Fuldem Özkan
Anlatı tiyatrosu, klâsik tiyatronun merkezinde yer alan dramatik eylemin yerini anlatının aldığı tiyatro biçimidir. Eylemin tahtını söze bıraktığı bu biçimde olayların doğrudan seyirciye aktarıldığını görürüz. Aslında yöntem çok yeni sayılmaz; Antik Yunan’da tragedyalarda koronun asal işleviydi bu. Ve aktarım biçimi olarak ana hatlarını Aristoteles’in Poetika’sıyla belirledi. Ve böylece klâsik tiyatrodaki yer – zaman – olay birliğine uygun oyunlar yazılmaya başlandı. Ortaçağ’da gezici tiyatro topluluklarında, Brecht’in klâsik yapıyı bozan Epik Diyalektik biçeminde, hatta Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun yapı taşı olan sözlü kültüründe anlatının rüştünü ispatladığını görüyoruz. Günümüzde de çağdaş tiyatro anlayışındaki oyunlar hikâye anlatıcılığına dayalı, düşsel, performatif, çoğu kez tek kişilik gösteriler biçiminde sahneleniyor.
Anlatı tiyatrosunun çağdaş Türk Tiyatrosu’nda kendine yer etmiş yazarlarından biri olan Firuze Engin, kaleme aldığı oyunlarda özgün bir tiyatro dili inşa ediyor. Yazar, oyunlarında kurguladığı hikâyeyi farklı tiplerin ağzından aktararak hem anlatımda tekdüzeliğin önüne geçiyor, hem de aslında basit olan bir öyküyü bile ilgi çekici kılabiliyor. Bu teknik ustalığı onun kendini iyi tanıyan, kaleminin sınırlarını bilen bir yazar olmasından kaynaklanıyor olsa gerek.
Firuze Engin’in Cambazın Cenazesi ve Güle Güle Diva oyunları, anlatı tiyatrosunun çağdaş Türk tiyatrosundaki güçlü örneklerinden. Her iki oyun da, sahneleme açısından klâsik anlatım kalıplarının ötesine geçerek, seyircinin sahnedeki hikâyeyle doğrudan ilişki kurmasını sağlıyor. Engin, tiyatro dilini yalnızca karakterler ve olay örgüsü üzerinden değil, anlatıcı figürlerin doğrudan seyirciye seslenmesi aracılığıyla da kuruyor. Bu yönüyle, izleyicinin olaylara gözlemci olarak dâhil olmasına ve sahnedeki eleştiriyi daha net algılamasına olanak tanıyan bir metin inşa ediyor. Çatışma yaratmakta becerikli olmadığını, insan ilişkilerine eğilmeyi tercih ettiğini Türkiye’de Oyun Yazarlığında Yeni Eğilimler konulu söyleşide aktaran Engin, taşrada yetişmiş, kasaba insanını iyi tanıyan bir yazar olmanın avantajını tiplemeleri yaratırken kullanabiliyor. Bu sayede kasaba öykülerini anlatırken, kırsal insanı ve ilişkilerini sahici ve ilginç yönleriyle yansıtabiliyor.
Seyirci Neden Anlatıyı İzler?
Descartes’in “Anlatılan senin hikâyendir”, sözü bireyin düşünce sürecinin ve gerçekliği algılama biçiminin merkezinde yer alır. O, akılcı düşünceyi temel alarak insanın varlığını sorgularken, tiyatro da insanın varoluşunu, toplumsal kimliğini ve çevresiyle olan ilişkisini sahne üzerinde tartışmaya açar. Descartes’in yaşadığı 17. Yüzyıl’da Fransız tiyatrosu, Klâsik akımın etkisi altında, rasyonel ve düzenli bir anlatı anlayışına sahipti; trajedilerde akıl ve erdem ön planda tutuluyor, insan doğasının temel prensipleri ele alınıyordu. Oysa aynı dönemde Osmanlı’da Meddahlar, Karagöz-Hacivat gibi geleneksel tiyatro unsurları aracılığıyla doğaçlama ve anlatıcı merkezli bir tiyatro, daha doğru bir ifadeyle gösteri anlayışı hakimdi. Seyirciye doğrudan seslenen ve onun yaşantısını hikâyeye dâhil eden bu anlatı biçimi, günümüz Türk Tiyatrosu’nda da izlerini sürdürüyor.
