İngilizce “fake” diye (“feyk” şeklinde telaffuz edilebilecek) çok işe yarar bir sözcük var. Eğer bir şey uydurmaysa, ama aynı zamanda aldatma amacı güdüyorsa ona “fake” denilir. Tutar ya da tutmaz; o ayrı bir mesele. TİYATROM ve daha düşük yoğunluklu bir şekilde TİYATRO DERGİSİ Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu (AKBŞT) hakkında fake niteliğinde bir yayıncılık yaptılar. Bir türlü oradaki sorunları objektif ve serinkanlı bir şekilde ele almayı beceremediler. Lüzumsuz bir şekilde, ben merkezcil hesaplaşmalar da içerecek şekilde, TTB ile didişme yaratmaya çalıştılar.
TİYATROM editörü Ertuğrul Timur ayrıca meseleyi “Şu Çılgın Türkler” kervanına katılmak üzere siyasallaştırdı ve bize göre yüksek siyasete ihale edilmeden ele alınması, demokratik ve özerk tiyatro anlayışının öne çıkarılması gereken bir meselede tarafgir bir yayıncılık politikası izledi. AKBŞT’den uzaklaştırılan ve bir kısmı geçmişte belediye çalışanı olan tiyatrocuları güya savunmak için, onlara muhalefet eden ve AKBŞT’yi sürdürme iddiasındaki amatör tiyatrocuları sanal alemde aşağılama ve teşhir yolunu tutması, ahlaki düzeyde de oldukça sorunlu bir yayıncılık örneği vermesine neden oldu. Deyim yerindeyse, adeta bir provokatör gibi davrandı.
(Bunları görünce, geçmişte kısmen de olsa tiyatro camiasını birbirine katmayı başaran Burak Caney’i hatırlamak zor olmasa gerek. Sahi kimdi Burak Caney ya da onun peşine takılanlar ya da Burak Caneyleşenler?)
Türkiye Tiyatrolar Birliği, bugüne kadar AKBŞT konusunda demokratik bir uzlaşma kültürü içinde hareket etmeyi başardığı için, sorunun özüne ilişkin ve ilkede herkesin üzerinde uzlaşabileceği önermelerle ortaya çıkmaya dikkat etti. Dokuz aylık bir belirsizlik dönemi yaşadıktan sonra aniden kendilerini kapının önünde bulan AKBŞT genel sanat yönetmeni Ali Çakalgöz ve yardımcısı Sultan Örenkaya’nın sinirli davranışlar göstermeleri ve haklarının yeterince savunulmadığını iddia etmeleri bir yerde anlaşılırdır. Son olarak 1. Antalya Çocuk ve Gençlik Tiyatrolar Festivali’ne giden TTB temsilcileri, oradaki sohbet toplantılarında Ali Çakalgöz ve Sultan Örenkaya ile gayet medeni bir ilişki kurulduğunu, TTB’nin örgütsel tavrının daha anlaşılır kılındığı bilgisini verdiler. Bu konuyla da bağlantılı olarak eksik kalan bir nokta, bir festival sonuç bildirisinin yayınlanmamış olması. Anladığım kadarıyla, 1. Antalya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali henüz oturma aşamasında ve daha çok gelecek yıllarda yaşayacağı evrim önem kazanmış durumda. En azından İstanbul ASSITEJ adına festivale katılan Ceren Okur’un verdiği bilgi bu yönde.
Tiyatro politikasına ya da yüksek siyasete ilişkin tartışmalar tiyatrocuların bir araya gelmesine, ortaklaşmalarına mani olmamalıdır. Örgütler bunun için vardır. Özellikle yüksek siyasete bağımlı manipülasyonlardan ve tiyatro camiasında yaygın kişisel hesaplaşmalardan uzak durulması gerekir. Biz bunların âlâsının İstanbul’da yaşandığını ve düzenli olarak yıkıcı sonuçlar ürettiğini çok iyi biliyoruz. Afyon’da tiyatronun gidişatına ilişkin ders vermeye kalkarken dönüp bir de aynaya bakmak gerekir. Yani Çılgın Türk’ü oynamak değil, ortak akıl inşa etme becerisini öne çıkartmak gerekir.
Taraflardan birisini aşağılayarak, diğerini yücelterek bir yere varılamaz. O kentte insanlar birbirlerinin yüzüne bakıyorlar. FACEBOOK’ta olduğu gibi seni arkadaşlıktan sildim deyip birbirlerini kurmaca dünyalarından kapı dışarı etmeleri imkânı yoktur. Söz konusu olan doksan dakika oynanırken milletin stres atacağı, sonrasında sakin bir şekilde evine dönebileceği bir futbol maçı da değildir. Tartışılan Afyon’da tiyatronun nasıl yapılandırılması gerektiğidir. Bu konu, TİYATROM’da olduğu gibi TTB’ye “Yuh!” çekilmesini ya da genç insanların ve kadınların da içinde yer aldığı amatör tiyatrocuların aşağılanmasını içeren bir seviyesizliğin konusu olmamalıdır. Daha özlü ifade edecek olursam: Sanal lümpenliğin âlemi yoktur.
AKBŞT meselesi gecikmeli de olsa hangi noktalarda itirazın geliştirilmesi gerektiğinin anlaşılmasını sağlıyor. Meselenin anti ve kutuplaştırıcı yaklaşımlar çerçevesinde yüksek siyasete ihale edilmesi, sonra da tiyatrocuların malzeme olarak kullanılması sonuç alıcı olmayacaktır. TEB Başkanı Üstün Akmen’in açıklamasında ve daha önce TTB bildirisinde belirtildiği gibi, Afyon’da tiyatro altyapısına yatırımın gerilemesini kabul etmek mümkün değildir. Bu noktada, özellikle Afyon’da kentsel dönüşüm projelerini halkın yararı adına gözlem altına alacak ve düzenli olarak kamuoyunu bilgilendirecek bir sivil inisiyatife ihtiyaç vardır.
