Mücadele Edenlerin Öyküsü

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Sarya Toprak’ın Artİst Kumpanya ile yaptığı ve Birgün‘de yayımlanan söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Artİst Kumpanya’nın oyunu ‘Sabaha Karşı’ seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. Utku Erkovan’ın yazdığı oyunun yönetmen koltuğunda Ahmet Balta oturuyor. Oyuncu kadrosunda ise Gizem Kandemir, Eylül Güntekin, Hamit Mutlu, Kemal Yazıcı bulunuyor. Oyun, Adem ve Sado isimli iki kardeşin hikayesini konu alıyor.

İkiye bölünmüş bir şehrin bir yakasını oluşturan Kömürcüler Mahallesi’nde yaşayan kardeşlerin hikayesini günümüzü anımsatarak anlatan oyun aynı zamanda müzikler ve danslarla izleyiciyi diri tutuyor. Yazar Utku Erkovan, yönetmen Ahmet Balta ve oyuncular Gizem Kandemir, Eylül Güntekin, Hamit Mutlu, Kemal Yazıcı oyunu BirGün’e anlattı.

BERKİN’DEN ALEKSİS’E

Adem ve Sado karakterleri nasıl ortaya çıktı? Bu iki kardeşin temsili nedir?

Utku Atakan Erkovan: Oyunumuzdaki manevi ve dionysosçu bağı kurmak adına, birçok etken gibi kardeşliğin de yer alması gerektiğini düşündüm. Oyunun genelinde bulunan ikilik kullanımı, mahalle ve kardeşler arasında da olmalı ve kendi içinde de bunların iki farklı ucunu temsil etmeliydi. Sado daha delikanlı denebilecek, isyanını müzikle dışarı vuran, fevri bir karakter iken Adem daha ağırbaşlı, kendini okumaya ve yazmaya vermiş biri ve hem iç çatışmasıyla hem de vizyonu ile mahallenin neden olmasın diyebileceğimiz düşünsel ufkunu temsil ediyor. Edebi eserlerde sıklıkla görülen kalem ve kılıç karakterler de diyebiliriz.

Oyundaki Başkan adayı, gerçek hayattaki hangi figürlere veya olaylara referans veriyor?

Oyunumuzdaki Başkan karakterine ilişkin spesifik bir tercihte bulunulmadı, bu da aslında başkanın veya temsilinin herhangi bir yerde herhangi bir erk olabileceğine ilişkin. Yer yer siyasal, yer yer ataerkil ve de kapitalist dünyanın herhangi bir erki. İkili sahnelerimizden biri olan Müezzin ile olan sahnede de, tarihte çok kez olduğu gibi dini erkle aynı kulvarda bulunmayı eksik etmiyor. Biraz güç sahibi olmak ve bu gücün kısıtlanmamasına hatta insanlar tarafından imrenilmesine dair, yoksa erkin çeşidi yahut kim olduğu yine fark etmiyor.

Kömürcüler Mahallesi’nin hikâyesi ne kadar gerçekçi? Bu mahalle ve içindeki dinamikler günümüz Türkiyesinden ilham aldı mı?

Aslında gerçekçi olmak yahut günümüze referans vermek gibi özel bir kaygımız hiç olmadı, anlatmaya çalıştığımız şeyleri nasıl en iyi anlatabiliriz diye düşündüm sadece. Yola çıktığımız hikaye arayışı, günümüze parmak bastığı kadar zamansız, bu topraklara değindiği kadar da mekansız olmak üzerineydi. Biraz da bu sebeple spesifik isimler kullanmadık. Kömürcüler ve Şerifönü ikiliğini toplumsal harmoni ve huzur eksikliğini temsil etmek üzerine seçtim, bu karakteristik özellikler de Nietzsche’nin Dionysos ve Apollon dikotomisinden yola çıkılarak mahallelere ve mahalleliye affedildi. Nietzche bu günlerin toplum sorunlarına ne kadar uyduğunu görse şaşırırdı muhtemelen.

Oyunda gaz kapsülü ile kafasından vurulan bir çocuktan bahsediliyor. İzlerken aklıma Berkin Elvan’ı getirdi. Siz de böyle bir bağ mı kurmak istemiştiniz?

Akıllara Berkin’in geleceğini tabii ki biliyorduk, anmak da istedik, sahne direkt olarak Berkin özelinde olmasa da mahalleye bir lütuf gibi getirilen hem maddi hem de fikirsel ateşin geri tepmesiyle ve yol açtıklarıyla alakalıydı. Bizim toplumumuzda akla Berkin gelirken bir Yunanlının aklına da Aleksis gelecektir, Aleksis’in ve Atina’da yol açtıklarının hikayesi de ilham aldığımız hikayelerden.