Günümüz Türk Tiyatrosu’nun genç kuşak yazarlarından Firuze Engin’in oyunları tam da bu noktada güncel ile evrenseli, bireysel hikâye ile toplumsal gerçekliği buluşturuyor. Örneğin, Güle Güle Diva kadınlık deneyimi üzerinden kişisel ve kolektif hafızayı sorgularken, Cambazın Cenazesi kentsel dönüşüm gibi günümüz dünyasında sıkça karşılaşılan meseleleri ele alarak, bireyin ahlaki ve vicdani sınavlarını görünür kılıyor. Engin’in anlatı yapısı, meddah geleneğinden beslenirken, modern tiyatronun epik ve çok katmanlı yapısıyla harmanlanarak seyirciye aktif bir katılım alanı açıyor. Böylece seyirci, Descartes’in işaret ettiği gibi, yalnızca bir izleyici değil, anlatının bir parçası hâline geliyor.
Cambazın Cenazesi, toplumsal eleştiri yapan bir kara mizah örneği. Oyunda, defalarca ölüme çelme taktığı için adı cambaza çıkan Rasim İsmet’in cenazesi beklenmedik biçimde bir kaosa neden oluyor. Son arzusu kendi bahçesine gömülmek olan Rasim İsmet’in vasiyetinin, kentsel dönüşüm nedeniyle yerine getirilememesi ve bu durumun işleri iyice çıkmaza sürüklemesiyle başlayan Cambazın Cenazesi bu açmaz üzerinden bireysel ve toplumsal çelişkileri irdeliyor. Hâliyle cambazlık, hem bireyin yaşam mücadelesini hem de toplumun denge arayışını simgeleyen güçlü bir metafor olarak karşımıza çıkıyor. Peki Rasim İsmet’in cesedi, ne zamana kadar eski eşyaların istiflendiği odada bekletilebilir? Ya da gizlice satılmış olan evin sırrı ne kadar korunabilir? Kök35’in 2025 sezonunda sahneye koyduğu oyunda Firuze Engin’in yazdığı metne paralel olarak seyirciyi olay örgüsüne odaklamadan, sahnedeki dramatik etkiyi kuvvetlendiren bir yol izledikleri görülüyor.
Eda Nur Solaklı’nın Günseli’yi canlandırdığı Güle Güle Diva ise, mutsuz evliliği olan bir kadının öyküsünü mercek altına alır görünürde. Kasabanın hastanesinde karşılaştığı kadınların yaşadıklarını, birbirleriyle kesişen öykülerini anlatan Günseli, bu gerçeküstü evrende öldüğüne bir hayli “sevinen” bir kadın. Oyundaki “Diva” da, tıpkı “Cambaz” gibi güçlü bir metaforik gösterge. Firuze Engin’in, seyirciyi “pasif izleyen” olmaktan çıkarıp, olayları sorgulayan bir gözlemci hâline getirmesi önemli. Belki de bu yüzden bu trajikomik kadın oyununda hem dokuz ayrı kadının öyküsünü anlatan hem de anlatıcı rolünü üstlenen Günseli’nin evli bir kadın olarak kocasını “aldatıyor” oluşuna kızmıyoruz. Daha ilginci, iki dünya arasında sıkışıp kalan, kendisine açılacak ölüm kapısını hevesle bekleyen Günseli’nin dirilmesi en az bizi de onun kadar üzüyor. Genç kuşak yazarlarından olmasına karşın kısa sürede adını duyuran Firuze Engin gündemi yakalayabilen, insanı kendisiyle ve içinde yaşadığı toplumla yüzleştirebilen ve olaylara farklı perspektifler sunmaya çalışan nitelikli bir yazar. Kök35’in sahnesinde 2025 sezonunda yer alan, Kenan Özsever’in grotesk ve soyutlamaya dayalı bir mekânda oyunun atmosferine uygun bir reji yapmayı seçmesi ve oyundaki tiplerin keskin ayrımını ışıkla bölerek yansıtması, ışık tasarımında Memet Ali Zeren’in sahnedeki duygulanıma, mekânsal derinliğe uyumlu ve bazı sahnelerde kasıtlı olarak seyirciyi yabancılaştıran, “gözü rahatsız eden” bir yorum seçmesi oyunun öne çıkan özellikleri.