AKBŞT’deki çalışmalarına son verilen tiyatrocuların yeniden işe alınmaları ya da kutuplaşma yaşadıkları tiyatrocularla uzlaşmaları, bir olasılık vardıysa bile epeyce zayıflamış görünmektedir. Asgari olarak belediyenin altyapı olanaklarının anlaşmazlığa düşülen topluluğa da açılması önerimiz, belediye yönetimi tarafından reddedilmemiş, ama eski genel sanat yönetmeni Ali Çakalgöz ve ekibi tarafından yetersiz bulunmuştur. Kendi adıma bu yaklaşımlarının bir hata olduğunu düşünüyorum, ama sonuçta kendileri bilir demek gerekiyor.
Gerek belediye çalışanlarının tabi olduğu çalışma yasalarına, gerekse AKBŞT’nin tüzel olarak mesleki bir faaliyet alanı olarak tanımlanmamış yapısına rağmen, belediye ile iş akitleri feshedilen çalışanların işlerine geri dönmesi sağlanabilir mi?
Görebildiğim kadarıyla Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği (TOMEB) bu konuda inisiyatif almış gibi görünüyor. Gerçi bildiri sunumları “Yanındayız!” gibi tuhaf bir şekilde yapılıyor. Oysa bu tip örgütler, söz konusu olan tiyatro emekçileri olduğunda, “yanında” değil, tamamen işin içinde olmalıdır; çünkü doğrudan tiyatro oyuncularının haklarını savunmak için kurulmuşlardır. Fakat “yanındayız” denilmesi bir yerde normaldir: En azından İstanbul’da, bu tip örgütler aracılığıyla tiyatro çalışanlarının örgütlü bir emek hareketi inşa edebildiğini henüz göremiyoruz. Bu nedenle bazen TOMEB ya da TODER gibi örgütlerin eleştirildiği de oluyor. Fakat örneğin TODER yöneticileri çıkıp buyurun olağan üstü genel kurul düzenleyelim, yeniden yapılanma talep edenlere her türlü kolaylık sağlanacaktır dediğinde, kimse ortaya çıkmıyor. Yani bu örgütlere işinizi yapmıyorsunuz, yapamıyorsunuz demek anlamsızlaşıyor.
AKBŞT’deki sorunların açmazmış gibi görünmesinde Türkiye’de dinamik ve etkili tiyatro örgütlerini var etme konusunda yaşanan sıkıntıların belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda TTB ve başta Nedim Saban olmak üzere bir kısım tiyatro insanı duyarlılıkla hareket etmiştir. Ama sonrasında gözlemler ve çıkartılan sonuçların tartışılacağı, ortaklaşmayı hedefleyen örgütler arası bir düzlemin oluşamadığı görülmüştür. Konuyu magazinleştirme, hatta giderek lümpenleştirme girişimleri belirleyici değildir. Sadece işin tuzu biberidir; temel sorun örgütlü dayanışma eksikliğidir.
Çok önemli bir noktanın es geçilmemesi gerekiyor: Sorun sadece Afyon değildir. Örneğin Ankara Yenimahalle Belediyesi’nden tiyatrocuların iş akitlerinin de feshedildiğine dair haberler gelmiştir. Fakat oradaki belediye CHP’li olduğu için, iktidar partisini takıntı haline getiren tiyatro çevrelerinde kolaylıkla tarafgir ve yüksek siyasete ihale edilen bir söylem kurmak (atıp tutmak) zora girmiştir. Tahmin ediyorum Ankara Yenimahalle’ye gitsek, birçok bakımdan AKBŞT’ye benzer görünümlerle karşılaşırdık. “Tiyatroma Dokunma!” sitesinde yayınlanan 8 Şubat 2010 tarihli, “Yenimahalle Belediye Tiyatrosu 12 Eski Çalışanı” imzalı, “Ankara Yenimahalle Belediye Tiyatrosu gerekçe gösterilmeden sezon ortasında kapatıldı…” başlığı taşıyan bildiri okunduğunda, çarpıcı benzerlikleri fark etmemek imkânsızdır.
Çeşitli festival ya da buluşmaların örgütlü dayanışmanın canlanmasına katkı sunabileceği söylenebilir. Fakat önceki deneyimlerden biliyoruz ki, heyecanla yola çıkıp sonrasında teatral hayat gailesi içinde kaybolmak ya da heyecanın birleştirici değil de iktidarcı gösterilere sahne olması, uzlaşma kültürünün yerini dayatmalara ve fiili oldubittilere bırakması, öyle kolayca aşılabilecek sorunlar değil. Tiyatromuzun ayrışmaya ve her cepheden manipülasyona çok açık bir yapısı var. Benim sık sık asgari müşterekler kültürüne vurgu yaptığım bilinir. Fakat köklü bir asgari müşterekler kültürsüzlüğünün yaygın olduğunun da farkındayım. Zaten bu nedenle tartışıp duruyoruz.
NOT: AKBŞT’nin FACEBOOK’taki sayfasında verilen bilgiye göre, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde Yılmaz Erdoğan’ın “Kadınlık Bizde Kalsın” oyununun prömyeri yapılacak. Yanlış saymadıysam, Bahar aylarında yirmi defa oynanacağı bilgisi veriliyor. Bir izleyici yorumunda “… hayaletler mi oynuyor, siz kapanmamış mıydınız?” diye dalgasını geçiyor.