Kargart ve Galataperform tarafından düzenlenen Performans Günleri 2010 kapsamında ilki 26 Mart Cuma günü yapılan Kuram Atölyesi’nin ikinci oturumu yine Galataperform’un mekanında 27 Mart Cumartesi günü yapıldı. Ayşe Draz, Ata Ünal ve Özlem Hemiş yürütücülüğünde gerçekleştirilen atölyeye Ayrin Ersöz, Bahan Göce, Cemil Can Yusufoğlu, Ceren Peker, Cumhur Kocalar, Evren Erbatur, Fırat Arapoğlu, Handan Salta, İnsel İnal, Maral Ceranoğlu, Mustafa Kaplan, Nadi Güler, Oğuz Arıcı, Onur Akgül, Pınar Gümüş, Sezin Gündoğan, Teoman Madra, Tijen Savaşkan ve Zeynep Günsur katıldı. Bu ikinci oturumda ilk oturuma nazaran daha fazla katılımcı vardı. İlk oturumda bulunmayan katılımcıların varlığı da göz önünde bulundurularak atölye yürütücüleri tarafından Performans Günleri kapsamında Kuram Atölyesi’nden önce gerçekleştirilmiş ve atölyede performans ve performans sanatı üzerine yapılan tartışmalar açısından besleyici olan diğer söyleşi ve paneller1 kısaca özetlendi. Ayrıca Kuram Atölyesi’nin ilk gününde performans ile ilişkili olarak kullanılan terminoloji üzerinden yapılan tartışmaya da değinildi. Yürütücüler, bu atölyeyi gerçekleştirmenin temel gayesinin sadece soyut olarak kuram tartışmaktan ziyade saha ve kuram arasındaki ilişkiyi, gidiş gelişi izlemek için yeni bir mecra yaratmak ve kuram tartışmalarının sadece akademik alana hapsolması durumuna da bir müdahelede bulunmak olduğunu vurguladılar.
Kuram Atölyesi’nin ikinci oturumunun temel tartışma başlığı “performans sanatı”ydı. Performans sanatının dünyada ve Türkiye’de gelişimi; icracılar, izleyiciler, katılımcılar açısından performans sanatının anlamı, işlevi, gündelik ve toplumsal olan ile ilişkisi üzerinde duruldu. Zeynep Günsur oturumda yürütülecek tartışmaya başlangıç olarak yaptığı sunumunda performans sanatının özellikle Avrupa, Amerika ve Japonya merkezli olarak 2. Dünya Savaşı sonrasından itibaren okunabilen dünyadaki tarihinden, ayrıca Türkiye’deki etkilerinden ve tarihinden bahsetti. Zeynep Günsur, bu sunumunun sonunda önemli bir tartışma noktası olarak performansın muhalif içeriğine değindi. Özetlediği tarih içerisinde performans sanatının, özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda, politik bir toplumsal arkaplan dahilinde geliştiğini vurguladı ve bugün politik ve toplumsal hareketliliğin geçmişteki ile benzer olmadığı bir dönemde, performans işlerinin muhalif alan yaratma anlamında nasıl bir işlevi olduğu üzerine düşünmek gerektiğini belirtti. Avangard sanat ile başlayan ve sonra performans sanatı ile devam ettiği öne sürülebilecek sanat içerisinden sisteme muhalefet, ihlal etme, bozma, sınırı aşma söylemlerinin bugün bittiği söylenebilir mi sorusuna ortaya attı.
Performans Günleri kapsamında performans kavramı üzerine yapılan diğer söyleşi ve panellerde yer alamayan plastik sanatlar disiplininden sanatçılar bu oturumda söz aldı ve performans sanatı ile kendi deneyimlerinden söz ettiler. Aslında performans sanatı yapmak üzere yola çıkmayıp, sanatsal ürüne değil sanatsal üretimin sürecine odaklanma tercihini yaptıkları noktada performans sanatı ile karşılaştıklarından bahsettiler.
Performans sanatının Türkiye’de yeterince gelişmemiş olması; performans sanatı için kullanılan terminoloji ve kavramların taşıyıcılığının yapılması ama içselleştirme ve yeniden tartışma noktasında performans sanatı alanının yetersiz kalması gibi konular da oturumda gündeme geldi. Performans sanatı saha ve kuramının ancak bu durumun farkında olarak bir özeleştiri verip daha emin adımlarla ilerleyebileceği konuşuldu.
Tartışma sırasında sanatçıların kendi yaptıkları çalışmalardan da bahsetmeleri ile ortaya çıkan çok önemli bir nokta, Türkiye’de performans sanatının verdiği ürünlerin bilgisinin yıllar içerisinde aktarılmadığı, bu konuda ciddi bir tarih eksikliği ve böylece bir süreksizlik olduğuydu. Performans sanatı ürünleri ve tartışmalarını kayıt altına alma niyetinin yeni yeni ortaya çıktığının vurgulandığı bu tartışmada, bir yandan sanat tarihi/çilerinin de performans sanatına dair geliştirdikleri körlükten, performansın sanat tarihi içerisine dahil edilememesinden bahsedildi.
Performans ürünlerinin ve süreçlerinin seyircisi ile hedeflediği etkileşim ve sanatsal üretimin seyirci açısından anlaşılmaz olduğu durumda sanatçının tavrının ne olduğu da oturumda dile getirilen noktalardandı. Seyirci-icracı ilişkisi ve performans sanatının nasıl bir muhalif alan yarattığı tartışması sanat ve hayat ilişkisi üzerine daha geniş kapsamlı bir sorunsalın da atölyede gündeme gelmesine neden oldu. Bu noktada, sanatsal üretimin barındırdığı dönüştürücülük potansiyelinin sanatsal olan ile toplumsal olan arasındaki ilişkiyi incelerken önemli bir nokta olduğu da bu tartışma sırasında ortaya çıkan meselelelerden biriydi.
Çok çeşitli noktalara değinilen iki buçuk saatlik oturumun genelinde bundan sonraki süreçte tartışılmak üzere belirli konular ortaya çıkmış oldu. Bunlardan bazıları şöyle: Performans sanatı üzerine estetik ve biçimsel tartışma ile birlikte etik değerleri de içerecek bir tartışmasının yapılması, performans sanatının muhalif alan yaratma konusunda nasıl işlevlendiği, performans sanatında beden kullanımının coğrafya, toplumsal miras ve kalıplar ile nasıl şekillendiği ve bu unsurların performansın içeriği nasıl belirlediği; cumhuriyet ideolojisinin tarihteki görünürlüğünün performans sanatı açısından nasıl okunabileceği; mevcut güzel sanatlar ya da sanat eğitimlerinin performans sanatını, sanatın işlevi ve sanat ile hayat arasındaki ilişkiyi içerecek ve sorunsallaştıracak şekilde nasıl güncellenebileceği.
Sınırları belli bir zaman aralığında gerçekleştirilen bu atölye süresince ortaya çıkan sorular ve konular, yürütücülerin de her fırsatta vurguladığı gibi, bu sınırlar içerisinde yapılmış ve sonuçlanmış tartışmalar olmanın ötesinde, performansa dair süregelecek bir kuramsal tartışmanın vesilesi olacaktır.
Pınar Gümüş / MİMESİS