Sanatta Hak İhlalleri / Şubat 2025

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sanat Meclisi’nin hazırladığı “Sanatta Hak İhlalleri” raporunu okurlarımızla paylaşıyoruz.

Yasaklar Şubat ayında da kapıdaydı. İşte Şubat 2025 de sanat alanının yaşadıkları: 

  • 19 Şubat 2025 günü galası yapılıp vizyona girmesi planlanan Kazım Öz’ün “OY’una Geldik” adlı yeni filmi, Kültür ve Turizm Bakanlığı engeline takıldı. Vizyona girebilmesi için gerekli olan ‘Eser İşletme Belgesi’nin verilmediği film, gösterime gireceği tarihten sadece 1 gün önce fiili bir yasaklamayla karşılaştı. Görevden alınarak yerine kayyım atanan CHP’li Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün senaryosunu yazıp İlyas Salman’ın belediye başkanını canlandırdığı filmin 45 gün öncesinden gerekli başvuruları yapılmış olmasına rağmen gösterimi engellendi. Basın açıklamasında konuşan yönetmen Kazım Öz, “Bu filmin bu ülkeye bir zarar vermediğini, tersine bir katkı sunduğunu, bir hoşgörü anlatmaya çalıştığını göreceksiniz. Filmi yasaklayarak bu ülkenin tarihine kara bir leke sürmeyin” dedi.  Filmin oyuncularından Orhan Aydın ise, “OY’una Geldik” filminin de oyuna geldiğini söyledi: “21. yüzyılda dünyada insanlık eşit, özgür, barışçıl bir ortamda ve herkes için sanatın olduğu bir dünyada yaşamak istiyor. Ülkede işçilerin, yoksulların hakları gasp edilirken sanat ve sanatçı düşmanlığı yapılırken ‘Oy’una Geldik’ de bu oyunun bir parçası haline getirilmeye çalışılıyor. Bunu reddediyoruz, bu durumu Kültür Bakanı gözden geçirsin. Biz bu oyuna gelmeyiz” ifadelerini kullandı. Filmin senaristi Mustafa Sarıgül, “Her şeyin kötü gittiği ülkemizde halkımızı güldürmeye ve sinema emekçisi yoldaşlarımızın emeklerini korumaya devam edeceğiz” derken, oyunculardan İlyas Salman da ülkenin büyük bir hapishaneye dönüştüğünü belirterek, “Yeter ki kafaların içinde hapishane olmasın, kafasının içinde hapishane olanlar bu ülkeyi yönetemez” diye konuştu. Konuşmaların yapıldığı sırada polis, “film ekibinin İstiklal caddesi üzerinde durmaması gerektiği” gerekçesiyle açıklamayı yarıda kesmek ve açıklamayı dinleyen yurttaşları da uzaklaştırmak istedi. Bunun üzerine konuşan yönetmen Gani Rüzgar Şavata, “İkinci bir sansür de burada uygulanmaktadır. Sinemamız adına yazıktır, günahtır, ayıptır. Halk için yapılan filmler dün de sansüre uğramıştı ama bugün gibi değildi. Sinema bir ülkenin ışık kapısıdır. Sinema sanatı yoksa bir ülke batmış demektir” sözleriyle basın açıklamasına ve filme destek verdi. 
