Editörden
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en güçlü siyasi rakibi olarak görülen İBB başkanı Ekrem İmamoğlu yolsuzluk iddialarıyla tutuklandı. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerde yüzbinlerce insan sokaklara döküldü. Bir sivil itaatsizlik eylemi olan CHP’nin tek adaylı ön seçiminde Ekrem İmamoğlu ülke genelinde 15 milyona yakın oy aldı.
Seküler isyan olarak tanımlanabilecek Gezi’nin üzerinden 12 yıl geçmişti. Ülkede rejim değişmiş, 15 Temmuz’u yaşamıştık. Ana akım medyanın çeşitliliği tırpanlanmış, ekonomik kriz olağan hale gelmişti. İşte tüm bunlara rağmen halk, yaşanan adalet skandalını protesto etti ve etmeye devam ediyor.
Bugün itibarıyla 1879 kişi gözaltına alındı, 260’ı tutuklandı. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), sürece dair haber yapan bağımsız televizyon kanallarına yayın durdurma cezaları verdi. 7 gazeteci hukuksuz ve asılsız iddialarla tutuklandı. Bugün serbest kaldılar. İstanbul Barosu’na kayyum atanarak avukatların örgütlü tepkisi engellenmeye çalışıldı. Baro yönetimi, bu hukuksuz atamaya karşı direneceklerini açıkladı ve bağımsız yargı için mücadele çağrısı yaptı. Tüm baskılara rağmen pek çok sanatçı, yazar ve hukukçu, adalet ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceklerini ilan ediyor.
Bu süreçte sanat ve edebiyat camiası da sessiz kalmadı. 190 edebiyatçı, “Biz de sokaktayız!” başlıklı bir bildiri yayımlayarak halkın yanında olduklarını ve adalet arayışına destek verdiklerini ifade ettiler. Ayrıca aralarında Berna Laçin, Cahit Berkay, Ceylan Ertem, Defne Samyeli, Duman, Haluk Bilginer, Hayko Cepkin, İrem Sak, Mor ve Ötesi, Nur Sürer gibi isimlerin bulunduğu 500’den fazla sanatçı, “Hukuk, Adalet ve Demokrasi İçin Omuz Omuza!” başlıklı bir bildiri yayımlayarak, hukukun keyfi şekilde kullanılmasına ve muhalefetin susturulmasına sessiz kalmayacaklarını ifade etti. Piyanist Fazıl Say, şarkıcı Melek Mosso, Melike Şahin, Merve Dizdar, Teoman, Ahmet Ümit gibi sanatçılar da sosyal medya üzerinden destek mesajları paylaşarak, adalet ve demokrasiye olan inançlarını dile getirdiler.
İşte 27 Mart Dünya Tiyatro Gününü böyle çalkantılı ama bir o kadar ümit dolu bir atmosferde karşıladık. Gelin şimdi öne çıkan iki tiyatro bildirisine değinelim.
Theodoros Terzopoulos’un 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi, tiyatronun çağımızın büyük meseleleri karşısındaki rolünü sorguluyor. Bildiride, sosyal medyanın iletişimi hızlandırırken bireyler arasındaki mesafeyi artırdığı, farklılıklara yönelik korkuyu beslediği vurgulanıyor. Sanal gerçeklik içinde kaybolan, baskıcı sistemler altında robotlaştırılan insanların imdat çığlıklarını tiyatronun duyup duyamayacağı tartışılıyor. Ayrıca, ekolojik yıkım, küresel ısınma ve çevresel felaketler karşısında sanatın nasıl bir yanıt vereceği ele alınıyor. Terzopoulos, tiyatronun bu travmalar karşısında bir atölye gibi çalışarak farklılıkların bir arada varoluşunu mümkün kılması gerektiğini savunuyor.
Süreyya Karacabey’in alternatif 27 Mart bildirisi ise tiyatronun toplumsal adaletsizliklere karşı bir duruş sergilemesi gerektiğini şiirsel bir dille savunuyor. Karacabey, tiyatronun repliklerinin yoksul halk çocuklarının huzursuz uykularından, yasaklı dillerin gizli sitemlerinden ve haksızlığa uğramış kadınların gözlerinden geçerek, toplumsal gerçeklikleri yansıtması gerektiğini ifade ediyor.
Evet, tiyatro aynı zamanda toplumsal adalet ve özgürlük mücadelesinin de bir parçası.
Sanatın, toplumsal adalet ve özgürlük mücadelelerinde oynadığı rolü unutmadan, 27 Mart Dünya Tiyatro Günümüz kutlu olsun….