YOZLAŞTIRILMAYI ANLATIYORUZ

Sahne tasarımı ve mekân kullanımı, şehrin iki yakasını nasıl yansıtıyor?

Ahmet Balta: Biz sahneleyişte epik anlayışı tercih ettik. Bu da bize, mekanları da zamanı da kurarken, bir özgürlük sağladı.. Yaratıcı ekiple birlikte, göstermeci üslubun bize sağladığı sadeliği değerlendirdik, bir kaç tabure ve bir masa… Bu kadar az ve kompakt bir dekor anlayışı ile oyunun sürekli değişen mekanlarını, simültane sahne bicmiyle inşa edebilmeyi elbette ekipçe ortaya koyduğumuz yaratıcılığa borçluyuz. Şehrin iki yakasını, Şerif önü ve Kömürcüler mahallelerini, grafik tasarımcımız Gökay Müftüoğlu ile birlikte sahne gerisi için tasarladığımız asılı naylonlar üstüne çizilen grafiklerle gösterdik.

Grafiklerin üst kısmında Şerif önü mahallesini devasa plazalar ve gökdelenlerle gösterdik; alt kısmında ise Kömürcüler mahallesini, çarpık kentleşmeyi ve gecekonduları çizerek gösterdik.

Ön oyunda Kömürcüler’de yaşayanlar, gece kondu evlerini, yaşam alanlarını çizerek, oyunun mekanlarını, atmosferini seyircilerin önünde inşa ediyor.  Çok sayıda mekanı hızla değiştiriyoruz sahnede, burada ışık tasarımından yardım aldık, mekanları ışıkla ayırt etmeyi tercih ettik. Dekorları sadece tek bir gösterge için değil de birden fazla gösterge için kullandık. Mekanların değişimi, yeni sahnenin inşası ışık altında, oyuncular tarafından açık bir biçimde gösterilmektedir. Örneğin: Sorgu sahnesinde gördüğümüz masayı, bir sonraki sahnede ışığın desteğiyle gökdelen olarak, sonrasında ise barikat olarak görebilmekteyiz.

Gerilimli ve zamanla yarışan bir atmosfer var. Bunu sahneleme sürecinde nasıl kurdunuz?

Oyunda sürekli gerilimin yüksek olması ve zamanla yarışan bir atmosferin hakim olması, sahneleme aşamasında değil yazım aşamasında tercih edilen bir öz ve biçim anlayışıydı. Oyuncu arkadaşlarımla ve kreatif ekibimizle birlikte ilk hedefimiz metnin sahne üstünde de bu gerilim ve hızı taşımasıydı. Elbette provalar sırasında çeşitli takdim tehirler, uygulamaya yönelik bazı değişiklikler yapıldı. Atmosferi birlikte kurmak, metne getirdiğimiz ortak yorumlama çalışmaları, sahneleme sürecinde bir ensemble olarak hareket etmemizi sağladı.

Burada, yazarın metinde önümüze koyduğu en büyük meydan okuma, metnin anakronik yapısıydı. Yani metinde zaman, düz bir çizgi halinde izlemiyordu. Yalnızca Savcılık sorgusundaki, yani sadece bir mekandaki olaylar gerçek zamanlı ilerlerken, diğer bütün mekanlardaki sahneler, geçmişten gelerek bizi o sahneye bağlamak üzere ilerliyordu. Bütün karakterleri, sahnede sadece dört oyuncuyla yaşatıyoruz. Yazarın bu seçimi bizi sahneleyişte daha çalışkan kılarken seyirciden de dikkatli bir izleme süreci talep ediyor. Ancak biz bunu seviyoruz, seyircinin aklını uyanık tutmayı ve oyuncularla daha yoğun bir izleme ilişkisi içine girmesini…

Utku’nun metni bütün bu gerilimi, hızı ve bilmeceleri sahneye aktarabilmek için, kreatif ekip üstüne düşenin fazlasını yaptı. Koreografımız Seda Özgiş dört farklı koreografi ile oyunun zamanla yarışan atmosferini harekete dönüştürerek oyuncuların bedenine aktardı, simültane sahnelerdeki yaratıcı fikirleriyle bize bir çok imkan sundu. Kompozitörümüz Deniz Bayrak, sevgili Deniz abimiz, hızlı bir devinim halinde, birbirini sırayla izlemeyen, karmaşık bir grafik izleyen sahne bölümlerinin net bir şekilde ayırt edilmesini sağladı.