  • Halk sanatçısı Pınar Aydınlar’dan ressam Taner Güven’e bütün sanat alanı iktidarın saldırısı ile karşı karşıya. Pınar Aydınlar Bakırköy Cezaevi’nde hücreye kapatıldı. Gelişmelere tepki gösteren Özgürlük İçin Sanat İnisiyatifi konuya ilişkin toplantı düzenleyerek bir bildiri yayınladı.   İnisiyatif üyeleri, Beyoğlu’nda bulunan Karşı Sanat’ta açıklama yaptı: “İnsanca yaşamak istiyoruz demenin suça havale edildiği sisli bir yoldayız şimdi. Bir suça yatıyoruz akşam diye, bir suça uyanıyoruz her gün sabah diye. Adalet istemenin günah, başka türlü düşünmenin ise sisteme şirk koşmak olduğu bir yerdeyiz. Artık saymak istemediğimiz kadar çok insan, kimseyi ikna etmeyen gerekçelerle içeride. İfade özgürlüğü, demokratik haklar, eşit yurttaşlık, sansürsüz sanat, şimdi savcıların iddianamelerinde. Bizim hayat diye düşlediğimiz her şey şimdi, dikenli tel gibi ülkeye gerilmiş bir cadı avının kafesinde. Pencerelere perde diye korku asıyorlar, şiddeti gündelik hale getirerek herkesi, yalnız ve çaresiz olduğuna inandırmaya çalışıyorlar. Yalnız değiliz diyoruz onlara, dosyalarınızdaki suçlamalar, kar gibi eriyecek bir gün hakikatin güneşi düştüğünde üzerine ve biz, yeni bir ortaklığın yolunu bulacağız. Kış güneşleri bıktı sizden, sesini seslerine katacağımız insanlarla yeniden kuracağız mevsimleri. Korku, sizin kalbinize kazınsın, biz filmini yapıp, oyunlarını yazacağız bu günlerin. Çaresizlik, zalimin hanesine yazılsın, biz, kimsenin nefret suçu işlemediği bir ikindi vaktinin şiirini yazacağız, umut hakkı ihlalinin nelere yol açtığını herkese bağıracağız… Kaldırımlardaki çatlaklarda büyüyor otlar, suçlamalarınızla lekelenmemiş bir rüzgâr uzaktan geliyor, çağırırsak buraya toplanır arkadaşlar, hep birlikte ördüğünüz duvarın önünde duracağız. Çağırırsak gelecek arkadaşlar, arkadaşlar çağırıyoruz, gecikmeyin.”
  • Yazar Sezai Sarıoğlu, 4 yıl önce beraat ettiği davada yeniden hakim karşısına çıktı. Duruşma bugün Çağlayan Adliyesi 35’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 11.35’te görüldü. Mahkeme heyeti Sarıoğlu’na 1 yıl 6 ay hapis cezası verdi. Sezai Sarıoğlu, duruşmada yaptığı savunmada, şunları söyledi: “Tarihe not düşmek istiyorum. Terör sözcüğü sorunlu ve şaibeli. Herkes kendine göre yorumlayıp kullanıyor. Benimle ilgili bu sözcükle bağlantılı her şeyi reddediyorum. Birincisi ben bir sosyalistim. 75 yılda kendimi inşa ettim. Teröre ve şiddete yer yok. Beni terör dışında algılamanızı rica ediyorum. Şiddet sarmalında yargılanmayı reddediyorum. Şair sözcüklerle dünyaya inşa eder. Şiddete karşı barışı inşa eder. Ben aynı zamanda hikaye anlatıcısıyım. Bütün anlatımlarında hep iyiler kazanır. Sosyalist, şair ve hikaye anlatıcısı olarak bugüne geldim. Bu yüzden terör suçlamasını reddediyorum. Mahkeme benim vicdanımda kurulu. Kendi kalbimde beraat ettiğime çok eminim. Heyetiniz kararını verirken adaletin ruhunu da göz önünde bulunduracağına inanıyorum. Herkes yüreğini yoklasın ve adil olanı söylesin.” Yazar Sezai Sarıoğlu’nun on yıl önce sosyal medyadaki fotoğraf paylaşımları CİMER’e şikayet edilmesiyle ‘terör örgütü propagandası yapmak’ iddiasıyla hakkında dava açıldı. İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 4 yıl önce beraatle sonuçlanmıştı. Heyet, daha önce sabıkasının olmamasını gerekçe göstererek hükmün açıklanmasını geri bırakmasına karar verdi. Karara göre Sarıoğlu hapse girmeyecek.
  • Yılboyu çalışmalarını sürdürürken baskın üstüne baskın yiyen İdil Kültür Merkezi 2025 Şubat’ında da baskından yakasını kurtaramadı. 14 Şubat günü merkeze baskın yapan güvenlik güçleri sabah saatlerinde 5 Grup Yorum elemanını gözaltına aldı. Cem Dursun, Rıdvan Akbaş, Merve Kurt, Sevda Kurban ve Bergün  Varan ne suç işlediklerini bilmeden önce gözaltına alındılar ardından cezaevine tıkıldılar. 
