[Okan Çil’in Gazete Duvar’da yayımlanan söyleşisinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Hayatla mücadele etmekten yorulmuş olan Bay Samir; bir iş çıkışı her akşam yürüdüğü yolun kendisine yabancılaştığını fark eder. Bu yol üzerinde bulunan ve sürekli seyrettiği tuhafiye dükkanı yıkılmıştır. Vitrininde yıllardır duran çirkin plastik manken ise ortadan kaybolmuş, Bay Samir’in anılarıyla birlikte huzurunun kırıntılarını da yanında götürmüştür.
Lodoslu bir akşam, Bay Samir’in Taksim ile Şişli arasındaki spiritüel yolculuğu böyle başlar. Yollar, kaldırımlar, kuşlar ve yalanlar üstüne bir hikaye…
“Dünya değişiyor ulan. Değişiyor ve kirleniyor! Bir gün evimin yolunu bulamayacağımdan korkuyorum. Sabit rotamdan çıkalı çok oldu. Bu kokuşmuş yüzeyde adım atacak yer kalmadı,” diyen Bay Samir’in kayıp vitrin mankeni Sabit Efendi’yi arayışını konu edinen “Bay Samir” adlı oyun Kozmopolitan Tiyatro’nun ilk ürünü.
Alper Kurbaloğlu’nun kaleme aldığı oyunun yönetmenliğini kollektif üstleniyor. Oyunun kadrosunda ise Gökhan Gürün ve Kerim Urun yer alıyor.
Oyun, Ekin Yazın Dostları Tiyatro Ödülleri 2024 “Yılın Küçük Salon Erkek Oyuncusu”, İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri 2024 “Yılın En Başarılı İlk Yapımı”, Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri 2024 “Seçici Kurul Özel Ödülü”, Üstün Akmen Tiyatro Ödülleri 2024 “Seçici Kurul Özel Ödülü”, Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri 2024 “Küçük Salon Oyunu” ödüllerine layık görüldü.
‘OYUNDA YÖNETMENİMİZ YOK, BU OLDUKÇA RİSKLİ VE ZORLU BİR SÜREÇTİ’
“Bay Samir”le nasıl tanıştınız? Bize oyunun hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
Gökhan Gürün: Ben ilk olarak Alper Kurbaloğlu’nun hikâyelerini okurken tanıştım.
Pandemi döneminde tek başıma oynadığım versiyonda Bay Samir sokakta ve tekinsizdi. 17 dakikalık dijital bir performans olarak seyirciyle buluşturduk.
Ancak hikâyeye dair zihnimizde bazı yarım kalmışlıklar vardı, daha çok seyirciyle buluşmasını istedik. Kerim ve ben hikâyeyi çok seviyorduk, sağ olsun, Alper bizim için uzun versiyonunu yazdı. Deprem sebebiyle prova süreçlerimiz ertelendi. Yıkılan bir şehir görüp, değişim ve farklı yıkımları anlatmak için daha çok çalıştık. Oyunda yönetmenimiz yok, bu oldukça riskli ve zorlu bir süreçti. Ekibimizin adından da anlaşılacağı üzere, her fikri masada/sahnede tartışarak, deneyerek son halini şekillendirdik. İşine ve aklına güvendiğimiz yaratıcı ekip bize dahil oldu. Son olarak; Salih Usta ve Selin Köseoğlu karar verici oldular ve daha çok rotamızı onlar belirledi.
Bay Samir oyun boyunca bir koşu bandında bazen hızlanıyor bazen yavaşlıyor ama hiç durmuyor. Buna karşın Bay Samir’in pek hareket ettiği de söylenemez; sadece işi ve evi arasında gidip geliyor. Bu tezatlığı nasıl okumak gerek?
G. G.: Bay Samir’in yol hikayesi ama bu yol sadece fiziksel değil, aynı zamanda zihnine yolculuk… Hayatın ritmini o yol üzerinden anlatmaya çalıştık, yan karakterler de buna tempo oluşturdu. Ama ne yaparsak yapalım, rotamızı oluşturan şey çoğu zaman dış etmenler. Değişen ve dönüşen dünya onu (Bay Samir’i) sabit rotasından çıkarıyor.
Galiba her attığımız adım bizi ileriye götürmüyor, oyun içinde bunun gibi birçok tersinleme bulunuyor. Koşu bandı fikriyle bize sonsuz rota açan Hilal Polat’a ayrıca teşekkürler.
Kerim Urun: Bay Samir aslında koşu bandına hapsolmuş biri, sıkıştırılmış biri ve o sıkışıklığı arasında da zaten bunu kabul etmiş ve sadece işi ve evi arasında gidip geliyor ama o sıkıştığı ya da sıkıştırıldığı alanda da yine rahat ve huzur bulamıyor, yani güvenli alanında da huzursuzluğu onunla birlikte ilerliyor.
‘HEPİMİZİN SABİT EFENDİLERE İHTİYACI VAR’
Bay Samir çok yalnız biri. Tek dertleştiği, dahası onu tek dinleyen kişi Sabit Efendi. O da Matmazel adlı bir giyim dükkânının vitrin mankeni. Herkesin durmadan konuştuğu, durmadan kendini anlattığı günümüzde sessiz bir muhatap bulmak, yalandan da olsa dinlenmek, bulunmaz bir nimet gibi, ne dersiniz?
G. G.: Kesinlikle katılıyorum. Sabit Efendi benim/bizim için Bay Samir’in iç sesi ve hayatın yorgunluklarındaki sığınağı… Tabii ki benim de hayatın içinde durmak istediğim, huzur bulduğum, sığındığım alanlar var. Bay Samir’in hayatında kendine oluşturduğu durak da plastik vitrin mankeni. O belki onun arkadaşı, belki iç sesi, dayanağı hepimiz gibi. Gün içinde bile durduğumuz anlar var. Hepimizin farklı ve hiç susmayan bir iç sesimiz var. Sanırım hayatı daha yaşanabilir kılan şey bu. Yalnızlığını tekdüze yaşamayı tercih etmiş birinin, yarısı kaybolmuş bir plastik vitrin mankeniyle sohbeti, onun varlığıyla hayata tutunma çabasını gösteriyor… Bir önceki sorunuzdaki tezatlık gibi; oyundaki yarım kalmışlıklar kendini bir şekilde tamamlama çabası…
K. U.: Evet, Bay Samir çok yalnız ancak yalnızlığını da seven biri. İstediğinde tek dertleştiği de Sabit Efendi. Onu yargılamadan, yadırgamadan dinliyor. Böylesine dinlemek bulunmaz bir nimet. Oyunda öne çıkan başlıklardan biri de kapitalizm eleştirisi. Neme lazımcı Bay Samir’in de bu işleyişle doğrudan bir derdi yok aslında. Onun tek derdi yalnızlık.
Söyleşinin devamı için tıklayınız: Gazete Duvar