Uluslararası Bir İmece: Trabzon Sanat Tiyatrosu

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[İbrahim Dizman’ın T24’te yayımlanan ve Necati Zengin ile yaptığı söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]

Trabzon, Karadeniz havzasının ve onun bir uzantısı olan Balkanlar’la Kafkaslar’ın; Yakın Doğu’nun yalnızca ticari değil kültürel odağı da olagelmiştir eskiden beri. Doğu Roma’nın devamı Trabzon İmparatorluğu’nun merkezi olan bu kentin tiyatro tarihi de çok eskilere dayanır. Komnenos’larca kurulan devletin başkentinde tiyatroların olduğu biliniyor. Darülbedayi’nin Anadolu turnelerinin başında Trabzon gelmişti yıllar boyu. Balkanlar’dan Kafkaslar’a uzanan kültürel iletişimin hâlâ varlığını sürdürdüğünü söyleyebiliriz. Kalandar Şenliği bunlardan biri. Rumi takvime göre yeni yıl olarak kutlanan ve antik dönem izlerini taşıyan ritüel bu sene birçok kurum ve kuruluşun desteği ve katılımıyla görkemli bir şekilde canlandırıldı. Yüzlerce kişinin coşkuyla katıldığı etkinlikte, kentin tiyatro geleneğini sınırlar ötesine taşıyan kıdemli bir sanatçı da göze çarpıyordu: Necati Zengin. Şimdilerde 70 yaşını süren, 32 yıl önce kurduğu Trabzon Sanat Tiyatrosu’nu inatla ve ısrarla yaşatan Necati Zengin’le kenti ve tiyatroyu konuştuk.

Geleneksel halk tiyatrosu diyebileceğimiz Kalandar Şenlikleri, bu yıl ilk kez örgütlü bir şekilde Trabzon kent merkezinde kutlandı ve büyük ilgi gördü. Siz eskiden beri bu kutlamaları yapıyorsunuz değil mi? Nedir Kalandar kutlaması?

Bir yılbaşı kutlaması diyebiliriz. Bu Doğu Karadeniz’de 2500 yıllık bir gelenek. Rumların geleneği diye biliniyor ama Ermeniler de Türkler de Gürcüler de kutluyor. Hepimizin ortak kutlaması diyebiliriz. Bu geleneksel bir halk tiyatrosu türüdür. Çocukluğumda köyde, Çukurçayır’da her sene kutlardık. Ben de rol alırdım. Maniler uydurup söylerdik. Kendi kendimize yazdığımız küçük piyesler oynardık. Elbette büyüklerimiz yol gösterirdi. Bu anlamda bir geleneği sürdürürdük. Bu kutlamaya sonraki yıllarda değişik yerlerde örneğin Maçka’da çok defalar katıldım. Bu yıl da tiyatro sanatçısı arkadaşlarımıza destek oldum, çok geniş bir katılımla kutlandı, ulusal ve uluslararası medyada yankıları oldu.

Tiyatro sanatına ilgin geçmişteki Kalandar kutlamalarıyla başlamış diyebilir miyiz?

Evet böyle diyebiliriz. Sonra ilkokulda tek kişilik bir oyun oynamıştım, öğretmenimin isteği üzerine. 60 sayfalık bir kitabı bir haftada ezberleyip sahneye çıkmıştım. Tiyatro virüsü öylece içime girmiş oldu, diye düşünüyorum geçmişe bakınca. Sonra üniversitede Reşat Nuri Güntekin’in Balıkesir Muhasebecisi adlı oyununda rol aldım. Neredeyse 50 yıl oluyor bu oyunun sahnelenmesi. O dönemde köyümüz Çukurçayır’da Gençlik Tiyatrosu adıyla bir topluluk kurduk; arkadaşlarla oyunlar sahneye koyduk. Yıl 1976’ydı. Belki de Trabzon’da bir köyde ilk tiyatro etkinliğidir bu. Oyunlarımızı şimdi Devlet Tiyatrosu Sahnesi olan Atapark Sineması’nda oynardık, köyden kamyonlarla seyirci gelirdi. Üniversiteden sonra Ankara’ya gittim. Orada Ankara Sanat Tiyatrosu’nu (AST) keşfettim. O dönemin efsane oyuncularıyla tanıştım. Rutkay Aziz, Cezmi Baskın ve diğerleri. Hem onların hem Devlet Tiyatrosu’nun provalarına katılıp deneyim kazanmaya çalıştım.