  • Trabzon’da valilik kültür merkezine el koydu 1987’den beri tiyatro gruplarının kullanımında olan Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi, İçişleri Bakanlığı’nın talebi ile Trabzon Valiliği’ne devredildi. 1883 yılında yapılan bina 1983’e kadar hapishane olarak kullanıldı. Bu tarihten sonra ise restore edilerek kültür merkezine dönüştürüldü. 1987’den itibaren de onlarca tiyatro grubunun yanı sıra kentteki birçok sanat etkinliğine ev sahipliği yapan bina, 2014’de Ortahisar Belediyesi’ne tahsis edildi. Kentte bulunan 15 tiyatro grubunun dönüşümlü olarak kullandığı, prova ve oyunlarını yaptığı bina, birçok kültür sanat etkinliğine, sergiye, konsere ve kurslara da ev sahipliği yapıyor. Valiliğin uzun yıllardır “Güvenlik sorunu oluşuyor” diyerek devrini istediği merkezin, kültür sanat aktivitelerine kapatılmasının gündeme gelmesi, kentteki sanat çevrelerini kaygılandırdı. Binayı kullanan tiyatro grupları, sanatseverler ve birçok siyasi de tepki göstererek, kentte kullanabilecekleri başka bir bina olmadığını söyleyen tiyatro grupları binanın ellerinden alınmasını istemiyor.
  • Taksim İstiklal Caddesi, yıllarca Kürt müzisyenlerin uğrak noktasıydı. Ancak, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde 2022’de çıkarılan bir yönetmelikle, sokak müziği yapmak yasaklandı. Yasağın temel gerekçesi ise Kürtçe müzik. Yıllarca polis ve zabıta müdahaleleriyle karşılaşan Kürt müzisyenler, yasağın ardından Kadıköy, Bakırköy, Üsküdar gibi farklı noktalarda müzik yapmaya yöneldi. Ancak, buralarda da benzer baskılar devam ediyor. Vanlı müzisyen Zana Zendo yaşadıklarını şöyle özetliyor: “Taksim’de sırf Kürtçe müzik yaptığım için defalarca gözaltına alındım, şiddet gördüm, darp edildim. Beni polis arabasına alıp, dövüyorlardı. Gitarlarımıza el konuldu. Polisler gelip, ‘Kalkın gidin, burada Kürtçe müzik yapamazsınız’ diyerek, bizi tehdit ediyordu. Polisler bir keresinde kafama silah dayayıp, ‘İstesem seni öldürürüm’ dedi. Bir seferinde de uğradığım şiddetten dolayı kulaklarım 4 ay duymadı. 29 Aralık’ta burada müzik yaparken, biri çıkıp ‘Teröristler gelmiş burada Kürtçe müzik yapıyor’ diyerek, tehdit etti. Yine birkaç ay önce bir kadın parmağındaki Türk bayrağını göstererek ‘Burası Türkiye, Türkçe şarkı söyleyeceksin’ dedi. İstisnasız her gün benzer tehditlere maruz kalıyoruz. Polis gelip, ‘Burada müzik yapamazsınız’ diyerek, bizi engelliyor. İBB’den resmi olarak, gerekli izinlerimiz olmasına rağmen zabıtalar gelip ‘Meydanda çok Kürtçe müzik yapıyorsunuz. Böyle devam ederse sizi oradan kaldırırım’ diyor. Bunların derdi bizimle değil Kürtçeyle. Müzik yaparken böyle olaylarla karşılaşmak elbette bizi üzüyor, zorumuza gidiyor. Ama bizi de müziğimizi de kabul etmek zorundalar.”  Van Yüzüncü Yıl Türk Müziği Devlet Konservatuvarı mezunu olan Kerim Kaplan da 2 yıldır Kadıköy’de müzik yapıyor. Kerim Kaplan da baskılar için, “Bazen tek kelime Kürtçe bilmeyen insanların şaşkınlıkla büyük bir ilgiyle dinlediğine şahit oluyoruz. Bazen de sanki terör eylemi yapıyormuşuz gibi tavırlarla, tehditlerle karşılaşıyoruz. Baskılar, tehditler azalsa da hiç bitmiyor. İBB Beyaz Masa’ya Kürtçe müzik yaptığımıza dair sık sık şikayetler gidiyormuş. ‘Sürekli Kürtçe müzik yapılıyor’, ‘Neden sadece Kürtçe müzik söylüyorlar’, ‘Kürtçe söylemesinler’ diye şikayetler gidiyormuş. Bu şikayetler üzerine zabıtalar gelip, bizi uyarıyor. Biz Kürt’üz, sokakta tabii ki de kendi dilimizde müzik yapacağız. Bizden sonra Türkçe müzik yapan arkadaşlarımız da var. Beyaz Masa’ya bunlar sadece Türkçe müzik yapıyor diye şikayette bulunulsa zabıtalar aynı uygulamayı mı yapacak? Bence hayır. Bu örnek de çifte standartı, Kürtçeye, Kürt müziğine yaklaşımı ortaya koyuyor. ‘Neden sadece Kürtçe müzik yapıyorsunuz’ diye engelleme gerekçesi olur mu? Bu Kürt sorunun ne olduğunu da bize gösteriyor.” 