Öte yandan oyunun atmosferini yarattı ve günümüzün müzik dilini hepimizi heyecanlandıran bir olağanüstü tercümeyle, sahneye taşıyarak oyun için gerçek bir lokomotif görevi üstlendi. Işık tasarımımızı yapan Adem Akbey ve Serdal Ece oyunun öz ve biçimine uygun atmosferi yaratmak, oyunun dünyası kurabilmek için, hem sade bir dil seçtiler hem de oyunun anlamını ortaya koyacak çizgilerin altını incelikle çizdiler. Kostüm tasarımcımız Bahar Uyandıran oyunun özünü yansıtacak renkler ve buluşlarla, hızlıca gerçekleştirilmesi gereken karakter değişimlerini gözeterek bir görsel dünya kurdu. Dramaturgumuz Sündüz Haşar, oyunun yazım aşamasından başlayarak, doğru yönlendirmeleriyle sahneleme sürecinde öz ve biçimin tercih edilen üslupta olması, metnin dinamiklerinin ortaya çıkarılması, oyuncuların karakterleri üzerinde yaptıkları çalışmaların hedefine ulaşmasında büyük desteğimiz oldu. Afiş tasarımımızı yapan Melih Karakurt detaylı ve ince işçilikle kurduğumuz dünyayı anlatan, çok sevdiğimiz bir afiş yarattı. Görür görmez aşık olduğumuz logomuzu tasarlayan, olağanüstü tasarımcı Ayşegül Tolgay’ı burada mutlaka anmalıyım, minnettarız.

Günümüzde bir özel tiyatronun ilk oyununu hayata geçirmesi hiç kolay değil. Oyunun ortaya çıkması için oyuncular ve kreatif ekip tam bir ensemble olarak çalıştık. Bütün ekip, bu başlangıç için elimizden geleni yaptık. Yaratıcılığımızı mücadele azmimizle buluştururken, zorlandık da elbette. “Artİst” ilk oyunuyla perdesini açarken yanımızda olan herkes bizim ışığımız oldu.

Seyircinin, oyunun politik ve toplumsal mesajlarını nasıl algılamasını bekliyorsunuz?

İzleyiciden de biraz gayret isteyen bir oyun sahnelediğimizi az evvel söylemiştim. Biz burada bir dünya kuruyoruz ve izleyicinin önüne koyuyoruz. Onların algısı eminim bizim anlatmaya çalıştığımızdan daha yüksek olacaktır. Toplumsal olarak sistematik bir biçimde nasıl yozlaştırıldığımızı ve değerlerin nasıl yok edildiğini gösteriyoruz.  Dünyanın her yerinde sistemin her türlü hukuksuzluğuna ve baskısına karşı mücadele edenlerin evrensel hikayesidir bu oyun. Bu mücadele biçimini oyunda ki repliklerle dile getirecek olursam:

“Alçaklığın Tarihi Unutmasın ki Kırık Değil Kanadımız Bu Topraklarda Biziz Nabız”

SADO HERKESE SESLENİYOR

Canlandırdığınız karakteri nasıl tanımlarsınız? Onunla benzer yönleriniz var mı?

Kemal Yazıcı: Oyunda dört karaktere can veriyorum: Sado, Avukat, Yavuz Abi ve Müezzin.

Sado, mahalleli bir arkadaşımız. Avukat, her an her şeyi yapabilecek biri. Yavuz Abi, mutluluğun sırrını bulmuş ve keyfini çıkartıyor. Müezzin ise bizi günahlarımızdan uzak tutmaya çabalıyor.

Ben, Kemal olarak, oynadığım karakteri içselleştirip bir yolculuğa çıkmayı çok seviyorum. Sado, bana daha yakın bir karakter; duygularıyla hareket eden, kalbi açık ve sözünün arkasında duran biri. Yaptığı rap ile aslında herkese sesleniyor. Sado’ya kulak verin derim.

Yavuz Abi’nin ermişliğine ulaşmak isterdim. Belki bir gün…

Karakterinizin en zorlandığınız yönü neydi? Onu anlamak için nasıl bir hazırlık yaptınız?

K.Y.: İlk başlarda rap söylemek beni biraz korkuttu ama çalışarak üstesinden geldiğimi düşünüyorum. Çalışmanın her zaman yeteneğin önüne geçtiğine inanmışımdır. Bu yüzden her bir karakter için bol bol gözlem yapmaya çalıştım.