Dönüşüme Direnmek
Firuze Engin’in oyunlarında değişim, kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu değişime ayak uydurmak herkes için kolay değil. Cambazın Cenazesi ve Güle Güle Diva, bireylerin ve toplumun değişime karşı verdiği tepkileri, korkularını ve yüzleşmekten kaçtıkları gerçekleri sahneye taşıyor. Engin, oyunlarında mizahi unsurları kullanarak, karakterlerin iç çatışmalarını ve değişimle olan mücadelelerini hem trajikomik hem de düşündürücü bir şekilde ele alıyor.
Cambazın Cenazesi, kentsel dönüşüm bağlamında bireylerin ve toplumun değişime karşı nasıl bir duruş sergilediğini gözler önüne seriyor. Son arzusu kendi bahçesine gömülmek olan Rasim İsmet’in isteği içinde bulunduğu dünyanın değişimi karşısında imkânsız hale geliyor. Kentsel dönüşümle birlikte mahalle yok olurken, geçmişe tutunmaya çalışan bireyler belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalıyor. Oyun, değişime direnmenin mümkün olup olmadığını ve bireylerin anılarıyla, alışkanlıklarıyla nasıl yüzleştiğini sorgularken, aynı zamanda sistemin insan hayatını nasıl etkilediğini de gözler önüne seriyor.
Benzer şekilde, Güle Güle Diva da değişimin bireysel boyutuna odaklanıyor. Hayata dönmeyi reddedecek kadar yaşamdan usanan Günseli, değişerek dönüşmek, özgürleşmek yerine “ölü kalmayı” yeğliyor ne yazık ki. Daha en başından kendine yabancılaşmıştır o. Artık ne çare, sürdürmek zorundadır kendine dayatılan hayatı. Ama sahiden mecbur mudur aynılaşmaya, ötekileşmeye? Diva’ya hayranlığı yücelttiği özgür kadına asla ulaşamayacak olmasından mıdır?
Gerek Cambazın Cenazesi’nde, gerekse Güle Güle Diva’da değişime direnen insanın çaresizliğini, sınıf mücadelesini ve bu mücadelenin getirdiği yalnızlaşmayı, kimlik bunalımını, kapitalizmin dayattığı ağır dünya düzeninin çirkin yüzünü ve kadının sevme sevilme arzusunu buluyoruz. Başka yerde yaşamanın mutsuzluk getireceği düşüncesine kapılan insanlar, Cambazın Cenazesi’nde aidiyet kavramını sorgulatıyor seyirciye. İnsan gelenekten uzaklaşırsa, kökleriyle bağını koparır mı? Nedir yabancılaşmak, yersiz yurtsuz kalmak? Mutluluk öz’de mi saklıdır daima?
Aynı Kalemden İki Perspektif
Tiyatro topluluklarının kendilerine ait belirli bir çizgide ilerlemesi, hem sanatsal kimlik oluşturma hem de seyirci beklentisini yönetme açısından büyük bir önem taşıyor. Kök35 tiyatro topluluğunun aynı sezonda Firuze Engin’in Güle Güle Diva ve Cambazın Cenazesi adlı iki oyununu sahnelemesi, bu açıdan dikkat çekici bir karar.
Firuze Engin’in her iki eserini aynı sezonda sahnelemek konusunda yapılan tercih, Kök35’in anlatı tiyatrosu ekseninde bir kimlik oluşturduğunu gösteriyor ve seyirciye tutarlı bir estetik sunma fırsatı veriyor. Ayrıca, yazarın üslubuna aşina olan seyirciler için oyunlar arasında metinsel ve tematik bağlar kurma imkânı da yaratıyor. Black box sahne için seçilen bu oyunların sahne olanağı açısından uygulama avantajı da aşikâr. Büyük dekor değişimlerine ve sahne hareketliliğine imkân tanımayan bu sahne yapısı, mekânsal kısıtlamalar yaratabileceğinden, oyun seçiminde dikkatli olunmasını gerektiriyor. Büyük sahnelere ve Devlet Tiyatroları gibi geniş prodüksiyon imkânlarına sahip kurumlara kıyasla, küçük sahnelerde sahnelenecek oyunların, sınırlı alanı avantaja çevirecek yaratıcı çözümler içermesi önemli. Bu sahnelerde, minimal dekor, güçlü metin ve oyunculuk odaklı yapımlar öne çıkıyor.