19 yıldır İstanbul’da yaşayan ve 15 yıldır müzik yapan Devrim Yılmaz ise, “Sadece Kürtçe müzik yaptığı” gerekçesiyle meydanda müzik yapmasının yasaklandığını söylüyor. “İBB müzik yapalım diye belge vermiş ama sistem sizi korumuyor. ‘Kürtçe müzik yapıyor’, ‘Terörist’, ‘Terör örgütü propagandası yapıyor’ diye insanlar şikayet ediyor. Şikayetler yapıldığı zaman kimse de çıkıp, ‘Bu insanlar Kürtçe müzik yaptığı için terör örgütü propagandası yapmıyor. Bunun bir zararı yok. Tutumunuz yanlış’ demiyor. Kürtçe müzik bahis konusu olunca hemen gelip, ‘Kaldırın, müzik yapamazsınız, yasaktır’ deniliyor. Neden diyoruz? ‘Şikayet var’ deyip gidiyorlar. Peki sen bana bu izin belgesini verirken, benim hakkımı korumak da sana düşmüyor mu? Bu belgeyi bana veriyorsan beni de savunman lazım. Ama bizi ne belediye ne polis ne de zabıta kimse korumuyor. Polis ya da zabıta beğenmediğinde keyfi bir şekilde gelip, seni engelliyor. Neden dediğinde de ‘Yasak’ deyip, gidiyor. Güç ve iktidar kimin eline geçiyorsa yerelde ya da genelde onun borusu ötüyor. İlk harcadıkları kişiler de Kürtler oluyor” diye ekliyor. Yıllarca Taksim’de müzik yaptığını ve birçok kez şiddete, tehdide maruz kaldığını anlatan Devrim Yılmaz baskının sistematik olduğunun altını çiziyor: “Taksim yasaklayınca Şirinevler’de müzik yapmaya başladım. Polis de zabıta da gelip, ‘Kürtçe söylüyorsun, kabalık oluyor’ burada müzik yapamazsın dedi. Orası da yasaklandı. Bu sefer Bakırköy Meydan’a gittim. Şimdi de orayı yasakladılar. Müziği sadece şarkı söylemek için değil halkın sesi olmak için de yapıyoruz. Kürt kültürünü, dilini sanatını yaşatmaya çalışıyoruz. Ben Kürt’üm ve Kürt kültürünü, dilini yaşatmak ve aktarmak istiyorum. Bir kelime de olsa bir Kürtçe şarkı da olsa sokakta duyulmasını istemiyorlar. Ama biz müzisyenler bunda diretmeliyiz ve geri adım atmadan daha gür bir sesle Kürtçeyi dillendirmeliyiz.” Kürtçeye yönelik baskıların cinayetlere kadar vardığını da hatırlatan Devrim    Yılmaz, “Birçok arkadaşımız Kürtçe parça söylediği için saldırıya uğradı, öldürüldü. Farklı bir dilde müzik yapsaydık bunları yaşar mıydık?” diye sorarak ekliyor: “Her saldırıya karşı dimdik ayaktayız. Sadece para için sokak müziği yapmıyoruz. Halkımız bizi sahiplensin, biz onlar için varız. Onlar bizi ne kadar sahiplenirse biz de halkın kültürünü, değerlerini o kadar sokakta yüceltip, en üstelere taşır, gelecek nesillere aktaracağız. Amacımız budur.” 

Ülkede bir yanda baskı ve saldırılar tüm şiddetiyle sürerken iktidar mensupları sürekli demokratik bir ortam vaad ediyorlar. Şubat ayında da bir yanda 6 bin sanatçı hakkında soruşturma yürütülüp sanatçıların evleri, kültür merkezleri basılıp  sanat insanları cezaevlerine götürülürken gazete manşetlerinde barış ve demokrasi sözcükleri uçuşup duruyordu. 2025 de görülen o ki bir yandan sanat alanı tokadı yiyecek öte yanda demokrasi var diye şükredecek. Bu ülkenin sanat geçmişi çok onurludur. Bu yalanı kabul etmeyecek. 

Paylaş.

Yanıtla