Sonra Trabzon serüveniniz başlıyor; kentin köklü tiyatro tarihine eklemleniyorsunuz.

Evet Trabzon’a dönünce Belediye Başkanı Atay Aktuğ’un isteği üzerine, 1989’da Deneme Sahnesi’ni kurdum. Trabzon Belediyesi çatısı altında iki oyun sahneledik. Biri Cevat Fehmi Başkut’un Hacıyatmaz adlı oyunuydu, diğeri ise Bertolt Brecht’in Carrar Ana’nın Tüfekleri’ydi. Ama sanatla bürokrasi birbiriyle hiçbir zaman barışık değildir. Uyum sağlayamadık. O günlerde Gürcülerin ünlü yönetmeni Varlam Nikoladze ile tanıştık. Benim kafamda AST’a benzer bir tiyatro kurma düşüncesi vardı. Bu fikri hayata geçirdik.

Ne zaman kurdunuz Trabzon Sanat Tiyatrosu’nu?

1993 yılında kurduk. O yıl bir Gürcü klasiği olan Darispan’ın Çilesi adlı oyunu Varlam Nikoladze sahneye koydu, ben başrolü oynadım. İstanbul’a turne yaptık bu oyunla, çok başarılı oldu. Sonraki yıllarda Kültür Bakanlığı da destek verdi. Bu yıla kadar 35 oyun sahneye koyduk. Varlam Nikoladze yıllar içinde üç oyun yönetti. Yetiştirdiğimiz oyuncuların oyun yönetmelerini sağladık. Ünlü Ermeni yönetmen Harut Agopyan, Bağdasar Kardeş adlı oyunu sahneye koydu. Devlet Tiyatroları’ndan Fatih Tokgöz bir oyun yönetti.

Tiyatroyu uluslararası bir imeceye dönüştürmüşsünüz, diyebilir miyiz?

Evet bunu sağladık. Çokkültürlülüğe duyarlı bir insanım. Farklı renkler, farklı tiyatro anlayışları, farklı ülkelerin oyunları olsun istedim hep. Bu açıdan gururla söyleyebilirim ki farklı bir tiyatroyuz. Şunu da eklemeliyim, bu 35 oyun içinde 16’sı Türkiye’de ilk kez sahnelenen oyunlardı. Başka bir deyişle sadece Trabzon değil, Türkiye prömiyeri yapmış olduk. Dört Gürcü oyunu sahneye koyduk. İki halk arasında ortak kültür çok derin. Bu oyunları Türk seyircisi hiç yadırgamadı. Ayrıca iki de Ermeni oyunu hazırlayıp sahneye koyduk. Birini az önce söyledim, Bağdasar Kardeş; diğeri de W. Saroyan’ın Yüreğim Dağlardadır adlı oyunuydu. İranlı yazar Gulam Hüseyin Saidi’nin bir oyununu izleyiciye sunduk. Ayrıca Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek adlı romanından uyarladığım bir oyunu, Tatar yazar Tufan Minnullin’in Şeytana Lanet adlı oyununu, geçen yıl Azeri yazar Firuz Mustafa’nın Tarafsız Bölge adlı oyununu sahneye taşıdık. En son olarak da Kazak yazar Nurgali Oraz’ın Kayıp Yıldız’ını sahneliyoruz. Elbette farklı özgün oyunlar da oynadık. Örneğin, yıllar önce senin yazdığın ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hayatını konu alan Dol Karabakır Dol adlı bir belgesel oyunu sahneye taşımıştık. Bedri Rahmi’nin torunu Rahmi Eyüboğlu da izlemişti oyunu ve bana gözyaşları içinde sarılarak “Dedemi ne güzel ve ne doğru anlatmışsınız” demişti.

Devamı için tıklayınız.

 



Paylaş.

Yanıtla