Köşebaşı Tiyatrosuna Doğru

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Cüneyt Uzunlar

“gerçek yaşam olarak temsil edilen şey aslında sadece daha gerçekçi bir hale gelmiş gösteri yaşamıdır.”

guy debord

burada, hemen herkeste hazır bulunan bir sanat türü savunulacak, görünmez hikâye anlatıcısı’ndan köşebaşı tiyatrosu’na doğru bir hat çizilecek. iddia şu ki, hemen herkes bir görünmez hikâye anlatıcısı, bir sanatçı, bir oyuncudur ama bu gerçek herkesten gizlenmektedir. herkesin, hemen her zaman ayaküstü de olsa anlatacak bir deneyimi, olası bir gelecek tasarımı, bir düşü vardır. görünmez anlatıcı, hikâyesini şimdi burada sahneleyen bir oyuncu, tiyatro sanatçısıdır.

sadece kendine anlatsa da, ikinci üçüncü kişilere de anlatsa gerçekleştirdiği tiyatrodur. görünmez anlatıcı kendine anlatıyorsa hem oyuncu hem de kendi oyununa müdahale eden bir seyircidir. başkalarına anlatıyorsa, o başkaları hem seyirci hem de anlatıya müdahale edebilen oyunculardır. her iki koşulda görünmez anlatıcının sahneleyişi dokunulmaz değildir, müdahale edilebilirdir. görünmez hikâye anlatıcısının ne kendi, ne de seyircileri anlatı/hikâye karşısında edilgindir.

gündelik hayatın akışında ayaküstü biri bize bir olay anlatabilir. biz ise ufak müdahalelerle onun olayı kavrayışını, olaya yönelik kanaatlerini sarsabilir, değiştirebilir, hikâyenin farklı sahnelenişlerine vesile olabiliriz. bunu, evet o,  oyuncu ve seyirci olarak ikiye bölünmüş bir kişi olarak kendi de yapabilir. görünmez hikâye anlatıcısı, anlatısını erişilmez bir yükseklikten, vazeder bir tonla sahnelemez. aşinası olduğumuz tiyatronun yüceliğinden onda eser yoktur.

anlatıcımızın görünmez olmasının sebebi son derece sıradan, yalın, doğal ve ilkel bir anlatışa sahip olmasıdır. bertolt brecht gibi onu karmaşık tekniklerle çalışan epik tiyatronun eksiksiz modeli olarak da ele alabiliriz; augusto boal gibi farklı yöntemlerle onun estetik gizilgüçlerini açığa çıkarmaya da çalışabiliriz. ama burada hedeflenen onun sıradan, yalın, doğal, ilkel, müdahale edilebilir anlatışını savunmak, bu yalınkat anlatıya, bu köşebaşı tiyatrosu’na işlerlik kazandırmaktır.

ancak görünmez hikâye anlatıcısı görünür hâle geldiği süreçte, konvansiyonel anlatıya benzeme, kendine özgü niteliklerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıyadır. ilk tehlike müdahale edilemez, mükemmel bir anlatıya ulaşma hedefidir. bu hedefe bağlı olarak gelen diğer tehlikelerse tartışmaya kapalı bir kanaati, bir fikri dayatma, tekbir bakış açısını egemen kılma eğilimleridir. boal’den mülhem, en büyük tehlike farkına varmadan aristotelyen bir katarsisi doğal anlatının belkemiği yapmaktır.

doğal, müdahale edilebilir haliyle görünmez anlatı, anlatılanın yani sahnelenenin, anlatışın yani sahnelenişin hemen oracıkta müdahalelerle yeniden yeniden ele alınabilmesini mümkün kılarken, görünürlük durumu, özellikle taşıdığı iddia bakımından, bizi hikâyeye farklı bakış açılarıyla yönelme, hikâyeyi dönüştürme olanaklarından mahrum bırakabilir. görünürlük, görünmezliğin olanaklarını soğurabilir. anlatı, ruhunu kalıplara, retoriğe ve/veya enformasyona teslim edebilir.

görünmez hikâye anlatıcısının kendine özgü doğasını ne kadar koruyabilir, köşebaşı tiyatrosu’nun “estetik mekânı”nı ne kadar savunabilirsek o kadar hikâyeyi ve hikâye dolayımıyla hayatı dönüştürebiliriz. oysa hâli hazırdaki mevcut tiyatroda bize biçilen rol: seyirci isek, çıt çıkarmayan bir seyirci olmak, başkalarının arzularını kendimizin sanmaktır. oyuncu isek bizimle aynı kişi olma isteği uyandıracak denli kendimize hayran bırakarak seyirciyi katarsise ulaştırmaktır.

görünmez hikâye anlatıcısı azıcık görünürleştiğinde; birden mikrofon uzatılarak hayatın gidişatı hakkında fikir belirtmesi istenen bir vatandaş olduğunda; yahut bir ebeveyn, bir ağabey, bir öğretmen, bir vaiz, bir köşe yazarı, bir politikacı rolü içinde kendini buluverdiğinde o bilen, o üsttenci hal su yüzüne çıkıverir. bir olayı mesafeli bir yakınlık içinde titizlikle anlatabilme, olayın aydınlanması için gerekli ayrıntıyı y- efekti’yle serimleme, olay örüntüsünü, düğümleri çözümleyebilme yetileri felç olur.

burada şimdi nihai amacımız, olanaklara karşın tehlikelerin farkında olarak görünmez hikâye anlatıcılarını yani hem seyirci hem oyuncu olan doğal oyuncuları, salonla sahnenin iç içe geçtiği brecht’in köşebaşı tiyatrosu’nda biraraya getirerek, bu “estetik mekân”da yalınkat anlatılar üzerinden yaratıcı, dönüştürücü faaliyetler gerçekleştirmek ve katılımcı, çoğulcu, çok kültürlü bir demokrasinin provalarını yapmak. diğer bir deyişle birbirimizi algılayışımızı ve ilişkilerimizi dönüştürmek.

not: bu yazı on yıllık bir sürecin, perşembe pazarı’ndaki ikincikat tiyatrosu’nda ağırlıklı olarak kağıt toplayıcıları ve esnafla yapılan hikâye atölyelerinin, istanbul’un mahalle evleri’nde ve büyük deprem sonrası antakya’nın köy ve mahallelerinde, gazhane çevre gönüllüleri’nin organizasyonuyla müze gazhane’de gerçekleşen masal atölyesi pratiklerinin… bir çıktısı olarak ve bgst-tiyatro oyuncusu, yönetmeni, yazarı cüneyt yalaz’ın eleştirel katkısıyla yazılmıştır.

başvuru kaynakları:

walter benjamin, hikâye anlatıcısı

bertolt brecht, köşebaşı tiyatrosu/epik tiyatro

augusto boal, arzu gökkuşağı/ezilenlerin tiyatrosu

guy debord, gösteri toplumu

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Cüneyt Uzunlar

Yanıtla