* Soneleri çevirirken yer yer Melayê Cizîri, Feqiyê Teyran, Ehmedê Xanî gibi Kürt şairlerine de göndermelerde bulunuyorsunuz. Bariz şekilde isimleri de geçiyor. Buna neden ihtiyaç duydunuz?

– Ben bir zincir oluşturdum. Bütün kaynaklar içinde, özellikle klasik divandan çok büyük yardım aldım. Melayê Cizîri, Feqiyê Teyran, Ehmedê Xanî, hatta ve hatta Cegerxwin’e kadar hepsi bir zincirdir. Ancak bunlardan ziyade benim zihinsel yapım içinde Shakespeare eşittir Xanî. Yani sadece zaman olarak birbirine yakın zamanlarda yaşamış olmaları değil. Şahsiyet olarak ve eserlerinin yarattığı etki olarak da; gerçi Xanî Kürt olduğu için şanssızdı, ama bu anlamlarda birbirlerine eşittirler ve dilsel stratejiler birbirini karşılıyor. Riskler barındırsa da, sonelerde açık açık bunları kullanmam ve sürekli göndermelerde bulunmam, Xanî’yi öne çıkarmam, stratejik bir yaklaşımdır. Shakespeare etkisi İngiliz uluslaşması bakımından tüm insanlığa mal olmuşken, ben bu fırsatı çok iyi kullanmak, Xanî’yi de ortaya çıkarmak gibi bir kaygı taşıdım. Bu anlamda Xanî benim için önemlidir. Şairliğin ölçütü bende Xanî’dir, Shakespeare’dir.

‘MEM U ZİN’İ İNGİLİZCE’YE ÇEVİRMEK İSTİYORUM’

* Tam bu noktada, siz Shakespeare’i bir anlamda Xanî’ye getirdiniz denebilir o zaman. Peki Xanî’yi Shakespeare’e götürme durumu gerçekleşebilir mi? Var mı bu konuda bir çalışmanız ya da planınız?

– Evet, ben bu konuda da ciddi bir eksiklik buluyorum tabii ki. Daha önce çıkan bir çeviri vardı. Mem û Zîn’in. Bu, bence yetersiz bir çeviriydi. Selah Sadallah çevirmişti İngilizceye. Ama tabii o da bir deneme. Bir kapı açmıştır. Estetikten yoksundu, bu daha da geliştirilebilir. Ben bunu denemek istiyorum. Oradan getirdik, şimdi de tersinden götürmek istiyorum. Öncelikle de Mem û Zîn’i İngilizce söylemek istiyorum. Eğer birileri, ‘Neden Shakespeare böyle konuşuyor, neden Xanî’den bahsediyor?’ derse, derim ki dönüp Fitzgerald’ın 19. yüzyılda yaptığı ve henüz aşılamayan Hayyam çevirisine baksınlar derim. Fars edebiyatından yapılan bu çeviride Hayyam İngilizce konuşuyor. Shakespeare neden böyle konuşuyor diyenlere cevabım budur. Yine Chapman’ın Homeros’tan yaptığı ve büyük şair John Keats’i vakti zamanında çok etkilemiş çeviriyle ilgili anekdota dönüp baksınlar. Bu anlamda çeviride tersinden bir süreç de başlatmak istiyorum tabii ki. Melayê Cizîrî’yi de çevirmek istiyorum İngilizceye. Neden mi? Süreci tersinden işletip demek istiyorum ki Xanî sayesinde, onun bıraktıkları sayesinde Shakespeare’i çevirmem daha kolay oldu. Şimdi de bizden dünyaya bir şeyler aktarmak gerekiyor. Bu, kaç yıl sürer bilmiyorum.

‘90 KUŞAĞININ PATLAMAYA YOL AÇMASI GİBİ BİR KAYGIM VAR’

* Kürtlerin okuma ve Kürtçeyle yaşama durumunu biliyoruz. Yabancı birinden çeviri yapmak, cesaret isteyen bir iş. Talep eden yok; bu, maddi anlamda bir yük. Hele de Shakespeare olunca mesele, daha da ağırlaşan bir yük söz konusu. Çünkü dili oldukça sanatsal ve ağır. Özellikle de tüketici kitlesinin bulunmayışı, önünüzde nasıl engeller yaratıyor?