Kendi kendime oynayarak karakterleri keşfetmek, yeni şeyler bulmak bana hep haz vermiştir.

Oyunda sizi en çok etkileyen kısım neydi?

K.Y.: Mahallenin renkliliği ve iki kardeşin omuz omuza, sistemin yozlaşmış düzenine karşı verdiği mücadele.

Günümüz toplumunda oyunun ele aldığı meseleler nasıl bir yankı buluyor?

K.Y.: Bu soru günümüz toplumuna göre değişir. Herkes görmek istediğini görüyor. Güçlü olan sessiz kalıyor, zayıf olanın sesi duyulmuyor. Gelin, izleyin ve birlikte karar verelim.

Canlandırdığınız karakteri nasıl tanımlarsınız? Onunla benzer yönleriniz var mı?

Gizem Kandemir: Oyunda üç farklı karakter canlandırıyorum. Bu karakterlerden iki tanesi gelip geçici ve kaygan bir zeminde varlığını sürdüren güçten beslenirken, bir tanesi gücünü hayatın onu mecbur bıraktığı mücadele hissinden ve bu mücadeleden ileri gelen bir umuttan alıyor. Hayatımın hiçbir döneminde kendimi üç karakter kadar da güçlü hissetmedim. Dolayısıyla hiçbiriyle net bir şekilde benzer bir yön barındırdığımı düşünmüyorum. Yine de şu an hâlâ buradaysam, salt umutsuz olduğumu söylemek de çok doğru olmayacaktır.

Karakterinizin en zorlandığınız yönü neydi? Onu anlamak için nasıl bir hazırlık yaptınız?

G.K.: Karakter inşa etme konusunda en zorlandığım kısım, karakterler arası farkları ve geçişleri yakalayabilmek oldu. Onları anlayabilmek için hayatımda biraz da olsa güçlü ve umutlu hissettiğim zamanları/ânları hatırlamaya çalıştım ve böyle bir empati kurarak en azından motivasyonlarını yakalamaya gayret ettim.

Oyunda sizi en çok etkileyen kısım neydi?

G.K.: Herkesin hayatından en azından bir şey bularak yakınlık kurabiliyor olması sanırım beni oyunla alakalı en etkileyen unsurlardan biri.

Günümüz toplumunda oyunun ele aldığı meseleler nasıl bir yankı buluyor?

G.K.: Günümüzde yaşadığımız topraklar üstünde hâlâ buna benzer bir alt kültürle ve mücadele ruhuyla yaşayan mahalleler, topluluklar olduğunu düşünüyorum. Günümüzde vizyonu epey bir değişmiş olsa da, 90’lardan beri rap müzik bu mücadeleci ruhun en radikal temsilcilerinden biri olmuştur. Belki bu nostaljiye tutunarak bizler de umudu bulmaya çalışıyoruz tekrar. Veya hatırlama üstüne bir güzelleme de diyebiliriz sanırım.

ERKEK EGEMEN DÜNYADA KADIN OLARAK MÜCADELE ETMEK ORTAK NOKTAMIZ

Canlandırdığınız karakteri nasıl tanımlarsınız? Onunla benzer yönleriniz var mı?

Eylül Güntekin: Oyunda üç karakter canlandırıyorum.  Savcı karakteri dönemin başkanının kurduğu düzene ve görüşlere yakın duran bir görev insanı. Benzer yönlerimiz yok ama çoğunlukla erkeklerin egemen olduğu bir dünyada kadın olarak güç mücadelesi vermek ortak noktamız olabilir.

Roket tanımların ve kalıpların ötesinde yaşayan bir insan. Kendi olma halini Kömürcüler Mahallesi’nde Kömürcüler insanlarıyla yaşayabilen, hayatın getirdiği zorlukların üstesinden bu mahallede kurduğu samimiyet ve dostlukla gelmiş biri. Benim de tanımlarla aram pek yoktur ve hayata karşı motivasyonumu çoğunlukla insanlarla kurduğum ilişkiden alırım. Bu noktada Roket ile benziyoruz.

Aslan içinse düzenin piyonu diyebiliriz. Sorgusuz sualsiz, taraflı bir şekilde ondan isteneni yapıyor. Benzer yanımız hiç yok ama karakterin piyonluğu sebebiyle kendini rap dünyasında bulması oyuncu olarak ona yakınlaşabilmeme vesile oldu.

Devamı için tıklayın.

Paylaş.

Yanıtla