Anlatı tiyatrosunun doğası gereği, sahneleme sürecinde en büyük risklerinden biri de dramatik aksiyon yerine sözel anlatının ağırlık kazanması. Dolayısıyla zaman zaman monotonlaşıyor. Eğer anlatı tiyatrosu biçim olarak dinamik bir sahneleme ile desteklenmezse, sahnede sadece bir hikâye anlatımıyla yetinmek, tiyatronun görsel ve dramatik gücünü zayıflatıyor. Ancak ekibin bu handikaba düşmediklerini söylemek mümkün. Seyircinin ilgisini kaybetmemesi için, oyunların sahnelenme biçimlerinin birbirinden farklı tutulması, anlatı tiyatrosunun zayıf yönlerinin güçlü bir rejiyle dengelenmesi büyük önem taşıyor. Söz gelimi, Cambazın Cenazesi’nde ikinci perdede hikâyede düşülen tekrarlar, komedi unsurunun zayıflaması oyunu durağanlaştırıyor ve bu metinsel sıkıntı oyun süresinin dolu dolu geçmesi bakımından çözülmesi gereken bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Ya da Güle Güle Diva’da kullanılan şapkanın işlevselliğinin korunması veya gösterge değerinin seyirciye, doğru aktarılması gerekiyor. Tanış olma ile hikâyelerin birbirine bağlanmasına dayanan oyun metnindeki inandırıcılığı zayıflatan problem, estetik ve başarılı ışık tasarımıyla çözülemeye çalışılmış ancak bunun ne ölçüde yeterli olduğu tartışılır.
Reji açısından oyuncu performansının her iki oyunda da ön plâna çıktığı görülse de, sahnede eylemin Güle Güle Diva’ya göre göze çarptığı Cambazın Cenazesi’nde Filiz Göker, Anıl Alkan ve Sezer Türkan başarılı performanslarıyla dikkat çekiyor. Filiz Göker’in “klişe muhabir” taklidiyle yarattığı komedi unsuru ve sahnede rol arkadaşlarıyla yakaladığı uyum dikkate değer. Sahne enerjisiyle tıpkı Filiz Göker gibi Anıl Alkan ve Sezer Türkan da göz dolduruyor. Zeytin ağacının merkeze alındığı dekorun her unsuru oldukça işlevsel kullanılmış. Müzik seçimleri de oyunun ritmini artırarak atmosfere uyum sağlamış. Bu da reji ve tasarımdaki başarıyı gözler önüne seriyor. Güle Güle Diva’da Eda Nur Solaklı, hem anlatıcı hem de canlandırdığı tiplemelerle tek kişilik oyunda iyi iş çıkarıyor. Dekor ve ışık tasarımı anlamlı bir eşlikçi olarak kadının bulunduğu mekân ile bağdaşıyor ve hikâyeye uyumlanıyor. Gelenekselin çağdaş yorumuyla Türk Tiyatrosu’na katkı sunan Kök35 her iki oyunuyla da önümüzdeki sezon da İzmir’de seyircisiyle buluşacak gibi görünüyor. Kök35, İzmir tiyatro seyircisine yeni ve farklı anlatım biçimlerini keşfetme adına katkı sunuyor.
#Anlatı #Tiyatro # Cambaz #Cenaze #AnlatıTiyatrosu #CambazınCenazesi #GüleGüleDiva #FiruzeEngin #KentselDönüşüm #DevletTiyatrosu
Cambazın Cenazesi Künye:
Yöneten: Hakan Taner Yıldırım
Oyuncular: Anıl Alkan, Filiz Göker, Sezer Türkan
Dekor Tasarım: Türker Tuna
Ses Tasarım: Ada Onat Karataş
Afiş Tasarım: Samira Hüseynova
Güle Güle Diva Künye
Yöneten – Işık Tasarım: Kenan Özsever
Dekor – Kostüm Tasarım: Memet Ali Zeren
Koreograf: Seray Kanık
Afiş Tasarım: İlknur Karakütük
Aksesuar: Hatice Çakar