– Ben hiçbir zaman şikâyeti sevmem. Bu işleri birileri desteklese iyi olur, ama olmasa da ben yoluma devam ederim. Her türlü zorluğu göze almış durumdayım. Öleceğimi bilsem de ben bu şekilde yaşayıp bu işi yapacağım. Ama şu biline! Özellikle Shakespeare’den ve başka büyük yazarlardan 80 civarında çeviri yapmış durumdayım. Bunları yaparken de dünyadan ve yaşamdan feragat ettim. Tümü yayınlanmayı bekliyor. Hiçbir Kürdün gözünün kaşının karası için yapmadım. Dilim için yaptım. Maddi anlamda hiçbir fayda görmedim. Bunu kendi dil dünyam için yaptım, bu yüzden de herkesten daha zenginim diyebilirim. 20 yıldır neredeyse dinlenmeyi bilmeyen bir insanım. Bazen günlerce kımıldamadan çalışmak zorundayım. Rewşen kuşağı olarak bir sorumluluğumuzun olduğunu biliyoruz. 90’lı yıllarda ortaya çıkan o kuşağın sürmesi ve yeni bir patlamaya yol açması gibi bir kaygım var. Artık bu şu ya da bu kurum meselesi değil.

Rewşen artık yok, ama bıraktığı bir miras var elimizde. Ben ironik olarak diyorum ki ben bu mirasın sahibiyim. Ben çok daha rahat bir hayat seçebilirdim, seçebilirim de. Ama bu bence bir nevi sorumsuzluk olurdu, olur. Gündelik hayatımda, dünyevi olan hayatla ilgili sorumsuzluklarım meşhurdur ve bunları pek umursadığım söylenemez. Ama hayatın anlamı benim için bu. Böyle yaşamaya da devam edeceğim. Bunu bilerek de sahiplenmek lazım. Bu iş, gerçekten delice bir iş. Çeviriyi usulüne göre yapan insan sayısı arttığı zaman ben bu işi bırakırım. Ölmeden önce çevirmek istediğim 200’ün üzerinde büyük roman var. Ama keşke çok kişi çıksa ve ben bu işi yapmak durumunda kalmasam. Kendim için bir dava güttüğüm gibi anlaşılıyor. Ama bu da bir sahtekârlık. Bu iş, benim için bir ölüm kalım meselesi. Bir kültür savaşı. Çünkü bir insan ve bir Kürt olarak yaşamak istediğim dünya böyle bir dünya değil. Bir erken uyandırma sistemi gibi sürekli algılarımı açıyorum bu işi daha ileriye götürmek için. Bu iş, bir kere, umut kırıcı bir iş. Ama olsun. Başka bir dilde yazsan, o dili okuyanlar, bunu niye böyle yazdın demiyor. Bizde bir de insanlara neyi ne için yaptığınızı anlatmak gibi bir yükünüz varmış gibi bir tutum var. Kimse benimle bu yönlü konuşsun istemem. Kesinlikle!

‘KÜRTÇE ŞİİRSELDİR’

* Burayı biraz açmak istiyorum. Sizin çevirileriniz ile ilgili ağır olduğuna dönük eleştiriler var. Dilinizin anlaşılmadığına dönük. Buna bir yanıt hakkınızın olması gerek diye düşünüyorum. Neler söylersiniz?

– Ben bırakın okuması gereken Kürtlerin, yazarlarımızın bile doğru dürüst okumadıklarını düşünüyorum. Hayatı edebiyat olarak bellemiş insanlar vardır. Bizde elbette bu sayı çok az. Bizim sanatçı, sinemacı ve yazarlarımızın doğru dürüst kendi disiplinlerinde çalışmadığına tanığım. Çoğunun zihinlerinde sermaye diye biriktirdikleri Kürtçe, edebiyat yaratmaya yaratacak bir Kürtçe değil. Bakın konuşuyoruz, konuşurken kimse beni anlamadığına dönük bir şey demiyor. Bana söyler misiniz, ben hangi çıplak Kürtçe ile Shakespeare’i karşılayacağım? Bir yerde bir gelişim varsa orada üretim var demektir. Bizim zihnimizdeki nesneler zengin değil. Biz Kürtlerin yaşam alanları bile çarpık çurpuk. Mimarimiz yok. Bunların sebeplerini biliyoruz. Bu düzeyde gezinirken benim çevirilerime bu yönlü eleştiride bulunmak usule aykırı ve sahtekârlıktır. Ben, şiirle yaşayan bir insanım. Oturup saçma sapan şeyler yazmak çok kolay. Bu eleştirinin nezdimde bir geçerliliği yok. Meseleye nereden bakıyoruz o önemli. Uzak ve anlamsız bir yerden bakılıyor genelde. Alakasız bir yerden bakmak, sıkıntıdır ve bu yaygındır bizde. İmkânım olsa 80 civarında bitmiş çevirim var ve hepsini peş peşe yayınlatıp bir kez daha konuşmak isterim. Ancak kimse neden çıkmadıklarına dair sebeplere bakmıyor.

* Soneleri çevirirken ya da başka çeviriler yaparken Türkçe örneklere de bakıyorsunuz. Bu aşamada Türkçe ile Kürtçeyi kıyaslayacak olursak, zenginlik bakımından örneğin hangi dil Shakespeare’i daha çok karşılıyor?

– Her dil şiirseldir. Türkçenin aşırı şiirsel olduğuna dönük iddialar var. Ama Türk şair ve yazarlar kusura bakmasınlar, Kürtçe daha şiirseldir derim ben buna karşılık. Türkçe ile İngilizcenin karşılaşması sırasındaki tecrübeler sürecini biliyorum. Sözlü ya da yazılı olarak piyasaya da çeviriler yapıyorum. Türkçenin dinamiklerini de biliyorum. Ancak, denediğiniz zaman, sentaksların aynı olmadığın görüyorsunuz. Özellikle soneler konusunda, çeviri Türkçeye çok daha zor. Ancak İngilizce ile Kürtçeyi bu anlamda yan yana koyduğunuzda, Kürtçe resmen uçuyor. Zaten eski İngilizceye doğru gittiğinizde Kürtçeye yaklaşıyorsunuz. İkisinin aynı dil grubunda olmasının getirdiği bir avantaj var. Sone formunu çevirmede pek sıkıntı yaşamadım. Daha çok Shakespeare’in söz sanatlarını ve devingen metnini ve ustalığını Kürtçede nasıl etkin kılacağımı düşündüm. Çok zaman alan da bu aslında. Türkçede kafiye oluşturmak sıkıntıdır. Ancak Kürtçe bu konuda daha avantajlı.

‘100 ÖNEMLİ ROMANI KÜRTÇE’YE ÇEVİRMEK İSTİYORUZ’

* Elinizde 80 civarında bitmiş ve yayınlanmayı bekleyen çeviri var. Bütün bunları sıraya koyarsak, yakın zamanda Kawa Nemir bizlere neler armağan edecek? Öncelikli olarak neler bekliyor bizi?

– Bu tabii yayınevi ile ilgili bir durum. Biz 100 romanlık dünya klasikleri serisi projesini oluşturduk. Ben bunun başındayım. Dünyanın bildiğimiz 100 önemli romanını Kürtçeye çevirmek istiyoruz. İlk beşini İsveççeden yapıp geçen yaz yayınladık Lîs Yayınevi olarak. Bu konuda kamuoyunun duyarlı olması lazım. Biz kendimizce uğraşıyoruz bir finans kaynağı oluşturmak için, ama herkesin duyarlı olması lazım. Benimse gündemimde olan, Dorian Gray’in Portresi çevirim, Oscar Wilde’den, yayına hazırlıyorum şimdilerde. Bir de bugüne kadar yazdığım bir miktar öyküm var, basılmış hallerini görmek istiyorum. Birikmiş çeviriler arasında İngiliz, İrlanda ve Amerika şiir antolojisi var. 6 bin sayfaya yakın bir çalışma. Ölmeden çıktıklarını görmek istiyorum. Bu şiirimiz için büyük bir katkı olur. Shakespeare çevirileri devam edecek. Bütün oyunlarını çevirmek istiyorum. İki oyunu tamam zaten. 5-6 yıl içerisinde külliyatını bitirmeyi hedefliyorum. Romeo ve Juliet uyarlaması hazırladık Teatra Avesta’yla. Cîhan Şan uyarlamayı yaptı, bende azıcık katkıda bulundum, önümüzdeki aylarda oyun olarak da sahnelenecek sanırım, çalışmalara başladık.

ANF

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.